SON DAKİKA
Hava Durumu

Yeşil Bursa'nın delikanlı tenoru: Yıldırım Gürses

Güzel sesli babanın güzel sesli evladıydı. İlk defa sahneye 7 yaşında Bursa Dağcılık Kulübü’nde çıktı. Ticaret Lisesi yıllarında en büyük desteği hocası Faruk Üsküdari’den aldı. Türkiye’de çok sesli Türk Müziği modası, O’nunla başladı. Kimden mi bahsediyoruz? Tabi ki Yeşil Bursa’nın delikanlı tenorü Yıldırım Gürses’ten…

Haber Giriş Tarihi: 03.01.2024 17:58
Haber Güncellenme Tarihi: 03.01.2024 18:15
Kaynak: Araştırmacı Yazar Kerim Bayramoğlu
Yeşil Bursa'nın delikanlı tenoru: Yıldırım Gürses

Yıldırım Gürses… Gençliğe Veda, Son Mektup, Affetmem Asla Seni, Aşkına Doyum Olmaz, Bir Garip Yolcu, Güller Ağlasın, Eller ve Mazideki Aşk gibi 350’nin üzerinde esere imza attı, pek çok bestesini dönemin en ünlü sanatçıları da seslendirdi. Türk Müziği’nin dev sanatçısı 18 Kasım 2000’de bu dünyaya veda etti. Vefatının 23. Yıl dönümünde Bursa ile özdeşleşen sanatçımız Yıldırım Gürses’i rahmet ve özlemle anıyoruz.

1938 yılı ocak ayının 21’ini, 22’sine bağlayan cuma gecesi... Bursa’da Yeşil Cami’nin karşısındaki sarı boyalı, Osmanlı’dan miras iki katlı eski evde Ziraat Bankası memurlarından Nasuhi Bey ile Müeyyet Cevriye Hanım’ın güzel sesli oğulları dünyaya gelir.

Bebeğe daha doğmadan önce anne Müeyyet Cevriye Hanım, rüyasında gördüğü Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ın adını koyar. Sesinin güzelliği ile Bursalıların yakından tanıdığı baba Nasuhi Bey, kulağına Ezan-ı Muhammedi’yi okuduğunda küçük Yıldırım, yeryüzünün en güzel güfte ve bestesi ile tanışır. Nasuhi Bey, çok güzel ud çalmakta ve bilhassa, dini musikide sesiyle bütün Bursalıları adeta büyülemektedir. Nasuhi Bey’in güzel sesi ise Çanakkale’de şehit olan babası İsmail Hakkı Bey’den mirastır.

KİM BU EZANI OKUYAN?

Yıldırım Gürses dedesi İsmail Hakkı Bey’i şöyle anlatır:

“Aslında ses, bize 3-4 göbekten intikal etmektedir. Babamın babası İsmail Hakkı Bey, Çanakkale’de şahadet mertebesine erişti. İnanılmaz güzellikte bir sesi olduğunu söylerdi babam. Hatta Harbiye’de talebeyken sabah ezanlarını okurmuş. O arada Yıldız Sarayı’nda Abdülhamid Han, tabi ki şimdiki gibi trafik ve gürültü olmadığı bir dönem o güzel sessizlik içinde dedemin sesini duymuş, çeşitli yerlerden bir takım güzel sesli hafızlar getirilmiş. Hayır, aradığım bunlar değil demiş sonradan dedemi bulmuşlar. Daha sonraları sarayın muayyen günlerinde atlılar gelir ve dedemi alırmış. Dedem de sabah ezanlarını, özel günlerde de öğlen ve bayram ezanlarını okurmuş. Daha sonra şahadet mertebesine ulaşmış…”

Gürses Ailesi, sonraları İpekçilik Caddesi ve ardından Maksem Mahallesi Çinkolu Kahve Sokak’taki 37 numaralı eve taşınır. Abla Cahide’nin de sesi çok güzeldir. Akşamları aile toplanır, ud ve kanun refakatinde fasıllar geçilir. Yıldırım Gürses’in arkadaşı. Muvaffak İnan (Şair-Yazar) anılarında Yıldırım Güses ve ailesini şöyle anlatır:

“Yıldırım’la Ticaret Lisesi’ndeki beraberlikten sonra iç içe olduğum ailesiyle tanıştım. Yeşil semtinden, Maksem Çinkolu Kahve sokak 37 nolu eve taşınmışlardı. Bu evin arka bahçesi Temenyeri Parkı ve yaz kış akan Gökdere’ye bakardı. O evde ne güzel günler yaşadık. Kuru fasulyeyi sevdiğimi bilen Yıldırım’ın annesi, her kuru fasulye pişirdiğinde beni evlerine davet ederdi. Kuru fasulye-turşu pilav-kabak tatlısı yenir, çaylar içilirdi. Babası Nasuhi Gürses; cümbüş, Yıldırım kanun, annesi tef ya da darbuka, ablası Cahide maşa ve… Şarkılar böyle başlardı.”

