SON DAKİKA
Hava Durumu

BURSA’NIN CUMHURİYET TARİHİNDEKİ İLK BAKANI

Araştırmacı Kerim Bayramoğlu T.B.M.M. O’NUN DUALARIYLA AÇILMIŞTI… 101 yıl önce 23 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi O’nun dualarıyla açıldı. Karacabeyli Mustafa Fehmi Gerçeker Bursa’nın Cumhuriyet tarihindeki İlk bakanı… Vefat tarihi olan 1950’ye kadar Bursa Milletvekili olarak Parlamentoda vazifesine devam etti. Aralarında Peygamberimizin  hayatına ait Hilye-i Fahri Alem gibi nazımlar da olan elli eser yazdı…

Haber Giriş Tarihi: 19.04.2022 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 19.04.2022 00:00
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursasehrengiz.com/
BURSA’NIN CUMHURİYET TARİHİNDEKİ İLK BAKANI

Araştırmacı Kerim Bayramoğlu

T.B.M.M. O’NUN DUALARIYLA AÇILMIŞTI…

101 yıl önce 23 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi O’nun dualarıyla açıldı. Karacabeyli Mustafa Fehmi Gerçeker Bursa’nın Cumhuriyet tarihindeki İlk bakanı… Vefat tarihi olan 1950’ye kadar Bursa Milletvekili olarak Parlamentoda vazifesine devam etti. Aralarında Peygamberimizin  hayatına ait Hilye-i Fahri Alem gibi nazımlar da olan elli eser yazdı…

 

16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal eden İtilâf devletleri,henüz Meclis-i Mebusan’ı dağıtmamışlardı. Misak-ı Milliye’yi bahane ederek işgal ettikleri İstanbul’da, bazı milletvekilleri de tutuklanmıştı. 18 Mart 1920 günü bir toplantı daha yapan Mebusan Meclisi, daha sonra padişah tarafından 11 Nisan 1920’de süresiz kapatıldı. Bunun üzerine İstanbul’dan Ankara’ya bir akın başladı. O güne kadar İstanbul’da kalıp bir şeyler yapabileceklerini zannedenlerin bu ümitleri de boşa çıkmıştı. Artık tek ümitleri Ankara ve Mustafa Kemal Paşa idi. Öte yandan Sivas Kongresi sona ermiş ve bir müddet Sivas’ta kalan Heyet-i Temsiliye üyeleri Ankara’ya gelmişlerdi. İstanbul’un işgali üzerine, olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin Ankara’da toplanması için yapılan çalışmalar devam ediyordu. Mustafa Kemal Paşa 19 Mart 1920 günü tüm kolordulara, illere ve bağımsız mutasarrıflıklara gönderdiği bir bildiride: Devlet Merkezinin itilâf devletleri tarafından işgal edildiğini, Meclis’in, yargılama ve yürütme organlarının iş görmez hale getirildiğini, milletin bağımsızlığını, devletin kurtuluşunu sağlayacak tedbirleri düşünmek ve uygulamak üzere yetkili bir meclisin Ankara’da toplanacağını bildirdi. Bunun için:

1- Ankara’da olağanüstü yetkide bir meclis kurulacaktı. Kurulacak meclis millet işlerini kontrol altında bulunduracaktı.

2- Bunun için yapılacak seçimlerde livalar esas olarak alınacaktı.

3- Meclise seçilecekler, milletvekilleri hakkındaki kanun ve yasalara tabi olacaklardı.

4- Her livadan beş üye seçilecekti.

5- Seçimler: Livalar, merkez ve bağlı ilçelerden, idare heyetlerinden, belediye meclisleri ve Müdafaa-i Hukuk heyetlerinden,

İllerde, il heyet-i merkezîlerinden, idare meclisinden, belediye meclisinden, vilâyet merkez ilçesi ve merkeze bağlı ilçelerden getirtecekleri ikinci derecedeki seçmenlerden mürekkep bir meclis tarafından aynı gün ve aynı oturumda yapılacaktır.

6- Bu meclis üyeliğine her parti, zümre ve cemiyet tarafından aday gösterilmesi olduğu gibi her fert bu kutsal mücadeleye fiilen katılması için bağımsız olarak adaylığını istediği yerden koyabilir.

7- Seçimlere her  mahallinin en büyük mülkiye amiri başkanlık edecek ve seçimlerin doğruluğundan sorumlu olacaktır.

8- Seçim gizli oy, salt çoğunluk ve açık sayımla yapılacaktır.

9- Seçim sonunda bütün üyelerin imza ve mühürlerini ihtiva eden üç nüsha mazbata yapılacaktır.

10- Üyelerin alacakları ödenek sonradan meclisçe kararlaştırılacaktır.

