SON DAKİKA
Hava Durumu

KARAGÖZ’ÜN SON YÜZ YILINDA BURSA’DA NELER YAŞANDI?

   “Karagöz ile ilgili yazılmayan ne kaldı?” diye sorabilirsiniz. Ortada sürekli tartışılan ve bir türlü sonuçlandırılamayan bir konu var. Bu konuyla ilgili çok şey yazılsa da her yazı yeni bilinmeyenleri ortaya çıkartarak konuyu içinden çıkılmaz hale getirmiştir.                                                                                      

Haber Giriş Tarihi: 19.04.2022 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 20.04.2022 17:05
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursasehrengiz.com/
KARAGÖZ’ÜN SON YÜZ YILINDA BURSA’DA NELER YAŞANDI?

Araştırmacı Uğur Ozan Özen

KARAGÖZ İLE İLGİLİ YAZILMAYAN NE KALDI?                                                                                                                

Okumaya başladığınız makalenin derdi tasası şehrin son yüz yılında yaşanan tartışmaları yeniden gözler önüne sermekten ibarettir.

1920’li ve 30’lu yıllarda Türkiye kimlik değiştirir. Haliyle Bursa’nın da kimliği değişir. Bu durumdan Karagöz’ün etkilenmemesi düşünülemez. Bu değişim o kadar hızlı ve tavizsizdir ki, bir daha geri döndürülemez. Bu değişimde pay sahibi olanlar pek de sonuçlarını düşünmemiştir. O yıllarda devletin maddi imkânları Milli Eğitim Bakanlığı, Halkevleri ve İstanbul Belediyesi aracılığıyla batı tarzı tiyatronun gelişmesi için harcanırken Karagöz, Ortaoyunu ve Meddahlar adeta gözden çıkarılmış, yok sayılmışlardır.

Bursa’daki kütüphanelerde 1928-1950 yılları arasında gazete ve dergi koleksiyonu yeterli düzeyde olmadığı için bu yıllarla ilgili olarak Cumhuriyet ve Akşam gazetelerinde Bursa ile ilgili yayımlanan Karagöz ile ilgili haberlerden yararlandım. Elindeki bilgileri benimle paylaşan Deniz Dalkılınç’a teşekkür etmek boynumun borcudur.

İşe mezar tartışmasını anlatarak başlayayım.

KARAGÖZ’ÜN MEZARI

Akşam gazetesinin 12 Ağustos 1932 tarihli sayısında yer alan haberden öğrendiğime göre, Çekirge yolundaki “Karagözün mezarı” son senelerde harap haldedir. Gazetede Cumhuriyet Halk Fırkası ile Bursa Halkevi, İstanbul’da yaşayan Darülbedayi sanatkârı Hazım beyi (Körmükçü) Bursa’ya getireceği, aynı ay içinde gelecek olan Hazım bey de Karagöz oynatacak ve geliriyle mezarın onarılacağı haberi yer alır. Aynı gazetenin 26 Ağustos 1932 tarihli sayısında Bursa Halkevi’nin “Karagöz meselesini” çözmeye çalıştığı haberi yer alır. Bu konu tarihçilere havale edilmiştir.

Musa beyin (Ataş) Osman Şevki bey (Uludağ) ile yaptığı ve Cumhuriyet gazetesinde 14 Eylül 1932’de yayımlanan “Karagöz Münakaşası” başlıklı mülâkatta tartışmanın seyrini öğreniyoruz. Musa bey “mezarın imarı veya bir abide yapılması mes’elesini intaç edilmemiş” olduğunu yani tartışmanın sonuçlanmadığını belirtir. Osman Şevki bey mezar yapılmasına karşı çıkar, ancak abide yapılmasını destekleyerek şöyle der: “Ve bu abide neş’eyi, şetareti, halk ruhunu, saf bir kahramanlığı temsil eder.” Osman Şevki bey Bursa’da ve İstanbul’da tartışmaya katılanları anlatır. Selim Nüzhet beyin (Gerçek) Türk Temaşası kitabına dikkat çektikten sonra İsmail Hakkı bey (Baltacıoğlu), Köprülüzade Fuat bey, Muallim Enver Behram bey, Aka Gündüz beyin tartışmaya katıldığı belirtilir.

Bir yıldan kısa süre sonra “Karagözün Mezarı” yeniden gündeme gelir. Cumhuriyet gazetesinin 12 Mart 1933 tarihli sayısında Bursa Maarif Cemiyeti’nin 11 Mart 1932 gecesi Belediye de balo verdiği haberi yer alır. Bursa güzeli Leman Sadullah hanım saat onda geceye katılıp masasına oturur. Balo komitesi reisi avukat Namık Cemal bey Bursa güzeline buket verir. Leman hanım için yazılan iki parça muallim Reşat bey tarafından okunur. Orkestra eşlik eder. Nihayet öğleden sonra iki de Karagöz bahsine geçilir. Karagöz oyunu beğenilir. Gazetede dikkat çeken bir ayrıntı vardır. Bursa’da doğan doktor Osman Şevki bey Karagözün yaşamadığını söylerken, İstanbul Belediyesi avukatı Rami bey ise Karagözün mezarını yaptırmaya çalışmaktadır.

Hazım bey Karagöze şu sözleri söyletir:

“..Şimdiye kadar mezarım yapılacaktı, fakat nasıl söyliyeyim benim hakkımda bazıları velidir, bazıları nebidir dediler. Böylece ortada kaldık. Halbuki Avrupa’lılar benimsedikleri muhayyel tiplere bile abide dikerler. Zavallı ben sizlerden abide falan değil, bu kadar senelerdenberi sizi değil, dedelerinizi bile oyaladığım, eğlendirdiğim için ufacık bir nişanei mevcudiyet istiyorum. Yerim belli olsun  kâfi.”  

Enver Behnam’ın Akşam gazetesinde 5 Aralık 1932’de yayımlanan “Hacivat, Eski Kumandan Hacı Ivaz Paşa mıdır?” başlıklı yazısının başındaki sözleri önemlidir:

“Bursalılar geçende Karagözün mezarını yeniden yaptırmak meselesini uyandırmışlar, bu yüzden İstanbul matbuatı da bu mesele ile hayli meşgul olmuştu. Karagöz hadisesi hâlâ Bursa matbuatını meşgul etmektedir” dedikten sonra Yeni Fikir gazetesinde 21 İkinci teşrin 1932’de yayımlanan Hacivat-Hacı İvaz olduğu konusundaki tartışmayı ve konuyla ilgili yazıyı aktarır.

Cumhuriyet gazetesinin 22 Şubat 1933 tarihli sayısında Musa beyin (Ataş) imzalı “Mezar Yaptıracaklara Bursa’dan Yeni Bir Cevap” başlıklı yazısının başında İstanbul gazetelerinde İstanbul Belediyesi avukatı M. Rami beyin Karagöze mezar taşı ısmarladığını, Hıdırellez günü resmi açılışının yapılacağını konusunda yazıların çıktığını belirtir. Musa bey de bu durumu Osman Şevki beye sorar. Musa beyin yazısında önemli bir ayrıntı yer alır. Osman Şevki bey Karagözün yaşamamış olduğunu ilk defa Bursa Halkevinde söylemiştir. Osman Şevki bey konuyla ilgili buraya aktaramayacağım kadar uzun açıklama yapar. Kendi tezini her yönden kanıtlamaya çalışır. Musa beyin usta gazeteci olduğu yazının sonunda belli olur. Rami Beyin mezar taşı ısmarladığı konusunun aslı olmadığını yazar.

