SON DAKİKA
Hava Durumu

KANLA YAZILAN BİR TARİH…

Malum bu yıl İznik’in düşman işgalinden kurtuluşunun 102. yılını kutladık. Peki İznik ilçemiz nasıl işgal edildi, işgal yıllarında İznik’te neler yaşandı? “Hatırlamak ve hatırlatmakta yarar var” diyen İbrahim Öge, o günlerin acı hikayesini Şehrengiz sayfalarına taşıdı.

Haber Giriş Tarihi: 05.02.2023 15:59
Haber Güncellenme Tarihi: 05.02.2023 15:59
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursasehrengiz.com/
KANLA YAZILAN BİR TARİH…

Sahip olduklarımızın kıymetini bilmemek bir yana, bu topraklara ihanetin her çeşidinin sergilendiği günümüzde, 100 yıl önce yaşadıklarımızı aklımızın ucuna bile getirmiyoruz. Oysa millet olarak o kadar ağır bedeller ödedik ki. Tıpkı İznik’te olduğu gibi…

Selçuklu ve Osmanlı’nın başkenti, Orhan Gazi’nin “Bilginler Kenti”, medeniyetler beşiği İznik ilçemizin, 28 Kasım’da Yunan işgalinden kurtuluşunun 102. yıldönümü kutladık. Kurtuluşa giden yolda can veren bütün şehitlerimize ve gazilerimize rahmet olsun. Allah bir daha bu topraklara düşman ayağı değdirmesin. Peki İznik ilçemiz nasıl işgal edildi, işgal yıllarında İznik’te neler yaşandı? “Hatırlamak ve hatırlatmakta yarar var” dedik ve bu yazıyı kaleme aldık.

Hatırlarsanız; Şehrengiz Dergisi’nin Temmuz-Ağustos 2021’de yayınlanan 130. sayısında benzer şekilde Yenişehir’in işgal yıllarında yaşadığı zulmü sayfalarımıza taşımıştık. O yazının girişinde Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya ile birlikte yenik sayılan Osmanlı Devleti’nin tamamen tarihten silinmesi amacıyla İzmir’e 15 Mayıs 1919’da çıkartma yapan İngiliz ve ABD destekli Yunan Ordusu’nun Bursa önlerine kadar ilerleyişini şu cümlelerle anlatmıştık:

“Yunanistan Başbakanı ve Megali İdea'nın mimarı Eleftherios Venizelos, Yunan askeri varlığının yalnızca ülkesinin emellerini değil, aynı zamanda saptanacak barış koşullarının Türk tarafına kabul ettirilmesinde zorlayıcı güç olacağına inanıyordu. Nitekim bu yönde Yunanistan’daki muhalif partilerin de desteğini alan ve her fırsatta Avrupa’nın kapısını zorlayan Venizelos, sonunda 15-17 Mayıs 1920 tarihlerinde İngiltere’nin Hythe Kasabası’nda gerçekleştirilen 2 günlük konferansta İngiliz ve Fransızları ikna etmeyi başarıyordu. Alınan karara göre “Kuvâ-yi Milliye” adı verilen Türk direnişinin kırılması ve böylelikle barış koşullarının zorla dayatılması görevini Yunanistan üstleniyor ve askeri eylemin Bursa çevresinde Bandırma’dan daha ileriye gitmemesi kararlaştırılıyordu. Takvimler 22 Haziran 1920’yi gösterirken İzmir’deki konuşlanan Yunan Küçükasya Ordusu, Batı Anadolu’da Uşak ve Bursa doğrultusunda iki yönlü ileri harekete geçiyordu. Meclis-i Mebusan üyesi ve Osmanlı Müderrisi Mustafa Sabri’nin yazdığı, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Bey Efendi’nin onayladığı Sadrazam Damat Ferid Paşa’nın imzalayıp Sultan Vahdettin’in 11 Nisan 1920’de yürürlüğe koyduğu “Yunan ordusuna karşı direnç gösteren Mustafa Kemal önderliğindeki Kuvâ-yi Milliye güçleri hakkındaki ölüm fetvası” gibi, Anadolu’da milli mücadelenin etkisini kırmak amacıyla İstanbul Hükümeti’nce desteklenen Anzavur, Düzce ve Hendek ayaklanmaları, Yunan Ordusunun ilerleyişini daha da kolaylaştırıyordu.