11- Seçimler 15 gün zarfında çoğunlukla Ankara’da toplanmayı sağlayacak şekilde tamamlanarak üyeler yola çıkarılacak ve netice üye isimleriyle derhal bildirilecektir.

İstanbul Meclisi Başkanı Celaleddin Arif Bey, meclisin dağılması üzerine Ankara’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. Düzce’ye geldiğinde Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal’le yaptığı haberleşmede, aralarında anlaşmazlık oldu. Celaleddin Arif Bey, yeni kurulacak meclisin Anadolu’ya geçebilen milletvekilleri ile vilâyet ve liva idare meclislerinden seçilecek ikişer üyeden oluşması düşüncesindeydi. Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa düşündüklerini seçim ve yeni meclisin kurulmasına dair yaydığı genelgede açıklamıştı.

Memleketin her yanında seçimler hızla ve ciddiyetle yapılmaya başladı. Sonunda bütün seçim bölgelerinden seçilen milletvekilleri Ankara’da toplanmaya başladılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da toplanmasının başlıca nedeni; İstanbul 16 Mart 1920’de işgal işgal edilmiş  ve meclis dağılmıştı. Ankara’da toplanacak  bir meclis, hiç bir kuvvetin etkisinde kalmadan kararlar alabilecekti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü açılacaktı. Bu kararın alınması üzerine Mustafa Kemal Paşa illere, bağımsız mutasarrıflara, kolordulara, Müdafaa-i Hukuk Heyeti merkezlerine ve belediye başkanlarına şöyle bir bildiri gönderdi:

“Allah’ın yardımı ile 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Türkiye Büyük  Millet Meclisi açılacaktır.

Vatanın bağımsızlığı, yüksek halifelik ve saltanat makamının kurtarılması gibi çok önemli görevleri olan meclisin açılış gününü Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından yararlanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleri ile  Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazı kılmak, Kuran’ın ve namazın nurlarından yararlanmaktır. Namazdan sonra hep birlikte  meclisteki daireyi mahsusaya gidilecek ve buraya girmeden önce dua okunacak ve kurbanlar kesilecektir. Camiden buraya kadar olan merasim için kolordu komutanlığınca özel olarak askeri tertibat alınacaktır…”

23 Nisan 1920 Cuma günü Türkiye Millet Meclisi törenle açıldı. Sinop milletvekili Şerif Bey,en yaşlı üye sıfatıyla başkanlık mevkiine geçti ve Meclisi şu sözlerle açtı:

“…Kıymetli milletvekilleri, İstanbul’un muvakkat kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün müesseseleriyle birlikte hilafet makamı ve hükümet merkezinin istikbalinin iptal edildiği bilginiz dahilindedir. Bu duruma boyun eğmek, milletimizin yabancı esirliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam istiklâl ile yaşamak kesin azminde olan ezelden beri hür yaşamış milletimize esaret altında yaşamayı şiddet ve kesinlikle reddetmiş ve derhal milletvekillerini toplayarak Büyük Meclis’imizi meydana getirmiştir. Bu Büyük Meclis’in en yaşlı reisi olarak, Allah’ın yardımı ile milletimizin dahili ve harici tam istiklâli içinde mukadderatına şahsen üstlendiğini ve yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.”

Şerif Bey’den sonra Mustafa Kemal Paşa söz alarak uzun bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında ateşkes antlaşmasından Erzurum Kongresi’ne kadar durumu Erzurum Kongresi’nden 16 Mart 1920 gününe kadar olan olaylar, 16 Mart’tan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışına kadar olayları belgelerle anlattı. Mustafa Kemal Paşa 110 oyla meclis başkanlığına seçildi. 25 Nisan 1920’de yapılan toplantıda divan seçimleri yapıldı. Hacı Bektaş Çelebisi  Cemalleddin Efendi ikinci başkan vekilliğine, Haydar Refik, Muhiddin Baha (Pars), Cevded Atıf, Rasim ve Eyyaz beyler katipliklere, Emir Paşa ile Süreyya Bey’de idare memurluklarına seçildiler. Bundan sonra, Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey’in teklif ettiği “Büyük Millet Meclisi’nin memlekete beyannamesi” kabul edildi. Aynı toplantıda memleket idaresinin bir an önce işler hale getirilmesi ihtiyacı sebebiyle, hükümet teşkil edilinceye kadar, geçici bir yürütme heyeti konusu üzerinde yapılan uzun tartışmalardan sonra İstanbul’un işgali üzerine Ankara’ya gelen ve Meclisçe Genelkurmay Başkanlığı’na seçilmiş bulunan İsmet Bey (İnönü) tabii üye kabul edilmek suretiyle, Fevzi Paşa (Mareşal Çakmak), Hamdullah Suphi, Hakkı Behiç, Adnan Bey, Şeyh Servet Efendi’den müteşekkil altı kişilik yürütme heyeti, Mustafa Kemal’in başkanlığında olmak üzere teşkil edildi.