Akşam gazetesinin 12 Ocak 1934 tarihli sayısında Halkevi Tarih Encümeni’nin “Karagözün muhayyel bir şahıs olduğunu” iddia ettiği bilgisi yer alır. Bu tez Doktor Osman Şevki tarafından “hararetle müdafaa edilmişti” denir. Gazetede İstanbul’da avukatlık yapan Şevki bey ise Karagözün mezarını yaptırmak istemiş ve bu fikrine destek bulduğu belirtilir. Doktor Osman Şevki bey Bursa Verem Dispanseri mütehassıslığından İstanbul Fatih Belediye Dairesi hekimliğine tayin edilmiştir. Avukat Rami bey, gazetenin muharririne şu açıklamayı yapar: “Artık Osman Şevki bey İstanbul’a nakletti. Karagözün mezarını yaptırmağa bir mani kalmamıştır. Şimdi ilk işim, Bursa’ya gidip mezarı yaptırmak olacaktır” der. (İlk cümleyi gazetedeki haliyle aktardım) Osman Şevki bey de gazetede muharririne, “Ben İstanbul’a da gelsem, gene bu gibi manasız teşebbüslere mani olmak mevkiindeyim” cevabını verir.

Tartışmayı Osman Şevki beyin kazandığını söylemekte bir mani yoktur. Mezar değil de abide yapılır. 1932-1934 yıllarında arasında hem Bursa hem de İstanbul gazetelerinde Karagözün mezarının yaptırılması mesele haline gelmiş ve konuyla ilgili birçok makale yazılmıştır. Elimdeki bilgiler yetersiz olduğu için tartışmayı tam olarak anlatamadım. Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için 1928-1950 yılları arasında Bursa’da yayımlanan gazetelerin Ankara’daki Millî Kütüphane ve İstanbul’daki Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki koleksiyonlarının taranması gerekmektedir.        

MEZARIN YALNIZLIĞI

Refi’ Cevad Ulunay’ın Milliyet gazetesinde 5 Nisan 1958’de yayımladığı “Karagöz ve Mezarı” başlıklı yazısından bir paragraf alıntılamak istiyorum. Bursa’dan biri Ulunay’a Karagözün mezarıyla ilgili mektup yazmıştır. Yazıda adı yer almaz. Ancak bilgilerin tarihsel önemi vardır:

“Bir ara sözü Karagöz’e getirdim ve akrabamdan çok yaşlı bir hanıma, ‘Karagöz burada yatıyor’ dedim. Hanım da mezarının nerede olduğunu sordu. Halbuki kendisi senede belki 500 sefer yanından geçer, göremez. Karagöz’ün mezarı gözle görünmeyecek kadar ufak ve kapalıdır. Eskiden kabrinin başında bir kitabe vardı. Sonra Vali Haşim İşcan zamanında ufak bir mermerden mezar yapıldı. Cadde tarafından görünmesine imkân yok. Duvarlarla çevrilmiş sıvaları dökülmüş tuğla ile kapalı ve (Karagöz) ün burada yattığına dair bir kitabe bile mevcut değil.”

 HALKEVİ VE KARAGÖZ

Sözü edebiyata boğmadan söyleyeyim. 20. yüzyılda devletin ekonomik ve siyasi imkânlarının elinde tutanları en büyük problemi; Karagöze toplumu eğitmek için araç gözüyle bakmalarıdır. Çocukları karagöz yoluyla eğiterek gelecekte oluşacak problemleri çözeceklerini zannettiler. San’atın amacı eğitimden ziyade düşündürmek ve soru işareti oluşturmak olduğu göz ardı edilmektedir.

Bursa Halkevi Temsil Şubesi’nden önce Türk Ocağı Temsil Şubesi açılır. 1926 yılında “Türk Ocakları Mesâî Programında” yer alan “Tiyatro” başlıklı bölümde tiyatro kurulması gerektiği belirtilir. Bu tiyatronun 1926 veya 1927’de kurulmuş olması ihtimaldir. Ancak Ocak üyelerinin hangi oyunları sahnelediği konusunda elimde bilgi yoktur. Türk Ocakları kapanınca, Temsil Şubesi Cumhuriyet Halk Fırkası’na devrolunur. Temsil Şubesi bir yıl sonra, 1932 yılında ise Bursa Halkevi’ne katılarak 1951 yılına kadar faaliyetine devam eder (Simer, s. 24-25). Türk Ocakları gibi herhangi bir partiye bağlı olmayan yapıdan, tek partiye bağlı olan yapıya geçilmiştir.

Cumhuriyet Halk Fırkası 1932 yılında Halkevleri ve Halkodaları Tiyatro Çalışmaları için Halkevleri Talimatnamesi çıkarır. Talimatnamede uzun uzun uyulması gereken ilkeler anlatılır. Bu ilkeleri fırka yönetimi belirlediği için aykırı hareket etmek söz konusu değildir. 48. maddede şu ifade yer alır: “48-Kukla-Karagöz halk terbiyesi bakımından bu şubenin önemli çalışmaları içine alınmalıdır.” 1940 yılına gelindiğinde Halkevleri Temsil Kolları’nın görevi üç maddede açıklanır. Birine dikkatinizi çekmek istiyorum: “Kukla, karagöz, ortaoyunu gibi ulusal oyunları düzenleyip bunlardan halk terbiyesi bakımından yararlanmak” (Karadağ: 96-97). Kukla ve karagöze ek yapılmıştır; ortaoyunu. Peki meddah nerede? Unutuldu mu, yoksa yok mu sayıldı?

Aktardığım iki alıntıda da ortak iki kelime şudur “halk terbiyesi”. Karagöz özelinde düşünürsek en az beş yüzyılın sonucunda gelinen nokta “halkı terbiye etmek” tir.

Bursa Halkevi Temsil Kolu, 1932-1936 yılları arasında Tayyare Sinemasında, 1936 yılında 1947 yılına kadar Ulucamii’nin yakınındaki Zevk Sineması’nda (sonradan İstanbul Sinemasında) oyun sahneler. 1947 yılında sinema yandığı için salonsuz kalır. Bugün Bursa Devlet Tiyarosu’nun kullandığı salon inşa edilir. Ancak 1951 yılında Bursa Halkevi kapatıldığı için bu salonu kullanmak nasip olmaz.

1940’LI YILLAR

Bursa Halkevi’nin yayın organı Uludağ dergisinde yer alan yazılara ve haberlere bakıldığında Karagöz’ün yok sayıldığı daha iyi anlaşılmaktadır. Karagöz ile ilgili telif olarak tek yazı yayımlanmamıştır. Derginin 15. sayısında Türklerde Karagöz başlığı altında Alman Prof. Yakop’un Gölge Tiyatrosu Tarihi adlı yapıtından Türklere ait kısımdan çevrilmiştir. Çeviren kişi Orhan Şaik Gökyay’dır (Akkuş, 2011). Dergide Karagözle ilgili tek yazı çeviridir.

Derginin 1942 yılının Eylül ve Ekim ayı sayılarında yer alan bilgiye göre, Temsil Salonunda üç kere “canlı karagöz” ve bir kere de Ortaoyunu sahnelenir. Karagözü oynayan ve Ortaoyunu’nu sahneleyen kişilerin adları dergide yer almaz. Ayrıca Sosyal Yardım yararına hokkabaz ve karagöz gösterisi yapılır, 6.720 seyirciye ulaşılır (Uludağ, Sayı: 51-52, Eylül- 1.ci Teşrin 1942). Aynı yılın Kasım ve Aralık aylarında ise iki kere “canlı karagöz” gösterisi yapılır. On iki kere kukla oynatılır. On iki kere de sinema filmi gösterilir. Toplam da 9.328 seyirciye ulaşılır. Canlı Karagöz ve kukla gösterilerinin seyirci sayısı ayrıca belirtilmemiştir (Uludağ, Sayı: 53-54, 2.ci Teşrin-1.ci Kânun 1942). 1942 yılında beş kere “canlı karagöz”, bir kere karagöz –perdeli olması muhtemel- sahnelenir.  Halkevi Temsil Kolu’nun oyun sahnelediği Zevk Sineması 450 kişiliktir. Canlı ve perdeli olarak toplamda altı kere karagöz sahnelenir. Seyirci sayısının düşük olduğunu ayrıca söylemeye gerek yok sanırım. En büyük problem “Karagöz Kültürü”nün bir sonraki nesle aktarılamamasıdır.

