SON DAKİKA
Hava Durumu

KURULUŞ, KURTULUŞ, RUH VE BİR ÇINAR!

Gazeteci İbrahim Öge: "Yedi asır önce uğruna kurban olunmak istenilen Bursa, bugün tarihî ruhundan mahrum edilerek kurban edilen bir şehir hâline geldi. Kuruluşun duasıyla kurtuluşun komutanı, aynı çınarın altında buluşmuştu. Bugün o çınarın yerinde raylar var..."

Haber Giriş Tarihi: 30.04.2025 12:58
Haber Güncellenme Tarihi: 30.04.2025 13:17
Kaynak: P. Şehrengiz Dergisi
KURULUŞ, KURTULUŞ, RUH VE BİR ÇINAR!

Yorum/ İbrahim ÖGE-Gazeteci (Şehrengiz Dergisi, 152. sayı)

Bursa’nın fethinin 699. yıl dönümünü kutluyoruz ve ne mutlu bize ki Türk tarihinin medeniyet çınarı Osmanlı’nın doğduğu topraklarda yaşıyoruz.

Bu imtiyaza sahip olmaktan kaynaklı Osmanlı’nın Bursa merkezli “Kuruluş” ve “Yükseliş” tarihi benim gibi bütün sakinlerine keyif verir. Malum gururları okşayan bu tarihi serüven; 27 Temmuz 1302’deki Bizans’la Yenişehir Ovası’nda yapılan ve zaferle sonuçlanan Bafeus veya Koyunhisar Savaşı’nın ardından, merhum tarihçi Halil İnalcık’ın tanımıyla Osmanlı’nın “beylikten devlete ilk adımını atması” ile başlar.

Bursa’nın fetih tarihinin “1322 mi, 1326 mı?” olduğu, yine şehrin ele geçirildiği yılda “Osman Gazi hayatta mıydı, değil miydi?” şeklindeki akademik tartışmalar şöyle dursun, özellikle 699 yıl önce ‘Kızıl Elma Bursa’yı teslim alanların Türkistan’dan Anadolu’ya taşıdıkları “İlim ve Gaza Farz, Cehalet Haram” anlayışının üzerinde durmak gerekir. Şahsen konu bu yönüyle ne zaman gündeme gelse benim aklıma, sahip oldukları “ruh ve inanç”la; Geyikli Baba’dan Musa Baba’ya, Abdal Murad’tan Ali Koç Baba’ya Orhan Gazi’yle birlikte şehri teslim alan Horasan Erenleri gelir. Araştırmacı Yazar Refik Engin’in “Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi”nin Güz 2004-31 sayısında yer verilen "Bir Madalyon Bir Tarih, Ali Koç Baba ve Yaşayan Erkanı" başlıklı makalesinde aktardığı şu hadise sanırım o müthiş “ruhu ve inancı” anlatmaya yeter:

"Bursa fethedildiği zaman, Hakk'a şükür ifadesi için koç kesmek isteniyor. O an Ali Baba, 'Beni kurban edin, ben kurban olayım” demiş. Orada bulunan bir yetkili kişi, 'Ali Baba sen bize daha lazımsın’ deyip, O’nun bu gönüllü kişiliğini güzel sözle almış. Bu, ‘Koç’ lakabı Ali Baba'ya oradan kalmış… (a.g.d. Sayfa 39)

Bu ruh ve inanç hali “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın” şiarıyla “huzur, hoşgörü ve adalet”le buluşan Bursa’da, Orhan Bey ile başlayan imar faaliyetlerine de yansır. Murat Hüdavendigar, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet ve II. Murat’ın da istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü imar hareketinin sahip olduğu anlayışı Türk Edebiyatı’nın çınarlarından Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle özetler:

“Cetlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş, ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu. Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini, hepsi Yeşil’de dua eder, Muradiye'de düşünür ve Yıldırım’da harekete hazır, göklerin derinliğine susamış bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde beklerdi. Hepsinde tek bir ruh terennüm ederdi. (Beş Şehir- Sayfa/110)

Bu iki tahlilden hareketle;

Sonraki nesillerin adını unuttuğu Horasan yiğidi Ali Koç Baba’nın uğruna kurban olmak istediği Bursa’ya verdiği kıymet gibi, taşa ruhlarını geçiren ecdadın şehre bıraktığı miras bu nedenle değerlidir. Lakin bu ruh ve imanın asırlar öncesindeki samimi halinin, nereden nereye savrulduğunu Bursa’nın bugünkü manzarası anlatmaya yeter. 7 asır önce uğruna kurban olunmak istenilen, 7 asır sonrasında kurban edilen bir Bursa!

***

Üstelik Bursa’yı kurban ederken “Fetih” ve “Kuruluş” gibi “Kurtuluş” dönemlerinin parlak izlerini ve hatıralarını da korumadık/koruyamadık/ yok ettik.