2 Mayıs 1920 günü Büyük Millet Meclisi toplanarak hükümet teşkili hakkında kanunu kabul etti ve 3 Mayıs günü yeni hükümet kuruldu. Buna göre : İç işleri Bakanlığı’na İsmail Fazıl Paşa, Dış işleri Bakanlığı’na Bekir Sami (Kunduh) Bey, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na Dr.Adnan (Adıvar) Bey, İktisat Bakanlığı’na Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey, Genel Kurmay Bakanlığı’na Albay İsmet (İnönü) Bey, Milli Savunma Bakanlığı’na Fevzi Paşa (Mareşal Çakmak), Maliye Bakanlığı’na Hakkı Behiç Bey, Milli Eğitim Bakanlığı’na Rıza Nur Bey, Şer’iye Başkanlığı (Diş İşleri Bakanlığı) görevine de eski Karacabey Müftüsü ve Bursa Milletvekili Mustafa Fehmi (Gerçeker) Efendi getirildi.

KARACABEYLİ MUSTAFA FEHMİ GERÇEKER

Kurtuluş savaşımızda, ayrı tarihlerde üç defa İcra Vekillikleri Hey’eti Riyaseti yani Başbakanlık yapan Bursa Milletvekili Mustafa Fehmi Efendi, Karacabey müderrisi ve müftüsü idi. Milli Hükümetin ilk Şerriye Evkaflığını (Din işleri ve Vakıflar Bakanlığı) yaptı.

Mustafa Fehmi Efendi çok soylu bir ailenin çocuğudur. Babası Mehmet Emin Efendi annesi Fatma Hanımdır. Halk kendisine “pembe” adını takmıştır. Babası sesinin güzelliğinden dolayı halk arasında “Bülbül Efendi” diye tanınır. O’nun babası Seyit Ahmet Efendi’dir. Aslen Karamanlıdır. Onun da babasının adı Mustafa Efendi’dir. Anneannesi Ümmühan Hanım’ın kocası Nizam Mehmet’tir. Nizam-ı Cedid’ de görev aldığı için bu adla anılır. Görevinin sonunda (Mihaliç) Karacabey’e gelmiş ve burada Ümmühan Hanım ile evlenerek yerleşmiştir. Seyit Ahmet’in Karacabey’e gelişi, Tanzimat’ın ilân yılı olan 1839’a rastlar.

H.1289- M.1873 yılında Karacabey’de Mustafa Fehmi Efendi dünyaya gelir. 14 yaşındayken zamanın kadısı bir camiye hatip yapmak için yaşını 1285-1869 olarak düzeltmiştir. Zamanla kardeşlerinin çoğalması yüzünden kendisi anneannesinin yanına Nizam Mehmet’in evine alınır. Okul çağına kadar bu evde yaşar. Ailesinin her iki kanadı da okur-yazar ve okumağa düşkün insanlardır. Ailede erkeklerin yanı sıra kadınlar da okumaya meraklıdır. Okunan eserler dini ve tarihi kitaplardır. Mustafa Fehmi Efendi’nin böyle bir aile arasında yetişmesi O’nda daha küçük yaşta okuma hevesini uyandırır. 1887 yılında Karacabey Rüştiye Mektebi’ni çok iyi derece ile bitirir. Dedesi Seyit Ahmet’ten almaya başladığı Kur’an derslerini, dedesinin ölümü üzerine babasından alarak tamamlar ve hafız olur.

Karamanlı dedesi Seyyit Ahmet Efendi ölürken O’nun İstanbul’a gönderilmesini vasiyet etmiştir. Mustafa Fehmi Efendi bundan haberdardır. Zamanı gelince babasına konuyu açar. Babası konuyu mahallenin müftüsü ile konuşur. O da “neye masraf yapacaksınız, gelsin benim medreseye, okutayım” diyerek yol gösterir. Müftünün bu tavsiyesini oğluna  anlatan Seyyit Ahmet Efendi’nin aldığı cevap “Ben İstanbul dönüşümde O’nu okuturum” olur. Babası oğlunun isteğine karşı duramaz, kendisini İstanbul’a gönderir. O da İstanbul’da Beyazıt’tan Aksaray’a giderken Ragıp Paşa Kitaplığı’nın arkasına düşen Koska’da(Laleli) Mustafa Çelebi Medresesi’ne kaydolur. Her yıl Medreselerde derslerin kesildiği aylarda Mustafa Fehmi Efendi Karacabey’e gelir. Bir gelişinde kendisini evlendirmeye kalkarlar. Yazı hocası “Hafız Nuri”nin vasiyetine uyularak kızı Pakize istenir. Usulen düğün yapılır. Babası bu evlilik ile oğlunun Karacabey’de kalacağını beklese de O İstanbul’un yolunu tutar.

