SON DAKİKA
Hava Durumu

ANADOLU TARİHİNDE TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL YAŞAYIŞA YÖN VERMİŞ BİR TEŞKİLAT

Mühendis-Yazar Aybars Yılmaz bu makalesinde; Ahi Evran tarafından kurulan Ahilik Teşkilatının sadece bir esnaf dayanışma teşkilatı olmadığının aynı zamanda toplumun ihtiyaç duyduğu her alanda etki alanına sahip, önemli ve örnek teşkil eden bir yapı olduğunun altını çiziyor… 

Haber Giriş Tarihi: 19.04.2022 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 20.04.2022 16:55
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursasehrengiz.com/
ANADOLU TARİHİNDE TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL YAŞAYIŞA YÖN VERMİŞ BİR TEŞKİLAT

BİR MEDENİYET TASAVVURU: AHİLİK TEŞKİLATI

Selçuklu Dönemi ve sonrasında Anadolu tarihinin en kritik dönemlerinde, rol üstlenmeleri ve devreye aldıkları sistemle darboğaz gözüken sorunların fırsat ortamına dönmesini sağlayan AHİLİK için yapılan şu tanımı oldukça gerçekçi buluyoruz; ‘ İslamiyet kültürünün Anadolu’yu vatanlaştırmak için tasarlayıp, uyguladığı medeniyet tasavvuru.’

Ahi kelime kökenini etimolojik olarak ele aldığımızda, Divan-ı Lügat ’it Türk esas alınırsa, anlamı tam olarak karşıladığını düşündüğümüz ‘Akı’ kelimesi ile karşılaşıyoruz. Bu kaynakta Akı, Kaşgarlı Mahmud tarafından, cömert, yiğit anlamlarının karşılığı olarak kayda alınmıştır. Ki, Ahiliğin uygulama esaslarına baktığınızda, bu mananın tamamlayıcı olduğu ortadadır.

Ahiliğin mahiyetinde, Tevhid ilkesi bazında toplum tasarımı hedefinin öne çıktığını, Vahdet-i Vücud düşüncesinin önderlerinin buradaki etki alanının oldukça geniş olduğunu görmekteyiz. Bu açıdan baktığımızda; aynı düşünen, aynı hassasiyetlere sahip ve aynı söylemleri kullanan bir teşkilatlanma olarak gözükmektedir.

SADECE ESNAF TEŞKİLATI DEĞİL

Ahilik teşkilatını sadece bir esnaf teşkilatı olarak görmek büyük bir eksiklik ve hata olacaktır. Yazılı ve sözlü kaynakların tümüne bakılacak olursa, Ahilerin, ‘’Devlet’’ ve ‘’Millet’’ nezdinde ihtiyaç duyulan her alanda ortaya çıkıp, sulhun sağlanmasının ardından yerlerine çekildikleri görülmektedir.

Selçuklu Dönemi’nde Nasrüddin-i Mahmud El Hoyi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Şeyh Edebali ve devamında büyük kargaşaların yaşandığı Fetret Döneminde Anadolu’ya dağılan Ahiler ile tarihin zor dönemleri ve ortamlarında aldıkları inisiyatifler ise sadece Türk tarihi için değil, insanlık tarihi için de önemli dönüm noktalarıdır.

Ahiliğin kaynağını, milli kaynak olarak Uluğ Türkistan esaslı alplık ve dini kaynak olarak da fütüvvetnamelerden aldığı söylenebilir. Esas teşkil eden fütüvvetnameler incelendiğinde, sonradan yapılan araştırmalarda çıkan ilginç bir sonuç da şudur ki; İslam öncesi Uygur yazıtları içerisinde de, mesleklere dair kural ve çerçeveleri belirleyen, benzeri yazıtlar tespit edilmiştir.