1945 yılında ise dergide karagöz oynatıldığı bilgisi vardır. (Uludağ, Sayı: 68-69-70, Kasım-Aralık-Ocak-Şubat-Mart-Nisan 1945). Ancak kaç kere sahnelendiği bilgisi yer almaz.

1932 yılından 1951 yılına kadar Halkevi yönetiminin derdi geleneği devam ettirme değildir. Perdeli Karagözden ziyade canlı karagöze ağırlık verilir. Canlı Karagöz denilen “şey” ise aslında insanların bedenleri ve sesleriyle Karagöz ile Hacivat “taklidi” yapmasıdır. “Perdeli Karagöz”ün yerini hiçbir şekilde tutmaz. Ayrıca dergide Hayâlî’lerin adlarının dahi yer almaması unutulmanın –ya da unutturmanın- bir başka göstergesidir.

HALKEVİ KAPANMADAN ÖNCE

Gelelim 1948 yılına. Bu yıl önemlidir. Kasım ayında Bursa’da ilk kez tiyatro festivali düzenlenir. Organizasyonu Halkevi yapar. Uludağ Dergisinin Kasım-Aralık 1948 sayısında yer alan “Kasım ayında Bursa Halkevinin başardığı ödevler” başlığı altında “Muazzam bir tiyatro festivali yapılmıştır” denilir (Akbulut, Uludağ, Ocak-Şubat 1948). Hangi gün veya günlerde, hangi oyunlar sahnelenmiş? Bu soruya bir gün cevap vermeyi umut ediyorum. Zevk Sineması 1947 yılında yandığı için büyük ihtimalle bu festival Tayyare Sineması’nda yapılmıştır. Ant gazetesinin 28 Mart 1950 tarihli sayısında 1950 yılının 3-4 Nisan günlerinde tiyatro festivali yapılacağı haberi yer alır. Bursa’da ikinci kere tiyatro festivali düzenlenecektir. 3 Nisan’da Ortaoyunu, İsmail Dümbüllü tarafından Tulûat, Karagöz oyunları; 4 Nisan’da ise, “Tanınmış operet san’atkârları tarafından” Operet ve “Büyük san’atkâr” Raşit Rıza ve arkadaşları tarafından modern tiyatro oyunları sahneleneceği açıklanır. Gazetede ayrıca belirtilmemiş olsa da büyük ihtimalle festival Tayyare Sineması’nda yapılır. Festivali kim organize eder. Halkevi mi? Elimde kesin bilgi yok. Ancak o yıllarda bu işi organize edecek başka bir kurum yoktur. Karagözü sahneleyenin adı nedir? İsmail Dümbüllü ve Raşit Rıza’nın adları özellikle belirtilirken hiçbir Hayâlî’nin adı belirtilmez. Unutulmadan –ya da unutturma- kastımın ne olduğunu anladığınız değil mi?

Halkevi’nin kapatılmasına bir sene kala Halkevi Temsil Kolu karagöz hakkında bir konferans yapmaya karar verir. Konferans için hazırlıklara başlanır. Konferansın ardından “hayal oyunları” gösterilecektir (Ant, 10 Mart 1950) Sonrası mı? Elde bilgi yok. Konferansta ne konuşulmuştur? Gazetede başka bilgi yer almaz. Konferansa katılanlar arasında not alıp yayımlayan birisi var mı? O da yok.

1951 yılında Şubat ayında Bursa Halkevi’nin kuruluşu kutlanır. Günahıyla sevabıyla 19 yıl olmuş. Ant gazetesinin 25 Şubat 1951 tarihli sayısında kutlama programı yayımlanır. Dokuzuncu sırada Karagöz gösterisi yer alır. Bursa Halkevi aynı yıl içinde kapanır.

Bu bölümü sona erdirirken eklemek istediğim birkaç bilgi daha var. Bursa Atatürk İl Halk Kütüphanesi’nde yer alan Bursa gazetelerinin 1950’li yıllardan 2000’li yıllara kadar taradım. Gazeteciler ve yazarlar Bursa’da Karagöze emek sarf eden kişilerle ne mülâkat yapmış, ne de doğru düzgün makale yazmış. Hayâlî’lerin yok sayılması 1950 yılından sonra da devam etmiştir. Tâ 1980’li yılların ortalarında Şinasi Çelikkol’un öncülüğünde kıpırdanma olmuş, 1990’lı yıllarda UNIMA Türkiye Merkezi Bursa Şubesi ve Karagöz, Kukla ve Gölge Oyunu Festivali’nin başlaması ve müzenin açılmasıyla Karagöz ile Hacivat yeniden nefes almaya başlamıştır.

NECİP ARTAN’IN YAZISI

Meddahlar ile ilgili araştırma yaptığınız zaman elinize Özdemir Nutku’nun hazırladığı liste geçer. Hangi yüzyılda hangi meddahın yaşadığını tâ Yıldırım Bayezid devrinden başlar anlatmaya. Birkaçı Bursa’lıdır. Ne güzel. Ortaoyunuyla araştırma yaptığınız zaman yine şanslısınız. Metin And’ın eserlerinden son iki yüzyılda yaşamış olan Ortaoyuncuların adlarına ulaşabilirsiniz. Peki Karagöz? Maalesef bu işten ekmek yiyenlerin yani hayâlî’lerin yüzyıl yüzyıl isim listesi ve kısa hayat hikâyeleri yazılmadı. Sadece Karagöz ve Hacivat ile sınırlı kalmayıp Gölge Oyunu ile Kuklayı da içine alarak, Osmanlı öncesinden günümüze kadar olan süreci Bursa merkezli anlatan doktora tezi yazılması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Necip Artan’ın yazısına geleyim. Bursa Ansiklopedisi’ne boşu boşuna bakmayın. Çünkü Necip Artan’ın hayatıyla ilgili bilgi bulamazsınız. Eski gazeteci, avukat ve milletvekili Ertuğrul Mat’a Necip Artan’ı sorduğum zaman “Benimle yaşıttı. Belki bir iki yaş daha büyüktü. Mavi köşede dükkânı vardı. Kumaş satardı. Gazeteci değildi ama gazetelere makale yazardı” dedi. Necip Artan Doğru Hâkimiyet gazetesinin 7 Eylül 1977 tarihli sayısında Bursa’da Eski Ramazanlar başlıklı yazı kaleme alır. Yazıyı kaleme aldığı yıllarda 40’lı yaşlarındadır. Yazısında 1940’li yılların ikinci yarısında ve 1950’li yılların ilk yarısında Bursa’da yaşadıklarını anlatır:

“Millî caddeye dönelim. Şimdiki Ünlü Cadde. İşte şu soldaki kıraathanede Meddah Sururî ve Karagözcü Mustafa var. Karagözü canlı olarak Çinkolu kahve semtinde oturan Karagözcü Hakkı Bey’den, perdede hayal olarak da, İstanbul’da Hayali Küçük Ali’den, Bursa’da Dondurmacı Mustafa’dan seyredeceksin.”

Necip Artan iki tip Karagözcü’den bahseder: “canlı” ve “perdede”. İlkini Karagözcü Hakkı, ikincisini ise Karagözcü Mustafa ve Dondurmacı Mustafa yapıyormuş. Soyadları nedir? Ne zaman doğup, vefat ettiler? Mezarları nerede? Bu işe nasıl başladılar? Yazısında “şu soldaki kıraathane” diyor. Bu kıraathane Ünlü Caddeye Setbaşı tarafından girdiğinizde sol taraftadır. Erdinç Çelikkol’dan 1 Aralık 2017’de öğrendiğime göre kahvehanenin sahibi Mümin Ağa’dır.