İSTANBUL’DAN KARACABEY’E

Koska’da (Laleli) Mustafa Çelebi Medresesi’nde ilmi mertebeleri başarı ile ikmal eder. On beş yıl süren tahsilden sonra Fatih dersiâmlarından devrinin tanınmış bilgini Alasonyalı Hacı Ali Zeynel âbidin Efendiden icâzet alır. Karacabey’e dönüş kararı alır fakat bu dönüş  pek kolay olmaz. Halk bu dönüşü düşünerek arsa almış, Medrese yapımına başlamıştır. Mustafa Fehmi Efendi de gelip okutmak için gönüllüdür; lâkin hocası “olmaz” der “sen İstanbul’da lazımsın, gitmen doğru olmaz, maksat hocalık ise burada saha mı yok, sen buraya lâyıksın, taşra senin kıymetini bilmez, burada kalacaksın” diye ısrar eder. Makam ve şöhret sevdalısı değildir. Hocasına “İstanbul’da okutacak hoca bolluğundan geçilmiyor, Karacabey’de ise bunun tekini bulmak mümkün değil. Halk, müşküllerini çözümleyecek adam aramakta, Bunun için kendi gücünün üstünde çaba harcayıp medrese yapmaktadır. Onun bu fedakârlığına hayır demek olamaz, bu bana yakışmaz” düşüncesiyle hocasının isteğine karşı çıkar.

İstanbul’un durumu ile Karacabey’in durumunun muhasebesini yapar. Hocası bu makul izin isteği karşısında bir neden bulamayarak peki der. 1900 yılında Karacabey’e gelir.Halkın yeni yaptığı medresede müderrisliğe başlar. Bu sevinçli günlerine üzüntüler girer. İstanbul’da iken üç evladından biri olan Mehmet Nuri’yi kaybeder, Karacabey’e dönüşünde de hayat arkadaşı, ailesini ve onu takiben de kızı Hatice Kadriye’yi toprağa verir. O tüm sıkıntılara boyun eğmesini bilir, dersleri ile kendini avutur. 1903 yılında rüştiye mektebi imtihanlarına Kaymakamlıkça mümeyyiz seçilir. İfakat Hanım ile 1905 yılında ikinci evliliğini yapar. Bu eşinden; Esma, Ali, Bedri, Ayşe Hesna, Şakir Ziya, Abbas Ragıp, Raif Mecdi, Sıdıka Seniha, Meliha adlarında sekiz evladı olur. Bunlardan Şakir Ziya iki yaşındayken vefat eder. 1906’da Karacabey Evkaf Komisyonu Riyasetine, 5 Temmuz 1910’da halkın seçmesiyle Karacabey Müftülüğüne getirilir. Şahsiyeti ile Karacabey Medresesi, çevrenin en seçkin öğrenim müessesesi olmuş, çok sayıda genç kendisinden icazetname (diploma) alır. 1900 yılında okutmaya başladığı öğrencilerine 1912 yılına kadar icazet vererek 12 yıl süren yoğun bir çalışmanın meyvesini görür. Kendisi aynı zamanda Murad Hüdavendigâr (Karacabey Ulucami)’ın imamıdır. Sabah namazından sonra Medrese dershanesinde günlük derslerini verir.

İLK SİYASİ FAALİYET “MİHALİÇ  İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ”

Mustafa Fehmi Efendi Devlet idaresindeki yapılan  yolsuzlukları ve haksızlıları gördükçe Devlet idaresinin nasıl olması ve ne yapılması gerektiğini düşünür ve bu yolda etrafından gelen seslere kulak kabartır. Namık Kemal ve emsalinin ortaya attığı yeni fikirlerin hayranı olarak onların peşine düşer. II.Meşrutiyet’in ilânı ve Bursalı Tahir Bey’in destekleri üzerine Mihaliç İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde faaliyetlere başlar. 22 Ocak 1910 gününde Mihaliç İttihat ve Terakki Kulübünde okunan nutkunda O’nun parti anlayışını açıklar. Bu anlayış, memlekete yararlı olmada yarış yapma manasında bir anlayıştır. Ölünceye kadar çatışma konusu bu anlayış çevresinde olur. Başka partiyi tutanları yadırgamaz, onları partisinden olmamaları yüzünden bir  ayrılığa tabi tutmaz, tam bir halk adamıdır, halk içinde yetişmiş bir demokrattır.

5 Temmuz 1919’da halkın seçmesi ile Karacabey Müftülüğü’ne tayin edilir. Bir yandan da Murad Hüdavendigâr Cami’nin imamlığı görevini de sürdürür. Ancak, bu görevleri çok uzun sürmez. İstanbul’da Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın etkin konuma gelmesiyle, Meşihat Makamı (Şeyhülislam) nda bu etkinin altında olduğundan ve Mustafa Fehmi’de İttihatçı olduğundan 1919’da Müftülükten Evkaf Komisyonu Başkanlığı’ndan azledilir. Mustafa Fehmi bu durumu kısaca şöyle açıklar: “1335-1919’da siyasetle iştigalimden bahsile müftülükten ve evkaf komisyonu riyasetinden azledildim.”

