SON DAKİKA
Hava Durumu

VEFATININ 100. YILINDA BURSALI TAHİR EFENDİ

Vefatının 100. yılında Osmanlı döneminde yaşayıp, biyografi ve bibliyografi çalışmaları ile tanınan Yazar, Araştırmacı Bursalı Mehmet Tahir Bey’in hayatı ve eserleri…

Haber Giriş Tarihi: 01.09.2025 13:23
Haber Güncellenme Tarihi: 01.09.2025 14:08
Kaynak: P. Şehrengiz Dergisi, 154. sayısı
VEFATININ 100. YILINDA BURSALI TAHİR EFENDİ

Prof. Dr. Mustafa Kara

Bursa Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi

***

Genel Türk tarihinin önemli bir bölümünü meydana getiren Osmanlı asırlarında/coğrafyasında yaşayıp, kalem tutan, eser yazan, sosyal ve kültürel hayatın farklı alanlarında hizmet verenleri biyografi ve bibliyografyalarıyla tanıtan kişiler ve eserler var mıdır? diye bir soru sorulursa cevabı tek kişidir: Bursalı Mehmet Tahir Efendi. Aslında onun yaptığı işi daha önceki asırlarda yapan meslektaşları var­dı. 1495 yılında Bursa’da doğan Taşköprîzâde Ahmet Efendi’nin kaleme aldı Şekâiku’n-Numaniye ve bu esere sonraki asırlarda yazılan zeyilleri[1] özellikle zikretmek gerekir. 1909 tarihinde İstanbul’da vefat eden Mehmet Süreyyâ’nın Sicill-i Osmanî ismiyle meşhur eseri ve bu esere Mehmet Zeki Pakalın’ın yazdığı 19 ciltlik zeyl[2] sözkonusu sahanın son örnekleri kabul edilebilir. Fakat Bursalı Mehmet Tahir Efendi’nin Osmanlı Devleti’nin son yıllarını idrak etmesi, zikredilen kaynakların hepsinden istifade ederek bu hayırlı faaliyete adeta son noktayı koyma imkanını ona verdi.

Mehmet Tâhir, 1861 yılında Bursa’da doğdu. Tahir Efen­di’nin babası Belediye kâtibi Rifat Bey’dir. 1875’te Bursa Askerî İdâdîsi’ne başlamış, 1880’de Harbiye’ye gitmiştir. Bursa’nın uhrevî ve mistik atmosferi, Evliya Çelebi’nin ifadesiyle rûhâniyeti onu etkilemiş, askerî liseye devam ederken tasavvuf erbabıyla ilişki kurmuş, özellikle Muhyiddin İbn Arabî ‘ye ve onun yorumlarına mahabbet beslemeye başlamıştır.

Dersaadet İstanbul’da Harbiye’de okurken aynı arayışları sürdürmüş ve Tibyanu Vesâilu’l-hakâik isimli tarikatlar tarihi ile ilgili büyük eserin yazarı Harirîzâde Kemaleddin Efendi (öl.1882) ile tanışması Ekberî neşve ile birlikte Melâmî neşveyi daha yakından tanımasına sebep olmuştur. Mezuniyetten sonra Manastır Askerî Rüştiyesi’ne coğrafya muallimi olarak tayin edilmesi ona bir başka kapı daha açtı: Mürşidi Harîrizâde’nin mürşidi üçüncü dönem Melâmîlerinin piri kabul edilen Muhammed Nûru’l-Arabî (öl. 1888) ile tanışmak ve ondan icâzetnâme almak. [3]Üsküp Askerî Rüşdiyesi’n­de görevine devam ederken, biyografi çalışmalarının ilk ürününü yayınlama imkânını elde eder: Türklerin Ulûm ve Fünûna Hizmetleri,[4]

Daha sonra Manastır Askerî Rüşdiyesi’ne müdür olarak dönmüş ve gençlik yıllarından beri gönlünde taht kuran şahısla ilgili eserini yayınlamıştır: (Terceme-i Hâl ve Fezâil-i Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî,[5] Yüzyılı aşan bir zamandan beri biz ve bütün ilim âlemi onun eserlerini kullanarak önünü açmakta ve aydınlatmaktadır.

1904’te Selânik Askerî Rüşdiyesi müdürlüğüne getirildi. Bu arada bazı siyâsî cemiyetlerde aktif rol aldı. II. Meşrutiyetle birlikte İttihat ve Terakki partisinden Bursa mebusu olarak, 1908’de açılan Meclis-i Mebusan’a katıldı. 1911’de partisinden ayrıldı. 1914’te yarbaylıktan emekli oldu.