Şinasi Çelikkol ile 20 Kasım 2017’de görüştüğümde, kendisine 1960’li yıllardan önceki Karagözcüleri sordum. İki kişinin adını verdi: Hakkı bey ve Mehmet Akgüngör. Hakkı beyin soyadını bilmediğini söyledi. Bu Hakkı bey Necip Artan’ın bahsettiği kişi değildir. Şinasi Çelikkol’un bahsettiği Karagözcü Hakkı bey büyük bir dolabın içine girerek perde kurar ve sünnetlerde Karagöz  oynatırmış. Şinasi Çelikkol Hakkı beyi seyretmiş. Buraya üzülerek yazıyorum ki o yıllarda Bursa’da çok sayıda Karagözcü yoktur. İhtiyaç olduğu zaman İstanbul’dan Bursa’ya Karagözcü getirilirmiş. Şinasi Çelikkol İstanbul’dan Bursa’ya üç kere Karagözcü getirildiğini söyledi. Adlarını hatırlayamadı. Ancak Karagözü 10 kuruşa seyretmiş.

Üç gün sonra, 10 Eylül 1977’de aynı yazının devamını yayımlar:

Şimdiki Uluslararası Endüstri ve Ticaret Bankası’nın bulunduğu yerdeki Şafak Sineması, ramazan geceleri mutlaka bir tiyatro kumpanyası getirirdi. Meddahı, komiği, orta oyunları ile oldukça zengin programları olurdu.

Biraz aşağıda soldaki kıraathane de dondurmacı Mustafa Usta’nın seyretmeye doyamadığımız Karagözü hünerlerini sergilerken (…)”

Yazısında isim vermese de Pınarbaşı’nda Karagöz oynatıldığından bahseder:

“Bugün Pınarbaşı su deposunun bulunduğu yerde, dışarıdan, daha ziyade samanlığa benzeyen uzunca, kocaman, üstü yosun tutmuş, otlar bitmiş, yerli kiremit döşeli yerde ise Karagöz oynatılırdı.”

Konunun dışında olduğu için ayrıntılı olarak yazamadığım, ancak ilginizİ çekecek bilgileri kısaca aktarmak istiyorum. Necip Artan yazısının devamında, Marmara Sineması ve Tan Sineması’nın yerine açılan Hayri Küçük Tiyatrosu’nda bahseder. Yazısının devamında Yeşil’deki imaret avlusunda ve Yeşil Çay Bahçesinde gösteri yapan Kuklacı Yaşar’dan, Namazgâh’taki Kahveci Hakkı’nın bahçesinde kukla ve cambaz ve kantocuların olduğundan, Pınarbaşı’nda ise tel cambazı, fasıl heyetleri ve dansözlerden bahseder. Yine Pınarbaşı’nda Cambaz Necmi’yi, cambazın taklidini yapan Palyaço Hayri’yi, Tulûat ekibinin oyuncusu Sehra’yı, Şible mahallesinden havlucuyken cambazlığı merak saran Osman’ı  anlatır. Bu paragraftan bir yazı daha çıkar. Ömrüm yeterse bir gün yazarım.

“KARAGÖZCÜ OKULU” ÖNERİSİ

1960’lı yıllara gelindiğinde problemin farkına varılmıştır. Çok şükür. Bursa Ticaret Lisesi Tarih Öğretmeni Rûknettin Akbulut “Karagözcü Yetiştirilecekse Bunun Okulu Bursa’da Açılmalı” başlıklı, üzerine yeniden düşünülmesi gereken bir yazı kaleme alır. Yazısında Karagözcü yetiştirilmesi için okul açılması düşüncesine destek verir. Bu işin ana vatanı Bursa’dır. Okul Bursa’da açılmalıdır. Yazıda dikkatinizi çekmek istediğim yeri alıntılıyorum:

“Son Maarif şûrasında Karagözcülüğün ihyası ve Karagöz oynatacak kişiler yetiştirmek için bir karar alındığını öğrendikten sonra bu işin oynatmasının çok önemli olmakla beraber deve derisinden şekillerin yapılmasının da bir hayli hüner olduğuna işaret etmek isteriz.

Bursa’mızın ve Bursa’lıların manevî düşüncelere en ziyade önem veren bir vilâyetimiz olması hesabile işin Bursa’ya alınmasını isteriz.

Bir sene Gazeteciler Cemiyeti güzel bir hareketle “Karagöz-Meddah-Orta Oyunu-Tiyatro “Tulûat kısmıyla” beraber yerinde bir gece hazırlamıştı. Fakat tabi bizde her şey iyi başlar sonu gelmez dedikleri doğru bir teşhis olduğundan bir daha böylesine rastlanmadı (Akbulut, Hâkimiyet, 14 Şubat 1962).

Bu konuyla ilgili olarak dönemin gazetelerinde çıkan tek yazıdır. 1962-1963 Eğitim-Öğretim Yılının sonunda Rûknettin Akbulut İstanbul’a tayin olunca “Karagözcü Okulu” düşünceyle kimse ilgilenemez. Zaten Bursa’da sadece kendini aydınlatan “aydınların” bu konu dikkatini çekmemiştir. Dönemin gazetelerinde ne tartışma açılmış, ne de şehrin yerel idarecileri teşvik edilmiştir. Bugün bu konuda sorumluluk Uludağ Üniversitesi’nin üzerindedir. Karagöz, Ortaoyunu ve Meddah’ın Sahne Sanatları Bölümü içinde ayrı bir çalışma alanı olması gerekiyor. Hem bu işi yapacak kişiler yetiştirilmeli hem de araştırmalarla bilgi dağarcığı zenginleştirilmelidir.

DÖNÜM NOKTASI

Şinasi Çelikkol ile 4 Aralık 2017’de görüştüğümde iki Karagözcüden bahsetti. İlki Necip Öznacar’dır (Cin Baba). 1968 yılında tanışır. Tasvirleri kendisine has ve 40 cm boyundadır. 1972 yılında kardeşinin, 1978 yılında ise oğlunun sünnet düğünlerinde Vakıflar Bankası’nın üstünde bulunan PARK Düğün Salonu’nda Karagöz, Gölge Oyunu ve Sihirbazlık gösterisi yapar. İkincisi Hayâlî Torun Çelebi’dir (Tuncay Tanboğa). 1978 yılında tanıştığını ve tasvir aldığını söyledi.

1983 yılı Bursa’nın Karagöze bakış açısında dönüm noktası olur. 24-30 Eylül günleri arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı birlikte “Geleneksel Tiyatro Festivali” düzenler. Birçok şehirde festival düzenlendikten sonra sıra Bursa’ya gelir. Uzun yıllar sonra üçüncü kere tiyatro festivali düzenlenir. Festival süresince Türk-İslâm Eserleri Müzesinde “Geleneksel Türk Gölge Oyunu” sergisi açılır (Bursa’nın Sesi, 24 Ağustos 1983. Doğru Hâkimiyet, 24 Ağustos-16 Eylül 1983).

Festivalin ilk oyunu 24 Eylül’de Meddah Mehmet Esen tarafından Kâşif-i Eyvah Nadir Efendi sahnelenir. 25-30 Eylül’de Mustafa Mutlu Karagöz’ün Yazıcılığı ve Kanlı Kavak; 26 Eylül’de İbrahim Pirinç Talihsiz Baba ve Milli Oyunlar; aynı gün Metin Özlen Leyla ile Mecnun; 27-28 Eylül’de Hayali Torun Çelebi Ferhat ile Şirin; 28 Eylül’de Osman Çiçekoğlu’nun Kambur Damat ve Sakallı Gelin; Zeki Alpan ve Grubu Kanlı Nigâr ve Pişmiş Kazım Uçuşu oyununu 26 Eylül’de Açıkhava Tiyatrosu’nda, diğer oyunlar Bursa Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenir. Festivalin en önemli etkinliğiyse Erol Günaydın, Selim Naşit Özcan, Tacettin Diker’in Ortaoyunu, Meddah ve Gölge Oyunu’nu 29-30 Eylül’de Açık Hava Tiyatrosu’nda açıklamalı olarak sahnelemesidir. Bilet fiyatlarını da yazayım. Yetişkinler için 200, öğrenciler için 100 liradır (Bursa’nın Sesi, 24 Ağustos-29 Eylül 1983. Doğru Hâkimiyet, 24-25-28 Eylül 1983. Bursa Hâkimiyet, 24-30 Eylül 1983). Şinasi Çelikkol ile 4 Aralık 2017’de görüştüğümde festivalin yeterince ilgi görmediğini söyledi.