AHİ EVRAN

Ahiliğin, Anadolu ve insanlık tarihi açısından Bunalımlar Çağı olarak adlandırılan 13. Yüzyılda, Nasrüddin-i Mahmud El Hoyi (Hoy’lu, dine faydası dokunan Mahmud, daha sonra kendisine Ahi Evran olarak hitap edilmiştir) ile başladığı düşünülmektedir. Bu çağa baktığımızda, Türklüğün Hoca Ahmed Yesevi Erenlerinin ‘Mutasavvıflar Hareketi’ sayesinde bu bunalımı aştığı da bu konuda temel teşkil eden önemli bir noktadır.

Eğitimine, doğduğu yer olan, Hoy’da Fahreddin Razi ile başlayan Ahi Evran’ın Yesevi Ocağı ile bağının, ilk hocalarından Şehabettin Sühreverdi ile kurulduğu düşünülmektedir. Ardından, daha sonra kayınpederi de olacak Türkmen Evhaddün-i Kirmani’nin vefatına değin kendisinden ilim talep etmiş, onun tedrisatı ile derinlik kazanmıştır. Ahiliğe dair direk olarak elde edilen en önemli kaynakların ise Sadrettin Konevi ile yaptığı yazışmalar olduğu düşünülmektedir.

YESEVİ GELENEĞİ

  1. Yüzyıl buhranından çıkarken, Yesevi geleneğinin Anadolu’da öne çıkan kazanımlarına baktığımızda şu üç unsur dikkat çekmektedir;
  1. Medrese, Zaviye, Han gibi kalıcı eser imarı
  2. Öz Türkçe dil birliğinin sağlanması
  3. Türkmenlerin yerleşik hayata geçişi

Bu unsurlara bakıldığında, aynı zamanda vatanlaşma için anahtar 3 unsur olan; dil, düşünce ve sanatı karşıladığını görmekteyiz.

1205 yılında Anadolu’ya geldiği tespit edilen Ahi Evran sayesinde, yerleşik hayata uyum sağlamaya çalışan Türkmenlerin, zanaatkârlık ve esnaflık olarak Rum ve Ermeni ile rekabet etmesi sağlanmıştır. Ahi Evran’ın mesleğinin debbağlık (dericilik, tabaklama) olması hasebiyle, Ahilik Teşkilatı’nın birçok esasının bu alan üzerinde örneklendirilmesi veya uygulamaya geçmiş olması yadırganmamalıdır.

Zira ‘ İyi yetişmiş insan elinden iyi yetişmiş insan işi çıkar’ diyen Ahi Evran’ı sadece mesleki veya yalnız imani açıdan ele almak eksiklik olacaktır.

DÖRT SOSYAL KURUM

İlk olarak, milletler arası tüccarların mallarını getirdiği Anadolu’daki en büyük Pazar yerlerinden biri olan Kayseri Yabanlu Pazarı’nda kurulan Ahilik Teşkilatı daha sonraları kendi kural, kaide ve işleyişlere sahip 4 farklı sosyal kuruma sahip oluşmuştur. Bunlar;

  1. Gaziyan-ı Rum
  2. Ahiyan-ı Rum
  3. Abdalan-i Rum
  4. Bacıyan-i Rum

Sahip olduğu işleyiş ve gelişimine bakıldığında aslında ilk sanayi devriminin Ahilik Teşkilatı ve işleyişi olduğunu iddia etmek abartılı olmayacaktır. Zira 13. Yüzyıldan itibaren başlayan ve sürekli kendini koruyarak, geliştiren ve çözüm önerileri ile hala geçerliliğini koruyan bu işleyiş, ilk olduğu iddia edilen 1760 İngiltere Sanayi Devrimi’nden 4 yüzyıl önce kendini ispatlamış ve yaygın kullanıma geçmiştir.

Kendine has kalite, organizasyon ve araçlara sahip Ahilik Teşkilatı’nın felsefesine göz atacak olursak, ilk dikkat çeken açık ve kapalı olması gereken 3 unsur yaklaşımıdır. Ahiliğe göre, Ahi’nin eli, kapısı ve sofrası sürekli açıkken, gözü, beli ve dilinin kapalı olması şarttır. Müslüman ve Meslek sahibi olmanın Ahi olmak için yeterli 2 şart olduğu bu teşkilatın genel işleyişini düzenleyen 740 kuralı mevcuttur. Ve bu kuralların 124 tanesi de vatandaşlık kuralı olarak günlük yaşamı düzenlemeye yöneliktir.