KARACABEY’DEN ANKARA’YA

Birinci Dünya Harbi içinde uzun süre kaymakam ve kadı vekilliği yaptı. Yunanlıların İzmir’e asker çıkarmaları ve Anadolu topraklarının tehlikesi söz konusu olunca Karacabeyliler tarafından “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” kurulur. Başkanlığına Mustafa Fehmi Efendi, yardımcılığına ise Belediye Tabibi Dr.Ahmet Nâfiz Yazgan getirilir. Bu dönemde, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra Ankara’ya gelmiş olan Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa’dan, Ankara’da kurulacak Türkiye Büyük Millet Meclisi için Bursa’dan beş milletvekili istendiğine dair telgraf gelir. Bir milletvekilliği Karacabey’e ayrılmıştır. 3 Nisan 1920’de belediye salonunda toplanan cemiyet üyeleri, Mustafa Fehmi Efendi’yi milletvekili olarak seçer. Ankara’ya gidiş hikâyesini; o günleri birlikte yaşamış, onunla beraber millet emrinde çalışmaktan zevk almış Belediye Tabibi Ahmet Nafiz Yazgan şöyle anlatır:          “…Merhum Mustafa Fehmi Efendi Hazretleriyle memleketin hayır işlerinde, 1919’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İdare Heyetinde birinci reis, bendeniz de ikinci reis vazifelerinde beraberce çalıştık. O kara günlerde, memleket işlerinde isabetli irşatlarından çok faydalandık.” dedikten, İstanbul’un işgalinden, mebuslar meclisinin dağılmasından, bazı mebusların İngilizler tarafından Malta adasına götürüldüğünden, Anzavur’un Bandırma, Karacabey ve çevrelerinde yaptığı yağma ve zulümden söz ettikten sonra: “İşte böyle herc-ü merc içinde Mustafa Kemal Paşa’da tafsilâtı malûm Erzurum ve Sivas Kongrelerini tamamlayıp muntazam bir milli hükümet idaresi ve millet meclisi kurmak üzere Heyet-i Temsiliye Reisi sıfatıyla Ankara’ya gelmiş ve bütün vilayetlere mebus seçimine davet yollu  telgraflar göndermişti. Bursa Vilâyeti namına Karacabey’in hissesine isabet eden bir mebus seçilerek Ankara’ya gönderilmesini isteyen telgraf gece yarısı gelmişti. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak derhal belediye salonunda toplandık. Birinci Reis Mustafa Fehmi Bey mazeretine binaen, bir kaç gündür toplantıya gelemiyordu. Heyete bendeniz ikinci reis olarak riyaset ettim. Gecenin geç vakitlerine kadar müzakere ve münakaşalarda bulunduk. Her cihetten mebus olmağa elyak ve umumi itimada lâyık ve siyasi duruma mutabık birinci reisimiz Mustafa Fehmi Bey’i Karacabey’i temsilen seçtik ve kararımızı verdik.”

Mustafa Fehmi Efendi’nin seçildiğinden haberi olmaz fakat sabah olunca Belediye Tabibi Ahmet Nafiz Yazgan ile yolda karşılaşırlar ve aldıkları kararı kendisine açıklamadan Mustafa Fehmi gece gördüğü rüyasını anlatır… Yazgan:

“…AYAĞIMA SEDEFLİ BİR NALIN ÇEVİRDİNİZ.”

“O gecenin sabahı evimden çıktığımda vakarlı yürüyüşle gitmekte olan Mustafa Fehmi Bey’e rastladım, selamlaştık. Hâl ve hatır sorulduktan sonra olduğu yerde durup bana karşı dönerek “Doktor,ben sabah namazı için abdest alırken elinizle ayağıma sedefli bir nalın çevirdiniz, Allah hayretsin, bir yolculuk görünür gibi” Ben de “Rüyanızda sadıksınız” dedim. Gelen telgrafı, toplantıyı ittifakla mebus seçildiğini anlattım. Gıyaplarında cereyan eden müzakere ve karardan katiyen haberleri yoktu. “Benim yerime sizi seçmeleri daha iyi olmaz mıydı? Hem siz niçin kabul etmediniz, yoksa korkuyor musunuz?”dediler. Ben cevap olarak, “Benim bütün vatani hizmetlerden yüz çevirmeyeceğim malum-i âlileridir. Teşkilat idarecilerinin idam edilecekleri de malum olduğundan, mebus seçilmenin veya teşkilat başında kalmanın, milli mücadelenin muvaffak olmaması karşısında hiç bir farkı olmadığından, korkmaya da mahal bulunmadığı şüphesizdir. Beni bilen ve tanıyan ancak Karacabey mıntıkasıdır. Halbuki siz bütün vilâyet çapında tanınmış, bilgili, faziletli, vatanperver bir zatsınız, Büyük Millet Meclisinde Mustafa Kemal Paşa’ya yardımcı olmak üzere sizin gibi âlim ve fazıl ve her hususta umumi teveccühe ve itimada mazhar olmuş bir zatın seçiminde isabet olduğuna kaniiz. Muvafakat buyuracağınıza eminiz” dedim.