MEZAR TARTIŞMASI

Festivalin ikinci günü 25 Eylül’de Doğru Hâkimiyet gazetesinde haber yer alır:

 “Bursa Belediyesi Şeyh Küşteri’nin evi kabul edilen binayı yıkıyor.

  Şeyh Küşteri’nin evi Ulucami’nin yakınlarında bulunuyordu. Evde kiracı olarak oturan kişi 1970 yılında Şeyh Küşteri’nin mezarını nakletti ve bunu Anıtlar Yüksek Kurulu’na bildiriyor. Anıtlar Yüksek Kurulu da binayı koruma altına alıyor. 1973 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından koruma altına alınan bina, “iyi korunmadığı” gerekçesiyle yıkılmasına izin veriyor. Bursa Belediyesi ekipleri de “buldozer, balyoz ve kazmalarla evi bir anda yerle bir etti (bkz. Kaplanoğlu, 2012: 216) Şinasi Çelikkol ile 4 Aralık 2017’de görüştüğümde Şeyh Küşteri’nin mezarının 1963-1965 yılları arasında nakledilmiş olabileceğini söyledi. Bu konunun ayrıca araştırılması lâzım.

Evdeki kiracının adı nedir? O eve ne zaman taşınmıştır? Bu iki soruya cevap veremiyorum. Haberdeki şu cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum “1970 yılında Şeyh Küşteri’nin mezarını nakletti”.

Şinasi Çelikkol, Nezaket Özdemir’e o yıllarda Tayyare Sineması’nın karşısında bulunan ve 1954 yılında gördüğü Şeyh Küşteri’nin mezarını anlatır:

Şeyh Küşteri’nin mezarı Atatürk Caddesi’nde idi. Bugünkü Tayyare Kültür Merkezi’nin tam karşısında. Hatta biz küçükken bir akşam sinema seyrettik Atatürk Caddesi’nde. Belediye sinema kurmuştu. Belediye binasının bulunduğu tarafta seyirciler oturur, yolun karşısına perde kurulurdu. Yıl 1954, trafik yoktu o zaman. Ahşap üç katlı bir ev vardı tam orada. Evin bahçe duvarı gibi bir yerde, bahçe duvarında demir parmaklıklı bir pencere vardı. Oraya mum dikerlerdi. Parmaklıklı camın üzerinde bir mezar taşı vardı. Camın üzerinde eski yazı ile bir levha vardı. O zaman ben 7-8 yaşlarındayım. Acaba ne var diye hem merak eder, hem korkardık. Onun yanında Şehir Lokantası ve Kafkas Pastanesi vardı. Bütün bunlar 1960’larda yıkıldı.” (Özdemir: 81). Makaleyi yazarken Karagözün mezarına gittim. Yanındaki panoda Şeyh Küşteri’nin mezarının 1965 yılında Muradiye türbelerinin bahçesinden nakledildiği bilgisi yer almaktadır. Bu bilginin tetkik edilmesi gerekmektedir. Şimdilik bir kenarda dursun.

Raif Kaplanoğlu’nun 19 Kasım 1995’de yapılan sempozyumda sunduğu metninde, eskiden tarihi Belediye Binası’nın yanında bulunan Şeyh Küşteri’nin mezarının 1917 yılında tahrip olduğunu, mezarın bulunduğu mahallenin 1521 yılına ait Bursa Kadı Sicillerinde Şeyh Küşteri’nin adıyla anıldığını söyler. Ayrıca 1463 yılına ait Bursa Kadı Sicillerinde Karagöz adıyla anılan bir mahalle bulunduğundan bahseder. Mahalle de 46 hane, 20 mücerret yaşadığını, bu mahallenin 17. Yüzyıldan sonra kayıtlarda yer almadığını belirtir. (Kaplanoğlu, 1995). Alıntıladığım metnin son cümlesi önemlidir. 17. yüzyıldan sonra bu mahalle kayıtlarda yer almaz. Bu mahalle mezarın bulunduğu alanı kapsıyor muydu? Yoksa bu mahalle başka bir yerde miydi?  Elimdeki bilgiler yetersiz olduğu için bu sorulara cevap veremiyorum.

Şinasi Çelikkol 1950-1960’lı yıllardaki Karagöz Anıtını anlatır:

(…) Bizim çocukluğumuzdaki Karagöz anıtı çok farklıydı. Şimdiki anıtın bulunduğu yerdeydi. Ama onun figürleri saçtan kesilmişti, üzeri boyalıydı. Bu anıt bile Karagöz’ün Bursalı olduğunu anlatmaya yetiyor. Bizden öncekiler bunu böyle düşündükleri, kabullendikleri ve sahip çıktıkları için bu anıtı yapmışlar. Koza Hanın içinde Sait Ete vardı, ipekçiydi. Ete Mensucat’ın sahibi ve babamın arkadaşıydı. Babam işyerine Karagöz adını alınca o gün anlatmıştı. 1934-1935 yıllarında yukarıda anlattığım, Bursa’da Karagöz Anıtı’nı yaptırmak için bir komite kurulmuş. Şimdiki anıt 1981 yılında belediyemizin isteğiyle Uludağ Üniversitesinden Gönül Akıncı tarafından yeniden seramik olarak yapıldı. Karagöz Müzesi ile bir bütünlük oluşturuyor. Bu yüzden Belediye başkanımız Erdem Bey’in yer seçimi ve eski trafo binasının Karagöz Müzesi olarak değerlendirmesi çok isabetli  (Özdemir: 80-81). Şinasi Çelikkol ile 4 Aralık 2017’de görüştüğümde Gönül Akıncı değil, Gülsen Akıncı olduğunu söyledi.

Festivalin son günü 30 Eylül’de Kâzım Baykal’ın kaleme aldığı “Şeyh Küşteri Evi ve Karagöz Hikâyesi” başlıklı yazı Doğru Hâkimiyet gazetesinde yayımlanır. Yazısında bu mezarın Şeyh Küşteri ve Karagözle ilgisinin olmadığını belirtir:

“Tayyare Sineması karşısında uzun süre çiçekçi dükkânı olarak duran, ahşap, kerpiç, dolma duvarı ile gözleri çeken bu bina yıkıldı. Binanın mimari kıymeti yok, asrımızın başında yapılmış, ötekiler gibi bir ev. İki taraf apartmanla dolmuş, küçük bir boşluk yanında kerpiç hali ile duramazdı.

 Çiçekçi dükkânı olmazdan önce orada güzel, zarif bir mezar vardı. Başucu taşında (Mehmet Ali Çelebi), ayakucu taşında ise (919 Cemaziyel-evvel) inde vefat ettiği, mezarın ortasına dikilmiş ayrı bir mermer taşta ise (1-Cennet mekân firdevs-i âşiyan 2-Sahib hayâl Şeyh Mehmed Küşterî 3- Ruhuna fatiha sene isneteyn ve semanemi’e-802) yazılı idi. Belli ki ortadaki taş sonradan konmuş.