KALK OSMAN KALK DA…

Nitekim o dönemin toplumunda Yunan Ordusu’nun “halifenin askerleri ve bu ordunun Doğuda başlayan isyanı bastırmak amacını taşıdığına” inananlar gibi, “Osmanlı’ya da vergi vereceğiz, Yunan’a da… Dolayısıyla işgalciyle çatışmaya girmek, işleri daha da zora sokacaktır” şeklindeki teslimiyetçi düşüncelere sahip olanların sayısı da hiç az değildi.

Sonunda yakarak, yıkarak ilerlemesine devam eden Yunan Ordusu, 22 Haziran’da başlattığı harekatın 16. gününde yani 8 Temmuz 1920’de Bursa’ya ulaşıyordu. Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’nin İnönü ve Sakarya’daki büyük savunma planı çerçevesinde İnegöl-Yenişehir-İznik hattına çekilmesini istediği Bursa’daki konuşlu 56. Tümen Komutanı Bekir Sami Bey’in düşmana karşı koyma, hiç değilse Yunan askerine zayiat verme arzusu pahalıya mal oluyordu. Çünkü Bursa ve yöresinden olan askerlerin büyük bir bölümünün birliklerinden silahlarıyla firar etmesi mevcudu azalan 56. Tümen’in kısa sürede dağılmasına neden oluyordu.

Bu istihbaratı alan Yunan ordusunun komutanları ise büyük sevinç yaşayan Rum ve Ermenilere Bursa’ya girişleri sırasında karşılama töreni yapmaları için süre veriyordu. Sonunda; 1326’da Orhan Gazi’nin fethettiği diyarda 594 yıl öncesinin intikamını almak isteyen Yunan Ordusu, Bursa sakini olan, savaş yıllarında kaçtığı Yunanistan’da orduya yazılan “Teofani” isimli Rum’un şefliğini yaptığı bando takımıyla şehre giriyordu. İki gün sonra ise Yunan ordusu Yenişehir ve İnegöl hariç bütün Bursa’yı işgal ediyordu. Ediyordu ama manevi ve sembolik açıdan Türk yurdunun en kıymetli coğrafyasının işgali bütün ülkede ciddi bir travmaya yol açıyordu. İngilizlerin Gemlik ve Mudanya’dan denizden destek verdiği harekatın ardından şehre giren Yunan birliklerinin başındaki Venizelos’un oğlu Yüzbaşı Sofoklis Venizelos’un, Osman Gazi’nin Tophane’deki türbesine girip kurşunlanan sandukasını tekmeleyerek “Kalk Osman, kalk da vatanını kurtar” demesi bu acının daha da katlanmasına yol açıyordu. 56. Tümen Komutanı Bekir Sami Bey gibi vatansever subay ile o sırada Bursa Valisi olan milli mücadelenin önemli isimlerden Hacim Muhittin Bey’in sert bir şekilde eleştirildiği Ankara’daki Büyük Millet Meclisi’nde ise bu acı ve matem, kürsüye bırakılan siyah örtüyle ifade ediliyordu.

MEGALİ İDEA SAPKINLIĞI

Bursa ve civarında milli mücadele yanlısı isimleri tutuklayan, sürgüne gönderen, birçok köyde masum halkı kurşuna dizen, Rum ve Ermeni çetelerinin özellikle Orhangazi ve Gemlik bölgesinde giriştiği katliamlara ve soygunlara göz yuman Yunan ordusu ileri harekata devam ediyordu. Devam edecekti de zaten…

Çünkü özü Bizans İmparatorluğu’nu yeniden diriltmek olan Megali İdea gibi sapkın bir düşüncenin sarhoşluğundaki Yunan siyaseti ve ordusunun 3. Tümen Komutanı General Nikolaos Trikupis, Embros Gazetesi’ne yaptığı açıklamada bu topraklara soykırımı için geldiklerini şu cümlelerle itiraf ediyordu:

“Herkes anlamalıdır ki, Yunanistan bütün kuvvetleriyle bu savaşa girmelidir. Bu savaş Yunanistan’ın Kemal’e karşı açtığı savaş değil, Yunan ırkının Türk Milletine karşı açtığı savaştır. Bu savaş çetin olacak ve iki taraftan birinin ortadan kalkmasıyla sonuçlanacaktır.”

Bu ırkçı ve soykırımcı bakış açısıyla yoluna devam eden Yunan ordusu, sadece Bursa’da değil, Batı Anadolu’da birçok bölgede insanlık suçu işliyordu. Her şehirde, her ilçede, her kasabada ve her köyde acı hatıralar bırakıyordu.”