Mustafa Fehmi Efendi, Ankara’ya gitmek üzere 4 Nisan 1920 sabahı Karacabey’den ayrılır. 5 Nisan’ı Bursa’da geçirdikten sonra Yenişehir’e, oradan da 7 Nisan’da Bilecik’ten trenle Eskişehir’e geçer. Buradan özel bir tren ile Ankara’ya varır. İstasyonda vali, komutan ve mektupçu beyler tarafından karşılanır. Ankara’ya gelişi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından önce olmuştur. Darülmuallimin  (Öğretmen Okulu) binasında misafir edilir. Bu binada misafir başka yerlerden gelmiş mebuslarda vardır.

Mustafa Kemal Paşa ile ilk görüşmelerini  cep defterinde kısaca şöyle not düşmüştür: “Mustafa Kemal Paşa ile mülâkatımız uzunca oldu, ümid-i istikbalimizi teyit etti” (9 Nisan 1920)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN AÇILIŞI

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü Hacı Bayram Cami’nde topluca kılınan namazdan sonra, meclis binası önünde yurdun çeşitli yerlerinden gelmiş olan Milletvekillerinin önünde dualarla açılmıştır. Bursa mebusu Mustafa Fehmi Efendi Meclisin açılış duasını yapanlar arasındadır. O gün ve o andaki duygularını şöyle dile getirmiştir: “23 Nisan 1336 (1920) muhit-i vatanı düşman, isyan ve nevmidî bulutları sarmıştı. Millet bu cehennemi karanlıklar içinde azap ve ızdırap altında inlemekte iken bir güne yetişti ki o gün, vatanın merkezi üzerindeki kesif bulutları yırtılmış ve oradan ziya saçan şems-i talii ile millet kendini, hakk-ı hayatını ve istikbâlini görebilmiştir. İşte o gün Nisan’ın 23 üncü günüdür. Hiç unutmam o gün vakt-i zevali müteakip açılan Büyük Millet Meclisinde idi ki artık felaketlerin zevaline ve saadetlerin kemaline şahit oluyordum. Hâza min fazl-ı rabbi.”

3 Mayıs 1920 günü, Mustafa Kemal Paşa’nın hazırladığı İcra Vekilleri Heyeti listesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul  edilir. Mustafa Fehmi Efendi bu listede ilk Meclisin Umur-u Şeriye ve Evkaf Vekili (Din işleri ve Vakıflar Bakanı) olarak yerini alır. Fevzi Paşa(Çakmak) başkanlığında kurulan İcra Vekilleri heyetlerinde de aynı görevini korudu. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa’nın bulunmadığı zamanlarda İcra Vekilleri Heyeti’ne başkanlık yaptı. Kuvây-i Milliye kurucularından olduğu için İstanbul Örfi İdare Mahkemesi’nce idama mahkum edilenler listesinde onun da adı yer aldı. Şer’iyye ve Evkaf vekili sıfatıyla Büyük Millet Meclisi adına Ocak 1922’de İstanbul halkına hitaben bir beyanname yazdı.Burada,Anadolu’da mukaddes bir savaş verilirken İstanbul’da bazı Müslüman kadınların İslâm ahlâkı ile bağdaşmayan davranışlar içinde bulunduklarını,yabancı erkeklerle umumi yerlerde dans ettiklerini belirttikten sonra İstanbul halkını irşad etmekle görevli kimselerin bu davranışlara müsamaha ile bakmalarının asla mâruz görülemeyeceğini,bu kişilerin yakında hesap vermek zorunda kalacaklarını ifade ediyordu.Umur-u Şeriye ve Evkaf Vekili görevinde,27 Nisan 1922’ye kadar devam etti. Bu süre zarfında tüm zamanı hep Mustafa Kemal Atatürk ile beraber geçti. Bazı tahkikat komisyonlarına başkanlık görevinde bulundu. III.İcra Vekilleri Heyeti dönemi içinde yerini Abdullah Azmi Torun’a bıraktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yaptığı hizmetlere karşılık olmak üzere kendisine birinci dereceden emeklilik maaşı bağladı. Sevenleri onu, medeni cesareti, ilmi ve vatanperverliğiyle tanıdılar.