Bir örnekle anlatacak olursam;

Gazeteciliğe başladığım ilk yıllar…

Şiddetli bir lodos, Yıldırım’daki tarihi “Duaçınarı”nı yerle bir etmişti. Ertesi gün gazetede çıkan haberi okuyunca çok üzülmüştüm. Yıldırım’da kök saldığı mahalleye de ismini veren Ankara yolunun ortasındaki Duaçınarı, ilgisizlik ve bilgisizliğe kurban edilmişti. Önce belediyenin yol genişletme çalışmaları sırasında hasar gören, sonra köklerinin üstü asfaltla kapatılan ve yaşlı gövdesinde başlayan mantar hastalığına zamanında müdahale edilemeyen Duaçınarı’nın Bursa ve Türk tarihindeki önemine rağmen…

Duaçınarı’nı önemli kılan ise iki büyük zaferle olan ilgisiydi. Biri “Kuruluş” döneminin Niğbolu Zaferi, diğeri ise “Kurtuluş” döneminin 30 Ağustos Zaferi olmak üzere.

Duaçınarı’nın Niğbolu Zaferi’yle olan ilgisini birçoğumuz bilir. Bilmeyenler için kısaca özetleyecek olursam:

Yıldırım Bayezid, Niğbolu Zaferi sonrası bir şükür nişanesi olarak Bursa Ulu Camii’ni yaptırır. Bir Cuma namazıyla ibadete açılan Ulucami’de ilk imamlık görevini Emirsultan’ın ricasıyla şehirde "Ekmekçi Koca" veya “Somuncu Baba” olarak tanınan Şeyh Hamîdüddin veya Hamîd-i Veli kıldırır. Aynı zamanda Hacı Bayram Veli'nin de hocası olan Somuncu Baba, hutbede Fatiha Suresi’nin tefsirini yapar. Hutbeyi dinleyen padişah başta olmak üzere tüm cemaat, Şeyh Hamid-i Veli'den etkilenir. Ancak mânevi kişiliği ve bilgelik yönü ortaya çıkan Şeyh Hamid-i Veli, şöhretten korktuğu için talebeleriyle birlikte Bursa'dan ayrılır. Somuncu Baba, tam Duaçınarı’nın olduğu yere ulaştığında arkasından yetişen Molla Fenarî ve Emir Sultan, O’ndan şehri terk etmemesini ister. Ancak kararında ısrarcı olan Somuncu Baba, diktiği veya orada bulunan çınarın altında “Bursa’nın hep yeşil ve huzurlu bir kent olması” için dua eder.

Haliyle çınarın ismi gibi, bölgenin ismi de bugün olduğu gibi Duaçınarı olarak kalır

***

Aradan 520 yıl geçer…

Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devleti ağır koşullar içeren Mondros Mütarekesi ve son padişah Sultan Vahdettin’in kabul ettiği Sevr Anlaşması gereği, Türk milletinin son kalesi Anadolu işgale uğrar.

İngiliz emperyalizminin Yunan üniforması ve silahıyla İzmir’den 15 Mayıs 1919’da başlattığı işgal hareketi, Ankara önlerine kadar sürer. Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk Ordusu, Sakarya Savaşı ile düşmanı durdurur, ardından 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz ile işgalci düşmanı İzmir’den 9 Eylül’de kuzeyde ise Bandırma’dan 17 Eylül 1922’de denize döker.

Bursa halkı, böylelikle;

Fetih ve kuruluş döneminin kahramanları Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin tophanedeki türbelerini kanlı çizmeleriyle kirleten, Muradiye Camisi’nde olduğu gibi ibadethaneleri karargâh ve ahır olarak kullanan Yunan’ın şehirde tam 2 yıl 2 ay 2 gün süren zulmünden kurtulur.

İngiliz, Fransız ve İtalyanların Türk’ten barış dilendiği 11 Ekim’deki Mudanya Mütarekesi’nin ardından Bursa halkı, ilk defa şehri ziyaret edecek olan ve kenti esaretten kurtaran orduların komutanı Mustafa Kemal Paşa’sını 17 Ekim 1922 tarihinde Duaçınarı’nın altında karşılar.

Yani Bursa halkı, şehre huzur getiren Halaskar Mustafa Kemal Paşa ile kadim kent için huzur duası eden Somuncu Baba’nın diktiği çınarın altında buluşur.

Anlattığım gibi bu buluşmanın en parlak hatırasının yerinde ise bugün, hafif raylı sistemin rayları geçiyor.  

İşte size kadim şehir Bursa kurban edilirken; Kuruluş ve Kurtuluşu buluşturan en parlak izlerinden birinin nasıl yok edildiğine dair bir örnek.

Unutmadan sadece “Somuncu Baba” ile olan ilgisinden olsa gerek, Duaçınarı’nın hızarla parçalanan gövdesinden geriye kalan iki parça, Uludağ Üniversitesi Görükle Kampüsü’ndeki Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı’nın girişinde sergileniyor.

Sizi bilmiyorum ama ben bu sergiyi yüzleri kızartmayan halimizin teşhiri olarak kabul ediyorum.

Kaynak: P. Şehrengiz Dergisi

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.