 

İZNİK’İN İLK İŞGALİN

Neticede 8 Temmuz’da Bursa’ya giren Yunan Ordusu, aynı gün Kestel bölgesine kadar ilerlemesini sürdürüyor, Orhaneli’ne girdikleri gün olan 10 Temmuz’da İnegöl ve Yenişehir yollarını denetimleri altına alıyor ve nihayetinde 12 Temmuz 1920’de İznik’i işgal ediyordu.

Lakin Anadolu’nun dört bir yanında olduğu gibi İznik’te de vatanseverler, İzmir’in işgalinden 6 ay sonra 12 Ekim 1919’da örgütlenmeye başlıyordu. Bu çerçevede bölgedeki Yunan ordusu gibi Ermeni ve Rum çetelere karşı ilk direniş hareketini de ruhları şad olsun Halil İbrahim Ağa, Mustafa Efendi, Kamil Çavuş, Elmalılı Mehmet Ağa, Pazarköylü Mehmet ve Şerif Çavuşlar başlatıyordu. Ermeni çetecilerle girdiği çatışmada şehit düşen Dr. Enis Bey’in başlattığı milis hareketinin yanı sıra o yıllarda stratejik açıdan büyük önem taşıyan İznik’te kurulan (12 Ekim 1919) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de önemli çalışmalara imza atıyordu. İlk başkanlığını Mehmet Tevfik (Sindel)'in yaptığı cemiyetin üyeleri şu isimlerden oluşuyordu:

“Ali Osman Ağa (Akıncı), Hasan Tahsin Bey (Akıncı), Hasan Fehmi Bey (Alp), Hasan Çavuş (Kumcu), Hüseyin Avni Bey (Oktay), Halil İbrahim Ağa (Gürsoy) ve Muallim Hüseyin Avni Bey (Demirel).”

Şu da bir gerçek ki İznik gibi Yenişehir, Karamürsel, Gemlik bölgesinde Yunan ilerlemesine en sert direniş ve mücadeleyi tarihe isimlerini altın harflerle yazdıran Gökbayrak taburu veriyordu. Nitekim Cemal Bey komutasındaki Gökbayrak Taburunun ağır baskısı karşısında Yunan ordusu, askeri zorlukları gerekçe göstererek 12 Temmuz’dan itibaren işgal altında tuttuğu İznik’ten 6 Ekim 1920’de çekilmek zorunda kalıyordu.

DURUM FECİ İDİ

Hemen harekete geçen İznik’i birinci kez işgalden kurtaran Gökbayrak Cemal Bey, aynı gün ulusal bir müfreze kurmak üzere taburu ile şehir merkezine giriyordu. Tabur Komutanı Cemal Bey, İznik’teki acı durumu ise şöyle anlatıyordu:

“İznik’te durum hakikaten feci idi. Halk neye karşı kul olacağını şaşırmış, bir kısmı İstanbul hükümetini tutuyor, bir kısmı kuvva-yı milliyeyi…Hatta kasabanın (İznik) uğramamasını isteyen bazı kimseler de bir beyaz bayrak çekerek Gemlik’e Yunan işgal komutanlığı ile görüşmeye bile gitmişler.”

Ne yazık ki kurtuluş sevinci fazla sürmüyordu. Takviye edilen Yunan ordusu tümen seviyesindeki bir güçle, 24 Kasım 1920 sabahı İznik ve Yenişehir bölgesinde saldırıya geçiyordu. Bu ilerleyiş karşısında Müslüman halk çareyi dağ köyleri ile Osmaneli, Bilecik ve Pamukova’ya kaçmakta buluyordu.

Nihayetinde Yenişehir hattında Kirazlıyayla-Barçın çizgisine ulaşan Yunan birlikleri, İznik’te Gökbayrak Taburunun sert direnişiyle karşılaşıyorlardı. Kasaba ve civarındaki kanlı çatışmalar akşam karanlık bastırıncaya kadar sürüyor, gece geç saatlerde Gökbayrak Taburu İznik’i bırakarak Dereköy sırtlarına çekilmek zorunda kalıyordu.

Böylelikle İznik, 4 ay kadar bir sürenin ardından Yunan Ordusu’nun ikinci ve son kez işgaline uğruyordu.