Vefat tarihi olan 16 Eylül 1950’ye kadar milletvekilliği görevini süren Mustafa Fehmi Gerçeker Bursa’da hayata gözlerini yumdu. Ankara Cebeci Mezarlığına defnedildi.

TÜRKÇE HUTBE FİKRİNİ ISRARLA SAVUNDU

Mustafa Fehmi Gerçeker’in en önemli önerilerinden birisi Cuma hutbelerinin Türkçe okunması fikriydi. Hutbede okunan ayet ve hadislerin Türkçe açıklamalarının verilmesiyle Arapça bilmeyenlerin de Allah’ın emirlerini anlamış olacaklarını belirtmiştir. Mektupları arasında 17 Mart 1928 tarih ve 90 sıra numarasını taşıyanı hutbe ile ilgilidir. Malumdur ki, Türkçe Hutbe dedikodusu, Bursa’da o esef verici ezan olayını doğurmuştur. Karşı görüşte olan bir dostunun, bu vazifeden istisnası için aracılık etmesi yolundaki ricasına verdiği cevap bugün de ibretle okumaya değer:

 

“­­Azizim, bu işi neden bu kadar büyütüyorsunuz? Hutbenize her zaman ki gibi başlayacak, yalnız mev’ize kısmına gelince bir âyet-i kerîme veya bir hadis-i şerif okuyarak, bunları saf ve açık Türkçe ile tekrar edeceksiniz ki cemaatin çoğunluğunu teşkil eden Arapça bilmeyenler de yüce buyrukları kavramış olsunlar. Bu hayırlı himmetten uzak tutulmanız için Diyanet işleri muhterem başkanına başvurmaya asla yanaşmayacağım gibi, kendisi sizi bu hizmetten uzak tutsaydı, sizin derhal niçin diye şikayette bulunmanızı beklerdim. Çünkü Cumhurdan ayrılmanıza rızâ göstermezdim. Bilgi ve tecrübenize, oraca sahibi olduğunuz mevkie göre siz yüce kişinin, bu himmetin yerine getirilmesinde öncü olmanızı kaçınılmaz görenlerdenim. Anlaşılır ve kavranır Türkçe ile çevirilerinize vakit kaybetmeksizin başlayınız. Arapçayı bilenler günden güne azalıyor. Çoğunluğumuz, dinimizin emirlerini Türkçe ile öğrenmek zorunda kalmış kimseleriz. Türkçe karagözlüm… Türkçe… Türkçe… Türkçe… Hele bir başla, kısa zaman sonra bundan pek çok zevk duyacaksın.”

ŞAİR VE YAZARLIĞI

Mustafa Fehmi Gerçeker, İslam Hukuku alanında, özellikle fıkıh, tefsir ve kelam konularında uzmandı. Devrin Mecmualarında şiir ve yazılar yayınladı. İyi derecede Arapça ve Farsça bilen Mustafa Fehmi Gerçeker için Tarihçi-Yazar Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Mimarları isimli kitabında: “İlmi ve siyasi hususiyetleri içinde Mustafa Fehmi Efendi Hazretlerinin kendisine has ihtiyatları vardı ve hepsi kül olarak, düşünce selâsetini, vefakârlığını hâdiselere değişen zaman içinde tezatsız teşhisin selâbet ve istikrarını temsil eder: Ardından 5 bin 240 mısra bırakacak kadar velûd şiir hayatı olan rahmetli, mektuplarını ve şiirlerini tarih sırasına göre kendi el yazısı ile defterlere yazmıştır. 1892’de başladığı itiyâdına hastalandığı 1949’a kadar 57 yıl devam etmiştir. Yazıları yüzelliyi bulmaktadır. Bunlardan yirmi dokuzu Türkçe, ikisi Arapça nesir, on dokuzu  nazım olmak üzere, mektup olarak toplamı elliye ulaşır. Geri kalan 5 bin 240 mısra nazımdır. Şiirlerinden Hilye-i Fahr-i Âlem, Merhumun devrine ve zamanına göre çok sade tekellüfsüz, daima öz Türkçeyi yeğ tutmuş yazışı ve söyleyişi vardır. Sözünü ettiğimiz eserin sunuşu şöyledir:

Girdim yola,semt-i yâre doğru / Vâdi-i şükûfezâre doğru,/ Bir bülbül olup baharı buldum./ Gülşende o gül’izârı buldum,/ Nazmımad safây-ı hüsn-ü canân,/ Her beytimi eylesin dirahşan,/ Her mısraım incilerle dolsun,/ Bir Hilye-i Fahr-i Âlem olsun.”