Vakıflar Müdürü İzzettin Alp zamanında, Belediye Fen Müdürü Beşir Düvenli’nin gözü önünde (O zaman Fen müdürünün odası sinemanın kapısı üstündeydi) mezar etrafına bir tahta perde çekilmiş, mezar gidecek. Beşir Bey’e gittim, mezarın gideceğini söyledim. Evin tamir edileceğini, perdenin onun için çekildiğini ruhsat verildiğini söyledi. Tahta perde kalktığı zaman mezar yoktu artık. Beşir’e gerekeni söyledim, Hocazademe.

Vakıflar Bölge Müdürü, Belediye’yi ev ve sahibini mahkemeye vermiş. Rahmetli Hacı İsmail Hüsnü İnanç’ı ve beni tanık olarak mahkemeye çağırdılar, hakim, orada böyle bir mezarın varlığını sordu, biz de bildiğimizi söyledik. Mezar taşları daha iyi bir yere (Çekirge’deki mezarlığa) götürüldüğünü, daha iyi olduğunu söyledik. Müstakil bir mezar yeri olduğu için Vakıflar sahip çıktı, yerinde doğan çiçekçi dükkânının kirasını kim aldı bilmem, davacı Vakıflardı.

O bina yeni yapılmışlardandı. Karagöz zamanından kalma bir işaret bile yoktu, bir kayda da rastlanmaz. Karagöz hikâyesi mezarı ve evi ile birlikte bir dayanağı olmayan rivayetten ibarettir (Mezar taşıyla ilgili bilgi için bkz. Selim Nüzhet: 59-60).

Kâzım Baykal’ın yazısını kimse dikkate almaz. Bursa Marmara gazetesinin 20 Aralık 1983 tarihli sayısında yer alan haber ibret vericidir. Bursa Belediyesi Karagöz, Hacivat ve Şeyh Küşteri’nin mezarını bulur:

Süleyman Çelebi Otoparkı 19 Aralık 1983 günü törenle hizmete açıldı

Otoparkın açılışında konuşan Belediye Başkanı Ekrem Barışık, “Park ve çevresini güzelleştirme çalışmaları sırasında otoparkın karşısında bulunan Karagöz-Hacıvat lahitinin arka tarafında Karagöz, Hacıvat ve Şeyh Küşteri’ye ait mezarları bulduk” dedi.

 Yıllar geçtikçe “Karagözün mezarı”, “Şeyh Küşteri’nin mezarı” derken, “Karagöz, Hacivat ve Şeyh Küşteri’nin mezarı” olur.

KARAGÖZ FESTİVALİ

Festival fikrinin oluşumdan önceki dönüm noktaları: 1983 yılında Geleneksel Türk Tiyatrosu Festivali’nin yapılması, 1985 veya 1986 yılında Akbank Kukla ve Karagöz Tiyatrosu’nun Bursa’ya gelmesi, 1987 yılında Kent Oteli’nde ve sonrasında eski Aynalı Çarşı’da turistlere ve halka açık gösterilerin yapılması, 1988 yılında Bursa Devlet Tiyatrosu’nun fuayesinde Şinasi Çelikkol’un Karagöz sergisi açmasıdır. Sergi Şubat ayında açılır. Tacettin Diker, Orhan Kurt, Hayali Torun Çelebi, Metin Özlem’in figürleri sergilenir. Şinasi Çelikkol “Karagöz Enstitüsü” ve “Karagöz Tiyatrosu” kurulması gerektiğini söyler (Bursa Hâkimiyet, 24 Şubat 1988). Enstitüyü kim kuracak? Uludağ Üniversitesi. Peki Karagöz Tiyatrosu’nu kim kuracak? O yıllarda şehrin tek ödenekli tiyatrosu olan Bursa Devlet Tiyatrosu. İkisi de bu konuda hiçbir şey yapmaz. Bursa Şehir Tiyatrosu tarafından Tayfun Özeren Karagöz Müzesinde haftanın belirli günlerinde Karagöz oyunları sahneler. Peki, ilçelerde Karagöz konusunda ne yapılıyor? Cevap üç harften ibaret: Hiç.

Şinasi Çelikkol Karagöz Festivali fikrinin nasıl ortaya çıktığını Nezaket Özdemir’e anlatır:

“Festival fikri 1989’da Hayali Torun Çelebi’den çıktı. Bursa’da bir yemekte bize bir ışık yaktı. Ben de ‘Yapalım ustam’ dedim. Bize destek olmasını istedim. Önce bakalım gelen olacak mı diye devamlı oyunlar düzenledik. 1992 senesi Temmuz, Ağustos aylarında Kent Otel’de sekiz düzenli oyun yaptık. İlgi çok büyük oldu. Şevket Günay ile ‘Artık bunu festival haline getirelim’ dedik.” (Özdemir: 73)

Ek bilgi vereyim. Karagöz Festivali fikrinin nüvesi 1979 yılında oluşmuştur. Adı da Karagöz Şenlikleri’dir. Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Ziya Demirel kamuoyuna şenliğin yapılacağından bahseder (Bursa Hâkimiyet, 26 Mayıs 1979). Sonraki günlerin gazetelerinde şenliğin yapıldığı konusunda bilgiye rastlayamadık. Büyük ölçüde yapılamadı. Neden?

KARAGÖZ, KUKLA VE GÖLGE OYUNLARI FESTİVALİ

1983 yılında yapılan Geleneksel Tiyatro Festivali’nden on yıl sonra 1993 yılında 13-15 Ekim günleri arasında “1. Milli Bursa Karagöz Festivali” yapılır. Açılış Kent Oteli’nde yapılır. Artık Bursa Karagözü sahiplenmiştir. İlk festivalin açılışı Orhan Cami avlusunda yapılarak geçmişe göz kırpılır. Karagöz’ü Ali Meriç, Hacıvat’ı Selim Gürata ve Sultan Orhan’ı ise Bora Özkula canlandırır. Ardından Kent Otel’de oluşturulan Karagöz Salonu’nda Karagöz tasvirleri sergisinin açılışını ustalar Hayâlî Orhan Kurt ile Hayâlî Metin Özlen yapar. İlk yıl 33 gösteri yapılır ve 7 bin 500 seyirciye ulaşılır (Şahin-Topaktaş, Bursa Haber Vizyon, 6 Ekim 1994; Akgün, Bursa Hâkimiyet, 8 Ekim 1994; Emel, Olay Çekirge,17 Ekim 1994).

İkinci kere ise “1. Uluslararası Bursa Karagöz Festivali” adıyla 1994 yılının 4-7 Ekim günleri arasında yapılır. İkinci festivale ne İl Milli Eğitim Müdürlüğü ne de Bursa Belediyesi destek verir. Şinasi Çelikkol “Bırakın desteği, protokolden hiç kimseyi, gösterilerde dahi göremedik” der.

Üçüncü kere yapılan festival ile UNIMA’nın takvimine girer. Kasım ayı geleneğinin ilk adımı atılır. 1995 yılının 27-30 Kasım günleri arasında yapılır. Festival Tayyare Kültür Merkezi’nde başlar. İlk üç festival yapıldığında daha UNIMA Bursa Şubesi kurulmamıştır. İlk üç festivali Bursa Karagöz Festivali Müteşebbis Heyeti organize eder. 1997 yılında UNIMA Bursa şubesi kurulur. Dördüncü festivali BKST Vakfı da sahiplenmek ister. Şinasi Çelikkol bu konuyu kısaca açıklar: “1996 yılında Kültür Sanat Vakfı ile beraber yapacaktık. Fakat hem yakın, hem uzak durdular. Karasızlık yüzünden festival yapılamadı. Tam destek veremediler. Zaten belediyenin bu işe girdiği duyulunca var olan sponsorlar da ortadan kayboluyor. Onlar girince insanlar belediye yapar diyor ve kaçıyor. Bu zihniyet var.” 1996 yılında festival yapılamaz. Dördüncü kere 1997 yılında 18-21 Kasım günleri arasında yapılır. 1998 yılında ise 16-20 Kasım günleri arasında beşinci kere yapılır. Festival adeta varoluş problemi yaşar. 1999 yılında yapılamaz. Şinasi Çelikkol bu durumu şöyle açıklar: “1999 yılında yapılamamasının sebebi Kültür Sanat Vakfında yeni değişikliklerin olması. Diğer yandan deprem olmuş, bütün yardımlar haklı olarak oraya yapılıyor. Hangi sponsoru bulursunuz? 2000 yılı daha beterdi.” Altıncı kere 2000 yılının 13-17 Kasım günleri arasında, UNIMA Bursa şubesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve BKST Vakfıyla birlikte düzenlenir.  Aynı yıl “Dünya’da Kukla, Gölge Oyunları ve Karagöz’ün Yeri” konulu sempozyum yapılır. Yedinci kere 2001 yılının 12-16 Kasım günleri arasında yapılır. Yine üç kurum işbirliği yapar. Gösteriler yaygınlaşır: Karagöz Sanat Evi, Tayyare Kültür Merkezi, Akpınar Kültür Merkezi ve Adile Naşit Tiyatrosu.