Ailedeki musikiye olan ilgisi küçük Yıldırım’ın müzikal anlamda aldığı eğitimin ilk adımları oluyordu. Şarkı söylemesini, usul ve üslubu eserleri öğreniyordu. Ritim vurmayı çok seviyor biraz da kanun çalıyordu. Yıldırım Gürses, babasından ve ailesinden şöyle bahseder:

“Babam Bursa Ziraat Bankası’nda müdürlük yaptı. O tarihlerde aynı zamanda başka bir meşguliyeti vardı. Dini musikiyle uğraşıyordu. Kendisi aynı zamanda hafızdı. Profesyonel olmasa dahi mevlitlere giderdi ve çok güzel Kur’an ve ezan okurdu. Ezan-ı Muhammedi’ye Hafız Sami’den öğrenmiş. Beraber caminin şerefesine çıkarlarmış, önce Hafız Sami sonra babam okurmuş. Yani açıkçası, ben doğduğum vakit kendimi musikinin içinde buldum. Bunun yanında çok güzel ud ve keman çalardı. Klasik Türk müziğini çok iyi bilirdi. Tasavvuf Musikisini bilirdi. Dolayısıyla ben evimde adeta bir konservatuar eğitimi gördüm. Ablamın sesi güzeldi evimizde zaman zaman oturur, klasik Türk Müziğinin güzelliklerinden hep berber okur ve dinlerdik.”

Fotoğraf: Kerim Bayramoğlu koleksiyonu

SAHNEYLE 7 YAŞINDA TANIŞTI

Baba Nasuhi Bey’in tayininin çıkması üzerine Gürses Ailesi Yenişehir’e taşınır. İlkokul eğitimine burada başlar, kısa süre sonra aile tekrar Bursa’ya döner. O zamanlar 19’uncu mektep olan Setbaşı İlkokulu’na kaydolur. Aynı yıllarda Bursa’da gezek devri başlar. Her hafta bir üyenin evinde tertip edilen musiki meclislerine dahil olan Yıldırım Gürses o günleri şöyle anlatır:

“Bir fasıl grubumuz ve de tiyatromuz vardı. Bu grupta Cahit Peksayar, Musa Kumral, Recep Birgit ve Erdinç Çelikkol gibi müzik dünyamızın sonradan büyük isim olacakları elemanlar vardı. Öylesine güzel çalışırdık ki hepimiz kısa zamanda büyük mesafeler katlettik. Bu gezekler, Bursalılar tarafından ilgiyle takip ediliyordu. Bu yüzden ayda bir defa Dağcılık Kulübü’nde yapılmaya başlandı.”

Dağcılık Kulübü konserlerinden birinde ilk defa solo olarak sahneye çıkar. Henüz 7 yaşındadır ve o günü şöyle anlatır Yıldırım Gürses:

“İlk defa bu konserlerde sahneye çıktım. Henüz 7 yaşındaydım Sahnede bizi anons eden Karagöz Şükrü ağabeyim. İlk okuyacağım şarkıyı gülerek seyirciye tanıtıyordu; Geçti sevdalarla ömrüm ihtiyar oldum bugün.”

Yıldırım Gürses’in ilkokulu bitirdikten sonra o zamanki adı ile Birinci Ortaokul’a (Bugünkü Çelebi Mehmet Lisesi) kaydı yaptırılır. Bu yıllarda kendi ifadesiyle sesi kalınlaşmaya başladığı için iki yıl kadar müziğe ara verir. Sonrasında Bursa’nın seçkin okullarından biri olan Bursa Ticaret Lisesi ile eğitim hayatını devam ettirir. İşte bu yıllarda Türk Musikisi Cemiyeti’nin çalışmalarına dahil olur.

Fotoğraf: Kerim Bayramoğlu koleksiyonu

BÖYLE SES ÇOK AZ BULUNUR

Burada; Musa Kumral, Hıfzı Vurtop, İzzet Gerçeker’den nota, usul ve üslup dersleri alır. Bursa’da çok faal olan Ticaret Lisesi’nin özel günlerinde de konserler vermeye başlar. Tenor sesli bu genç, öğretmenlerinin de dikkatini çeker. Nitekim bir gün sınıf öğretmeni Faruk Üsküdari Yıldırım’ı odasına çağırarak, şöyle der:

“Evladım, senden iyi bir muhasebeci de olur ama fevkalade bir sanatçı olur. Yazık etme Avrupai bir sesin var, böyle tenor ses çok az bulunur.”

Bu sözler Yıldırım Gürses’in yolunu aydınlatır. Bursa’da arkadaş çevresinden çok destek görür ve bu desteğini şöyle anlatır:

“Bursa’da gördüğüm arkadaşlığı ve dostluğu hiçbir yerde görmedim. Her gidişimde bütün arkadaşlarımı tek tek arar bulurum. Hepsi beni öyle desteklediler ve bana öyle yardım ettiler ki minnettarım. Muaffak İnan, Nadir Türkmen, Tayyar Serencioğlu, Ertuğrul Hoca, Ertan Göksever, Mutlu Uraz ve Şafak Yörükgil, beni zorla sanatçı yaptılar desem yeridir.”

Aynı dönemde Bursa Müftü Yardımcı Musa Efendi’den ders alır. Kendi ifadesi ile Musa Efendi “3-4 dil bilen fevkalade ilim ile teczid edilmiş bir zat-ı muhteremdir.”

1957’de Bursa Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan sonra yüksek tahsilini yapmak üzere Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne kaydını yaptırır. Aynı yıllarda Babası Nasuhi Bey de emekli olur, Ankara’ya taşınır. Fakat Ankara’da emekli maaşı ile geçim ve eğitim zordur. Bu halde en büyük destekçisi eniştesi Kemal Karlıova olur. Bu nedenle yıllar sonra verdiği bir röportajında Gürses, şöyle der:

“Okumamda bana babam kadar başka birisinin de yardımı oldu. Bu eniştem Kemal Karlıova’ydı.”

...

Yazının devamı P. Şehrengiz Dergisi Kasım-Aralık 2023 (144) sayısında...

Kaynak: Araştırmacı Yazar Kerim Bayramoğlu

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.