Artık Bağdatlı İsmail Paşa’nın, İsmail Saib Sencer Hoca’nın, Ali Emirî Efendi’nin İbnülemin Mahmut Kemal’in, Ahmed Tevhid ve Faik Reşad gibi zevatın bulunduğu bir şehirde idi. Bu ona yetiyordu. Bir ara Topkapı Sarayı Kütüphanesi müdürlüğü de yapan Mehmet Tahir Efendi nihayet uzun yıllardan beri rüyasını gördüğü büyük projenin ilk halkasını ortaya koydu. I. Cihan Savaşı devam ederken Osmanlı Müellifleri’nin birinci cildini yayınladı. II. Cild 1922 yılında basılırken hasta idi ve bastırmak için maddî imkânı da yoktu. Mustafa Kemal Paşa, büyük bir vefa örneği olarak II. Cildin ikinci kısmından 500 adet-yardım olmak üzere-satın aldı. Bir rivayete göre mezarını da o yaptırdı.

28 Ekim 1925’te Zeyneb Kâmil Hastanesinde vefat etti. Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayî Dergâhı haziresine defnedildi. (10 Rebîulâhir 1344/29 Teşrinievvel 1341)

ESERLERİ

Üç ciltlik Osmanlı Müellifleri’nde 1691 kişi hayat ve eserleriyle tanıtılmıştır. Bunların 288’i mutasavvıf. 465’i diğer dinî ilimlerin mensubu, 610’u şâir, 237 tanesi tarihçi, 84’ü tıb, 107’si de riyâzî ilimler sahasında eser vermiş şahsiyetlerdir.[6]

Basılan diğer bazı eserleri şunlardır:

1-Terceme-i Hâl ve Fezâil-i Şeyh-i Ekber Muhyiddîn Arabî (İstanbul 1316)

2-Kibâr-ı Meşâyih ve Ulemâdan On İki Zâtın Terâcim-i Ahvâli (İstanbul 1316)

3- Meşâyih-i Osmâniyeden Sekiz Zâtın Terâcim-i Ahvâli (İstanbul 1318)

4-Ulemâ-yi Osmâniyeden Altı Zâtın Terceme-i Hâli (İstanbul 1321)

5-Müverrihîn-i Osmâniyeden Ali ve Kâtip Çelebi’nin Terceme-i Hâlleri (Selanik 1322)[7]

6-Aydın Vilayetine Mensub Meşâyih-i Ule­mâ, Şuarâ, Müverrih ve Etibbânın Terâcim-i Ahvâli (İzmir 1324)

7-Ahlak Kitaplarımız (İstanbul 1325)

8-Nazar-ı İslâm’da Fakr (İstanbul)

9-Hacı Bayrâm-ı Velî (İstanbul 1329)[8]

10-Siyasete Müteallik Asâr-ı İslâimiye (İstanbul 1332

Basılan basılmayan eserleri ve hayatı hakkında geniş bilgi almak isteyenler Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin VI. cildinde yer alan ve Bursalı Mehmet Tahir gibi gece gündüz bir arı gibi çalışan edebiyat tarihi profesörü Ömer Faruk Akün hocamızın (ö. 2016) ilgili maddesini okumaları gerekir. İşte o uzun maddeden bir paragraf:

“Bibliyografya bilgisini, bir milletin fikrî ve mânevî sahada ne gibi ve ne ölçüde eser ortaya koymuş olduğunu tesbit suretiyle o milletin kültür seviyesinin ölçüsünü veren bir ilim kabul eden Bursalı Tâhir bu görüşe bağlı olarak millî bibliyografya fikrini ortaya atmış, bizdeki ihtiyaçların en büyüğünün bu istikamette bir Osmanlı bibliyografyası meydana getirmek olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Böyle bir bilgi disiplininden mahrum oluşumuzun ilmî ve fikrî sahadaki eserlerimizin zayıf kalması neticesini doğurduğuna, araştırmaya heves gösteren kabiliyetli kimseleri de onun kılavuzluğunu bulamayışları dolayısıyla kabiliyetleri nisbetinde bir gelişme elde etmekten alıkoyduğuna önemle dikkati çekmek ister. İleri seviyeli ilmî araştırmalara ancak disiplinli bir bibliyografya bilgisiyle ulaşılabileceğini belirtir.