2002 yılında festivalin Kasım ayında yapılması geleneği bozulur. Sekizinci kere 10-14 Aralık günleri arasında Tayyare Kültür Merkezi’nde yapılır. 2003 yılında dokuzuncu kere 8-13 Aralık günleri arasında yapılır. 2004 yılında yeniden Kasım geleneğine dönülür. 22-27 Kasım günleri arasında yapılır. Açılış yeri Tayyare Kültür Merkezi’dir.

2005 yılında On birinci festivalin bir ara yapılmaması gündeme gelir. Şinasi Çelikkol “2005 yılında bir yılgınlık geldi. Festivali yapmayalım dedik. Fakat o zaman Ahmet Erdönmez ve Raif Kaplanoğlu ısrar etti. Son anda toparlandık ve iki ay gibi kısa bir sürede festivali hazırladık” der. Tarihler yine değişir, 29 Kasım-3 Aralık 2005. Bu yıl Doç. Dr. Nurhan Tekerek “Karagöz ve Soyutlama” ve Uğur Çelikkol da “Karagöz ve Karagöz Evi” konulu dia gösterisi yapar. UNIMA kurucularından Hayrettin İvgin Ankara’dan Bursa’ya gelir ve “Geleneksel Türk Tiyatrosu” konulu konferans verir. İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı Cemal Ünlü Karagöz müziği dinletisi yapar. 2006 yılında yine festival yapılamaz. 2007 yılından on ikinci kere düzenlenen festivalde UNIMA Bursa Şubesi organizasyonda yer almaz. BKST Vakfı ve Bursa Büyükşehir Belediyesi organizasyonu yapar (Özdemir: 74-75-76). 2007 yılından itibaren iki yılda bir yapılmaya başlanır. 2015 yılına kadar UNIMA Türkiye Merkezi ile Bursa Büyükşehir Belediyesi, BKST Vakfı organizasyonu yapar. 2017 yılı itibariyle Belediye ve BKST Vakfı birlikte yola devam eder. Festivalin ilki Ulusal yapıldığı için, 16. kere Uluslararası yapıldığını belirtmek istiyorum.

               KARAGÖZ SANATEVİ

1997 yılına kadar mezarın karşısında elektrik trafosu vardı. Trafonun olduğu bina önce Karagöz Sanatevi’ne daha sonra da müzeye dönüştürülür. 1997 yılının Ocak ayında Çekirgedeki Trafonun Mimar İlkay İntaş’ın hazırladığı proje ile Karagözevi yapılacağı, 1997 yılının ilkbaharında açılacağı, Karagöz gösterisi ve kurs yapılacağı açıklanır. Proje, 150 metrekarelik alan 5-6 milyara mal olacaktır (Timoçin, Bursa Haber, 20 Ocak 1997). Belediye binayı 49 yıllığına kiralar. İlkbaharda açılması plânlanır ama ne plân tutar ne de maliyet hesabı. Mayıs ayı geldiğinde Karagözevi için 10 milyar lira harcanır ve 13 Haziran 1997’de açılacağı açıklanır. Karagözevi’nde sergi, toplantı ve konferans salonu bulunacaktır (Bursa Haber, 15 Mayıs 1997 ve Bursa 2000, 18 Mayıs 1997). Raif Kaplanoğlu’nun yazısında, 2007 yılında müzeye dönüştürülürken 150 milyar lira harcandığı bilgisi yer alır (Kaplanoğlu, Bursa Hâkimiyet, 22 Ocak 2007). Şinasi Çelikkol açılışta Karagöz oyunu sahnelendiğini, ustası Tacettin Diker’in oyunu başlatıp, kendisinin devam ettiğini söyledi. Açılışı Mesut Yılmaz yapmıştır.

Bu sürecin hikâyesini Şinasi Çelikkol, Nezaket Özdemir’e anlatır:

1995 yılında düzenlediğimiz festivale Erdem Saker geldi. Festival açılışı Tayyare Kültür Merkezi’nde olmuştu, çok hoşuna gitmiş. Yolcu ederken bana bir şey lazım olup olmadığını sordu. Festivalin kapanışında misafirlere kestane şekeri ve havlu hediye etmemizi sağladı. Sayın Erdem Saker iki ay kadar sonra Karagöz Evi’nin yapımına başladı kendi arzusuyla. Bizden ilgilenmemizi istedi. Elimizdeki fotoğrafları verdik. Fakat mimar bizi dinlemiyor, birileri de alt salonun galeri olarak kullanılması için ısrar ediyordu. Erdem Bey’e birkaç dilekçe verdik. O müdahaleler ile alt salon gösteri salonu oldu. Karagöz Sanat Evi 14 Haziran 1997 günü açıldı. Açılış yapıldı, sonra arayan soran yok. Erdem Bey bir gün beni aradı. Bana ‘Sen niçin oraya sahip çıkmıyorsun?’ dedi. O günden sonra bize vakıftan Karagöz Sanat Evi’nin anahtarını verdiler. O günden belediye terk etmemizi isteyene kadar (15 Kasım 2006) dokuz yıl orada hizmet verdik.” (Özdemir, 2009: 76 ve ayrıca bkz. 238-239). 2005 yılında Karagöz Sanatevi’nin dış cephesinde değişiklik yapılır (Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Özdemir: 76-77).

1980’li yıllardan günümüze kadar birçok hayâli yetişmiştir. UNIMA Türkiye Milli Merkezi Bursa Şubesi’nin kurulması yeni Karagözcü ve kuklacıların yetişmesinde olumlu katkı yapmıştır. Başkan Şinasi Çelikkol’un verdiği listeden öğrendiğime göre, Karagöz-Kukla Oynatan ve Ortaoyunu Oynatan Sanatçılar: R. Şinasi Çelikkol (karagöz), Gül Ayşe Selen- Şehsuvar Aktaş (karagöz), Tayfun Özeren (karagöz), Ufuk Durmaz (karagöz), Ahmet Karakman (karagöz), Deniz Özgökbel (karagöz), Bülent Akay (karagöz), Veysel Bozdağ (karagöz), Ali Köken (karagöz). Yeni Yetişen Sanatçılar: Hüseyin Ulusoy (karagöz-vefat etti), Ahmet Uysal (karagöz), Esat Taşmanlar (karagöz), Osman Ezgi (karagöz), Volkan Derman (karagöz), Seçkin Güneş (karagöz), Ferit Bulut (karagöz), Fatih Gülbulak (karagöz), Cahit Kaşıkçılar (Kukla-Ortaoyunu), Bülent Akay-Hüseyin Bağlar (Orta Oyunu), Hasan-Hüseyin Ulusoy (Ortaoyunu), Alp Deniz Bayrak (Kukla), Filiz Aksu (kukla), Savaş Ak (karagöz), Mustafa Oral (karagöz), Seyfullah Günana (karagöz), Ata Yıldırım (Kukla), Hasan Özcan (karagöz), Özgür Bulut (karagöz), Mutlu Dereli (karagöz), Umut Nebioğlu (karagöz), Cahit Kaşıkçılar (Karagöz-Vantrolog Kukla) Listeden vefat edenleri ve ayrılanları çıkardığımda geriye 29 kişi kaldı.