 

ATEŞE VERİLEN KASABA

Takviye birliklerle geçtiği güzergahtaki bütün köyleri ateşe veren, çocuk yaşlı kadın demeden masum köylüleri katleden Yunan ordusu, 28 Kasım 1920’ye kadar sürecek olan bu son işgalde İznik’i yerle bir ediyordu. Barbar bir tutum sergileyen Yunan birlikleri ilçe merkezindeki mimarisi ve çinileriyle önemli bir anıt eser olan Yeşil Cami gibi Şeyh Kutbettin Cami ve Türbesi ile Çandarlı Halil Paşa Türbesi’ni tahrip ediyordu. Gözü dönmüş bir halde bütün halka kurşun yağdıran Yunan Ordusu yetmiyor, Hancı Hamza ve Eşref Rumi Camileriyle birlikte bütün bir İznik’i ateşe veriyordu.

Ancak bu işgalden iki gün sonra 26 Kasım 1920’de Batı Cephesi Komutanlığı Gökbayrak Tabur Komutanı Cemal Bey’e hem Yunan ilerleyişini kuzeyden durdurmak hem de Selçuklu ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış Orhan Gazi’nin bilginler şehri İznik’i düşmandan geri almak üzere harekât emri veriyordu. Cephe komutanlığı aynı anda bölgeden sorumlu 24. Tümen’e de Ertuğrul Grubu’na bağlı birliklerden 4 alay desteği alarak İznik-Barçın hattına ulaşan Yunan ordusunu, bu çizgiden geri atma emrini gönderiyordu.

Ve takvimler 28 Kasım 1920’yi gösterdiğinde hem Gökbayrak Taburu hem de 24. Tümen’e bağlı birlikler Cephe Komutanlığı’nın emrini yerine getirmek üzere harekete geçiyordu. Bu ilerleyiş karşısında bölgede tutunamayacağını anlayan Yunan ordusunun komuta kademesi, eski mevzilerine çekilmek zorunda kalıyordu.

TARİHİ TELGRAF

Aynı gün Gökbayrak Taburu Cemal Bey önderliğinde İznik’e giriyordu. Böylelikle İznik; 28 Kasım 1920’de bir daha işgal edilmemek üzere Yunan işgalinden ikinci ve son kez kurtarılmış oluyordu. Gökbayrak Cemal Bey, 28 Kasım 1920 günü saat 12.45’te Batı Cephesi Komutanlığı’na şu telgrafı çekiyordu:

“İznik geri alınmıştır. Düşmanın yaktığı İnikli ve Çakırca Köyleri askerlerimiz tarafından söndürülmekte olup, Derbet yönüne giden müfrezemize düşman tarafından top ateşi açılmıştır. İki asker üzerinde beş cephaneden başka cephanemiz de kalmamıştır. Arz olunur. İznik’te Gökbayrak Tabur Kumandanı Cemal”

Bir gün sonra Bilecik Vali Vekili Fuat Bey de Batı Cephesi Komutanlığı’na çektiği telgrafta şu bilgileri aktarıyordu:

“Kıtalarımız tarafından yapılan taarruz neticesinde düşman hezimete uğrayarak geri çekilmiş, İznik Kasabası geri alınmıştır. Düşmanın yakmakta olduğu İnikli ve Çakırca Köyleri kuvvetlerimiz tarafından söndürülmüştür. Bugün öğleden sonra saat 11.00’de İznik yönünden gelen bir düşman tayyaresi nahiye üzerinde (Osmaneli) tüfek ateşi açtığı arz olunur. 29 Kasım 1920. Mutasarrıf Vekili Fuat”

YÜKSELEN DUMANLAR

Peki düşman yöreden çıkarılmıştı ama geriye nasıl bir İznik bırakmıştı? Acı manzarayı Gökbayrak Cemal Bey, şu cümlelerle özetiyordu:

“O gün öğleye doğru İznik’e giriyorduk. Tarihi kasaba alevler içinde yanıyordu. Düşmanın askerine yedirmek üzere kestiği etler ağaçlarda asılı vaziyette öylece kalmıştı… İznik, harbin o korkunç tahribatıyla cazibesini kaybetmişti. Halen yanmakta olan alevlerden çıkan dumanlar gökyüzünü kaplamıştı... İznik harabe vaziyette idi. Sivil halk, Lefke (Osmaneli) taraflarında iskân edildiği için (kasaba) bomboştu. Bu vaziyet karşısında bizim de İznik içinde oturmamıza lüzum kalmıyordu. İşte bu sebepten tabur karargahını kasabaya 4 kilometre kadar uzaklıktaki Köristan (Çiçekli) Köyü’ne naklettim. Burada arazi vaziyeti daha müsaitti.”

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.