Türkler’in fikir ve kültür hayatındaki faaliyetlerinin maddî şahit ve delilleri demek olan eserleri ve bunları yazanları bulup tesbit etmek gayesi peşinde Bursalı Tâhir, önce Rumeli’de Manastır, Kosova ve Selânik’ten başlayarak daha sonra Aydın, İzmir, Manisa, Bursa, Konya ve nihayet İstanbul kütüphanelerini dolaşıp bir bir elden geçirmiş, hayatının yıllarını, yorulmak ve usanmak bilmez bir gayretle, isim ve varlıkları ortadan silinmiş nice eser ve müellifi unutulmuşluktan kurtarma gibi bir hizmete vermiştir. Osmanlı Türkçesi’nin gramerini yazmış ilk Türk müellifi sıfatını taşıyan Bergamalı Kadri ve eseri Müyessiretü’l-ulûm’u ilim dünyasına tanıtması ve yeniden kazandırması bundan bir örnektir. Bunun gibi topladığı yazma nâdide eserleri hiçbir karşılık gözetmeden ilgili kimselerin istifadesine açmaktan zevk almış, umuma açık kütüphanelere hem faydalanılmaları hem de kayba uğramaktan kurtulmaları için hediye etmiştir. Manastır’da İshakıye, Bursa’da Ulucami ve Üsküdar’da Aziz Mahmud Efendi, Nasûhî Efendi Dergâhı kütüphanelerine armağan ettiği değerli kitaplar vardır. Hele Aziz Mahmud Hüdâyî Dergâhı’nın kütüphanesine onu ihya edercesine hizmeti geçmiştir. Elde ettiği kitapları herkese gösteren, bildiklerini araştırmacılara ve özellikle yeni yetişmekte olanlara söyleyip aktarmaktan zevk alan Bursalı Tâhir, İstanbul’a gelişinden bu yana şahsı kütüphanelerde aranılan, daima bilgisine başvurulan bir ilim noktası olmuştu. Sürdürdüğü yorulmak bilmez gayretleri dolayısıyla sağlığında gençliğe Türk azminin bir örneği olarak gösterilmiştir. Hayatının her yönü ve kimseye boyun eğmez karakteriyle bir fazilet ve ahlâk timsali sayılan Bursalı Tâhir’in kendisini tanıyanlarca zaman zaman temas edilen çeşitli meziyetleriyle ayrıca bir portresi verilmiştir ([Şehbenderzâde Ahmed Hilmi], “Muhterem Sîmâlar”, Hikmet, nr. 27, 16 Şevval 1328 - 7 Teşrînievvel 1326-20 Teşrînievvel 1910”)

***

TASAVVUFÎ MEŞREBİ

Tasavvufî neşvesini/meşrebini anlatan şiiri son dönem tekke şiirinin güzel örneklerindendir:

MUHAMMES

Sanma ey zâhit bizi kim öyle hor ü ahkârız

Bizler, ol âyine-i âlem-nümâ-yı ekberiz

Talibân-ı feyz-i Ahmed, bendegân-ı Haydarız

Nakşibend suretteyiz; lâkin Melâmî meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

İsm-i zâhir mazhariyle dehre seyrân eyledik

Himmet-i mürşid ile ışk sahasında cevlân eyledik

“Men ‘arefe” dersinde hatta kesb-i ikân eyledik

Nakşibend sûretteyiz; lâkin Melâmî meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

İhtiyarın selbedib; anla, bizim mişvârımız;

Kim sıfât ü zât-ı hakkı derk ve rü’yet kârımız

Yoksa hâriçten bilinmez dahl ile etvârımız

Nakşibend suretteyiz; lâkin Melâmî meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

Zâhidâ, erbâb-ı gaflet sandığın, lâ-şüphe sen,

Dahledip kürsüde halkın boyuna takma re’sen,

Şuğl-i uşşâk manevîdir, ne bilir erbâb-ı fen?..

Nakşibend suretteyiz; lâkin Melâmî meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

Kisve-i ‘ışkı mülebbes hırka vü şâl istemez

Mekteb-i irfânda tahsîl eyliyen kâl istemez

Hulk-ı Hakk’ın gayrisinden başka bir hâl istemez,

Nakşibend suretteyiz; lâkin Melâmi meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

Kesret-i eşyâyı sanma vahdete mâni olur

Böyle bir efkâra hâşâ ehl-i dîl kâni olur

Zât-ı Hakk eşyayı her demde bütün câmî olur

Nakşibend suretteyiz; lâkin Melâmi meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

Bunca envâ-ı ulûmun noktadır hep masdarı

Böyle fermân eylemiştir zât-ı vâlâ Hayderi

Bâ-yı bismillâhtır ancak ehl-i Hakk’ın ezberi

Nakşibend suretteyiz; lâkin Melâmi meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

Söylenen nutku bilir ehl-i kemâl gayet iyân

Zümre-i uşşâka vâzıhtır bu sözler her zaman

Tahirâ hatm-i makal et, eyle ikmâl-i beyân

Nakşibend suretteyiz; lâkin Melâmi meşrebiz

İsm-i zâtı her nefes tekrar eden hak mezhebiz

ŞEMSEDDİN ULUSOY VE GÖNÜL REDİFLİ ŞİİR

Bursa’nın kültür tarihini kaleme aldığı eserlerle aydınlatan derviş/tarihçilerden biri de Mehmet Tahir Efendi’den altı sene sonra bu şehirde doğan Mehmed Şemseddin Mısrî’dir. (öl. İstanbul, 1936)[9] Aşağıdaki şiir bu iki mühim şahsiyetin aralarındaki dostluğu göstermesi açısından mühimdir. Bursalı Mehmet Tahir “gönül” redifli şiirini yaklaşık 110 yıl önce Bursa Mısrî dergâhı şeyhi Şemseddin Mısrî’ye göndermiş, o da gereğini yapmış, yani tahmis etmiştir. Her beytin önüne üç mısra ilave ederek “beşli” hale getirmiştir. Eş’ar-ı Şemsî[10] isimli divanında yer alan manzumeyi takdim cümlesiyle birlikte okuyalım ve gönlün sırlarını keşfetmeye çalışalım:

Bursa mebus-ı sâbıkı, meşahirden Tahir Bey’in 25 Eylül 1330 (8 Ekim 1914) tarihinde Fakir’e gönderdiği nutkun tahmisidir:

Gâh celâle gâh cemâle bak merayâdır gönül

Gâh cem’den gâh farkdan şöyle gûyadır gönül

Gâh cemâl-i mutlaka hayran u şeydadır gönül

Gâh rahîk-ı neşve-i tevhide meclâdır gönül

Gâh safa-yı zevk u vahdetle mücelladır gönül

Kalb-i ârif oldu vasi’ kâinattan serteser

Kalb-i mü’min beyt-i Hak’dır eyle ibretle nazar

Mazhar-ı Tur-ı tecelli eymenidir ol güher

Asuman-ı feyz-i irfanda demadem seyreder

Len teranî mazharı mestâne Mûsa’dır gönül

Dil nazargâh-ı Huda’dır bilmediler gâfilîn

Fehmeder mi rûtbe-i ulyâsını hiç sâfilîn

Vâsıl-ı kurb-ı ferâiz bildi, bilmez nâkılîn

Çok mudur söylerse bank-i lâ uhibbu’l-âfiîn

Mazhar-ı feyz-i Muhammed nur-ı Mevlâdır gönül

Kalb iklim-i vucudda bir ulu sultandır

Dide-i hayretle gör kim menba-ı irfandır

Hâsılı, idraki müşkil sa’at-ı Yezdan’dır

Semme vechullaha masdar Kabe-i Rahman’dır

Berk urur nûr-i İlâhî aşk-ı a’ladır gönül

Eyleme hiç kimsenin kalbini asla münkesir

Aleme feyz-i ilâhî ondan olur münteşir

Olmasun bay u gedânın gönlü senden münzecir

Sırrının idraki ancak keşf u zevka münhasır

Bu sebebden hallolunmaz bir muammadır gönül

Hizmet eyle al gönül daim olasın dilnüvâz

Hak tecelligâhıdır ol ger hakikat ger mecâz

Şemsî-i Mısrî eğerçi eylesen de sen dıraz

Münkeşif olmaz rusûm erbabına Tahir bu râz

Neşveyab-ı sahve-i nûr-i tecellâdır gönül

21 Zilkâde 1334 / 6 Eylül 1332 Salı (1916)*

Bursa’nın kültür tarihi ile ilgilenenler Bursalı Mehmet Tahir ile ilgili neler yaptılar? Bugüne kadar yapmadılarsa neler yapmalıdırlar? Yoksa bir caddeye isminin verilmesi yeterli mi görülmektedir?[11]

***

[1] Nşr Abdülkadir Özcan, İstanbul, V cilt. İstanbul,1989.

[2] Ankara, 1908. Editör Mehmet Metin Hülagu.

[3] Bir eseri onunla ilgilidir: Menakıb-ı Şeyh Seyyid Muhammed Nuru’l-Arabî, Nşr. Hasan Fehmi Kumanlı, İzmir, 2014.

[4] İstanbul 1897. Nşr. Sait Öztürk, İstanbul,1996

[5] İstanbul, 1898.

[6] Nşr. Yekta Saraç, Ankara,2016. (Eserin 1971 yılında yapılan neşri problemlidir.) Osmanlı Müelliferi’nin 1. cildinde yer alan mutasavvıflarla ilgili bazı bilgilerin tashihi ile ilgili Hatice Yılmaz Bursa Uludağ Üniversitesi’nde yüksek lisans tezi hazırlamıştır.

[7] Nşr. İsmail Altınöz, İstanbul, 2021

[8] Nşr. Metin Çelenk, İstanbul, 2024

[9] Eserlerinin büyük kısmını arkadaşlarımla birlikte yeni harflere aktardık ve sekiz cilt halinde Osmangazi Belediyesi tarafından yayınlanmıştır.

[10] Nşr. Mustafa Efe, Bursa, 2022.

[11] Fatma Korkmaz’ın hazırladığı eserde çok değerli aile fotoğrafları vardır.

Kaynak: P. Şehrengiz Dergisi, 154. sayısı

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.