Araştırmacılar: Nezaket Özdemir, Cemal Ünlü, Raif Kaplanoğlu, Uğur Çelikkol, Zedal Özer. 5 araştırmacı vardır.

Tasvir Yapım Sanatçıları: R. Şinasi Çelikkol, İsmail Hakkı Özömek (vefat etti), Güneri Acar, Tayfun Özeren, Ufuk Durmaz, Bülent Akay, Hüseyin Ulusoy (vefat etti), Deniz Özgökbel, Bülent Sezen, Letiha Gümüş, Ercan Aksakal, Hamdi Kahyaoğlu, Emine Civelek. Yeni Yetişenler: Osman Ezgi, Gönül Çetin, Ş. Nezaket Özdemir, Aysel Çelikkol. Listeden vefat edenleri çıkardığımda geriye 15 kişi kaldı.

Çok değil elli sene önce Bursa’da bu işe emek veren iki üç kişi varken, son yirmi yılda yapılan çalışmalar sonucunda kırk dokuz kişiye ulaşılmıştır.

Şinasi Çelikkol’un Peştamal bağladığı kişiler: 2011 yılında Tayfun Özeren, 2013 yılında ise Ufuk Durmaz, Bülent Aksoy, Hüseyin Ulusoy, İsmail Hakkı Özömek.

SONSÖZ YERİNE

               Çekirge yolu üzerindeki mezar birçok oyuncu tarafından ziyaret edilmiştir. Üç örnek vermek istiyorum.

Dormen Tiyatrosu Şahane Züğürtler oyununu 10 Mayıs 1964’te Tayyare Sineması’nda sahneler. Oyuncu Altan Erbulak’ın eşi Füsun Erbulak günlüğüne şunları yazar: “Salı, 12 Mayıs 1964. Bursa’da Ada Palas Oteli’nde kaldık. Altan’ın oyunu olmadığından tam bir balayı yaşadık. Kurnalı hamamda yıkandık. Kapalıçarşı’yı, Karagöz’le Hacıvat’ın mezarlarını gezdik. Hasırlı, boncuklu Çardak Lokantası’nda, yevmiyeyi tüketecek kadar tıkındık” (Erbulak, 1977: 160 ve aynı bilgi için bkz. Erbulak, 1989: 85).

İstanbul Şehir Tiyatroları oyuncuları Atmasyon Berberi adlı oyunu sahnelemek için Bursa’ya gelir. Oyunu 23-28 Ekim 1979 tarihlerinde sahneler. Oyuncular 26 Ekim 1979’da Karagöz’ün mezarı ziyaret eder ve çelenk bırakır (Bursa’nın Sesi; Doğru Hâkimiyet, 27 Ekim 1979).

Bursa Devlet Tiyatrosu oyuncuları 17 Ocak 2007’de eski müdürler Âli Cengiz Çelenk, Yalın Tolga’nın ve oyuncu Coşkun Orhon’un, Karagöz-Hacivat ve Şeyh Küşteri’nin mezarlarını ziyaret ederler (Özmelek, Bursa Hâkimiyet, 18 Ocak 2007).

Mezarın gerçek olup olmadığı halen tartışılıyor, biteceğe de benzemiyor.  Mezar şehrin en önemli kültür varlığıdır. Gerçek olmasından ziyade “varlığı” değerlidir. Gerisi edebiyattır.

2018 yılı içinde Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde Karagöz, Ortaoyunu, Meddah, Hokkabaz, Cambaz, Kukla, Tulûat ve Palyaçoyu da içine alacak şekilde birkaç gün süren ve geniş katılımlı sempozyumun yapılmasını arzu ediyorum.

  1. yüzyılda tiyatroyla ilgili yazılan kitapları okuduğumda İstanbul, Ankara ve İzmir’li yazarların kaleme aldığını görünce üzülüyorum. Artık 21. yüzyıldayız. Bursa’nın tiyatro alanında kaynak eser bırakması elzemdir.                                                                                                     

               KAYNAKÇA

Akbulut, Rûknettin “Halkevlerinin Kültür Sahasında Oynadığı Rol Büyüktür”, Uludağ, Sayı: 87, (Ocak-Şubat 1948) s. 11-12.

—, “Karagözcü Yetiştirilecekse Okulu Bursa’da Açılmalı”, Hâkimiyet, (14 Şubat 1962).

Akgün, Necati “Karagöz Festivali”, Bursa Hâkimiyet, (8 Ekim 1994).

Akkuş, Mine Bursa Halkevi ve Uludağ Dergisi, Nisan, Bursa: Nilüfer Akkılıç Kütüphanesi Yayınları, 2011.

Artan, Necip “Bursa’da Eski Ramazanlar”, Doğru Hâkimiyet, (7 Eylül 1977).

—, “Bursa’da Eski Ramazanlar”, Doğru Hâkimiyet, (10 Eylül 1977).

(Ataş) Musa “Karagöz Münakaşası”, Cumhuriyet, (14 Eylül 1932).

—, “Mezar Yaptıracaklara Bursa’dan Yeni Bir Cevap”, Cumhuriyet, (22 Şubat 1933).

Baykal, Kâzım “Şeyh Küşteri Evi ve Karagöz Hikâyesi”, Doğru Hâkimiyet, (30 Eylül 1983).

Behnam, Enver “Hacivat, Eski Kumandan Hacı Ivaz Paşa mıdır?”, Akşam (5 Aralık 1932)

Emel, Şafak “Sanata Devlet Desteği Gerek”, Olay (Çekirge), (17 Ekim 1994).

Erbulak, Füsun Niçin Geç Kaldım, 2. Baskı, Ararat Yayınevi: İstanbul, 1977

Erbulak Altan-Füsun (1989): Delikır ile Kırmızı Başlıklı Seyirci, Birinci Baskı, Güneş Yayınları: İstanbul.

Kaplanoğlu, Raif “Karagöz ve Bursa” (Sempozyum Metni) (Tarih İçinde Karagöz ve Bursa Sempozyumu) Sempozyumu Yöneten: Mevlüt Özhan. Gün: 19 Kasım 1995. Saat: 14.30. Yer: Kent Otel.

—, Bursa Tarihi Kronolojisi, 1. Baskı, Bursa: Avrasya Etnografya Vakfı Yayınları, 2012.

—, “Karagöz Evi Tamamlanmak Üzere”, Bursa Hâkimiyet (22 Ocak 2007).

Karadağ, Nurhan Halkevleri Tiyatro Çalışması (1932-1951), Birinci Baskı, Ankara: Kültür Bakanlığı, 1998.

(Gerçek) Nüzhet, Selim Türk Temaşası (Meddah, Karagöz, Ortaoyunu), İstanbul: Matbaai Ebüzziya, 1930.

Özdemir, Nezaket Cumhuriyet Çocuklarının Diliyle Bursa’nın Anısal Tarihi, 1. Basım, Bursa: Sentez Yayıncılık, 2009.

Özmelek, Tuğba “Tiyatrocuların Kabir Ziyareti”, Bursa Hâkimiyet, (18 Ocak 2007).

Simer, Turgut “Evimizin On Yıllık Temsil Çalışmaları”, Uludağ, (Şubat 1942), Sayı: 44, s. 24-30.

Şahin, Aslan-Topaktaş, Vicdan “Karagöz Canlandı”, Bursa Haber (Vizyon), (6 Ekim 1994).

Timoçin, Ece “Trafo Merkezi’nden Karagözevi’ne”, Bursa Haber, (20 Ocak 1997).

Ulunay, Refi’ Cevad “Karagöz ve Mezarı, Milliyet, (5 Nisan 1958).

                                             

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.