Hilye-i Fahr-i Âlem:

1944 yılında,İstanbul Âsârı İlmiyye Kütüphanesi tarafından yayınlandı. Kendi türünde en son yazılmış olma özelliğini hâlâ koruyan ve “mef’ûlü mefâilün feûlün” vezniyle nazmedilen eser toplam yüz yetmiş beş sayfa sonunda otuz iki sayfalık bir lügatçe yer almaktadır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed SAV’’in hayatını anlattığı eser, yayımlandığında sade dili, akıcı üslûbu ve âşıkane ifade tarzından dolayı taktirle karşılanmıştır.

Diğer eseri Karacabey’den Ankara’ya ise:

1982 yılında, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi tarafından yayınlanmıştır. Eserin, bir kısmı mensur, bir kısmı manzum olan mektup şeklindeki çeşitli yazılarından meydana gelmektedir. Diyanet İşleri eski başkanlarından oğlu Mehmet Tevfik Gerçeker’in derleyip Latin harflerine çevirdiği bu yazıları torunu Mustafa Gerçeker yayımlamıştır.

MUSTAFA FEHMİ GERÇEKER’ İN ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

 Büyük Gazi!

Kaldım iki yıl hem gece gündüz mütevali

Gölgen gibi bir heyet-i icrada mübahi

Efkâr-ı siyasiyede üstadım iken sen

Elbette benim fahrim olur namütenâhi

Hail mi telâkki edeyim kisvemi şimdi

Görmek dilerim Hazret-i Cumhur-i penahi

(Bursa Mebusu Mustafa Fehmi)

 

Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine yazdığı “Ahdim”isimli şiiri…

Ahdim

Âlâmımı bir an olmam setre muvaffak

Durdukça benim sevgili yurdumda o alçak

Düşmüş değilim yese ve düşmem bu muhakak

Bekletmeyecek bâb-ı atasını açacak hak

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı anca

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Tarihe menakıp taşıtan ey koca devlet

İslâma mefahir yaşatan ey yüce millet

Düşman seni görmekte mi mahkûm-i esaret

Lâkin ne görüşdür bu,ne ahmakca siyaset

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Mahkûm-i esaret mi demişler hezeyandır

Misakıma şahid bütün efkâr-i cihandır

Davamızı fasl eyleyecek hükm-i zamandır

Her zerresi topraklarımın cevher-i candır

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Âşıkların hasretine çekmededir ah

Gülçehreni soldurdu mu düşman eli eyvah

Lâkin bu çekilmez buna razı değil allah

Ol el kırılır ben girerim koynuna nagâh

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Göster güzelim hüsnünü uşşakına şan ver

Ezhâr-ı çemenzârına hem bûy-i cinan ver

Evlâdını âguşuna al zevk-ı aman ver

Hummay-ı fırakınla yanan cismime can ver

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

İslâmı görür her gören ol şehr-i şehîri

Camileri,zairleri her pâk zamiri

Koynunda yatan Hayalî’yi Fenarî’yi Emiri

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Yıkmakta ve yakmakta yunanlı mütecasir

Kırmakta bütün ırzı ve namusu o kâfir

İmdada yetiş nerdesin ey pençe-i kahir

Kalsın bana ait yine yurdumda mefahir

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Ersin bu fecayi demi encame ilâhî

Göster gazabın düşmen-i kemnâme ilâhî

Bak boynu bükük ağlayan eytâma ilâhî

İzzet yüzü dönsün yine İslâma ilâhî

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Sussun mu ezanlar,seni tevhid eden ebrar

Kur’anını alsın mı ayak altına eşrar

Baş kaldırıyor nurunu söndürmeğe küffar

Yetmez mi bu yarab bize et vadini ıhzar

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

Yarab sana zâhir mi değil cümle mesail

Kıl âlemi-i islâma inâyâtını şamil

Senden dilerim kıl beni eltafına nail

Ahdimle murad eylediğim gayeme vasıl

Ben Bursalıyım kalmalıyım Bursalı ancak

Ahdim budur al sancağımı anda yaşatmak

8/Temmuz/1338-1922

 

KAYNAKÇA:

*Gerçeker,Mustafa Fehmi,Hilye-î Fahri Âlem,Âsârı İlmiye Kütüphanesi,İstanbul,1944

*Gerçeker,Mustafa Fehmi,Karacabey’den Ankara’ya,Türk Tarih Kurumu Basımevi,Ankara,1982

*Akkılıç,Yılmaz,Kurtuluş Savaşı’nda  Bursa,Bursa Kültür Turizm Vakfı Yayınları,Eylül,1997

*Kutay,Cemal,İstiklâl Savaşının Maneviyat Ordusu,Cemal Kutay Kitaplığı 4,İstanbul,1977

*Kutay,Cemal,Kurtuluş ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,Ankara,1972

*Kurtuluş Savaşı Ansiklopedisi,Cilt:1,İstanbul,1985

*Tansel,Selahattin,Atatürk ve Kurtuluş Savaşı 1919-1922,Türkiye Vakılar Bankası Kültür Yayınları,Ankara,1965

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.