‘ORTA SANDIĞI’

Ahiler, ihtiyaçlarını karşılayacak kadar kazandıktan sonra artan kazançları ile yatırım yapan değil, muhtaç ve ihtiyaç sahiplerine ulaşan bir temel anlayışa sahiplerdi. Ve bu anlayışın en güzel örneğini, sahip bir kural ve bir organizasyon ile net şekilde ortaya koymaktalardı. Kural olarak, o dönem Ahi olanlar için 18 dirhemden fazla gümüş ve para saklamayı yasaklamışlar, ‘Orta Sandığı’ uygulaması ile de şu ihtiyaç sahiplerine el uzatırlardı;

  1. Yamak, çırakların eğitim ihtiyaçları
  2. Hasta ve Sakat esnaf
  3. Emekli esnafın ihtiyaçlarının karşılanması
  4. Fakir olup dükkân kuramayanlar
  5. Askere giden esnafın ailesinin ihtiyacının karşılanması
  6. Evlenecek gençlerin düğün ve ev ihtiyaçlarının karşılanması

Büyüyen organizasyonun kontrolünün sağlanması adına yönetsel bir başarı örneği olan Ahilik Teşkilatı; Yiğitler(Çırak, Kalfa),Ahiler (Esnaf, Dükkân Sahibi) ve Şeyhler (Şehir, Çarşı Sorumluları) olmak üzere 3 sınıftan oluşuyor ve Yiğitbaşları ile denetimi sağlıyordu.

Öyle ki, Ahilik unvanı, Şed Kuşanma adı verilen özel bir organizasyon ile gerçekleştirilirdi. Bu törenin, şed kuşanan ve emsal olması istenen kişiler için mümkün olduğunca değer ve önem taşıması için de kutsal öğütler ve dualar eşliğinde gerçekleştirilirdi. Şed kuşanan Ahi adayına; sabırlı, hâmun ve mütevekkil olması öğütlenirken, Allah için, Peygamberimiz (S.A.V.) için ve Cebrail (A.S.) için dua edilirdi.

YAŞAM BOYU ÖĞRENME

Her sınıftan bir üst seviyeye geçerken sahip olunması gereken vasıflar ve yeterlilikler mevcuttu ve bu yeterlilik bir heyetin onayı ile sağlanırdı. Gündüzleri mesleki, geceleri ilmi eğitimin süreklilik arz ettiği bu organizasyon yaşam boyu öğrenme adına da örnek bir model teşkil etmektedir.

Birlikte hareket etme kabiliyetinin, özellikle hammadde hususunda öne çıkarttığı Ahilik Teşkilatı, bu özelliği ile kapalı çevrim anlayışında sahip olduğu sistemle rekabette büyük bir avantaj sahibiydi.

Tüm bunların yanında, disiplinli çalışma ve yönetim anlayışı sayesinde, sahip olduğu ceza sistematiğini de doğru, zaman, yer ve şiddette devreye sokarak bu bütünsel anlayışın aksamasının önüne geçildiği bilinmektedir. (Ki falaka, geçici dükkân kapama, pabucun dama atılması vb. birçok ceza yöntemi de mevcuttur.)

Tüm bu esaslar ve uygulamalar ölçeğinde Ahilik, Osmanlı Devleti döneminde Fatih Sultan Mehmed’e kadar tüm padişahların şed kuşandıkları bir terbiye, gelenek, töre halini almıştır.

Nihayet olarak, Nurettin Topçu’nun; ‘Büyük vatanlar, büyük mezarlar üzerine kurulur.’  sözü doğrultusunda, Bursa’yı da içerisine alan Hüdavendigar Sancağı’nın barındırdığı 16 adet Ahi Zaviyesi ile Anadolu’da başlıca bölgelerden biri olduğu gerçeğinden yola çıkılarak, bu kıymetten önemli kazanımlar sağlanacağını düşünmekteyiz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.