SON DAKİKA
Hava Durumu

OSMANLI TARİH KAYNAKLARINDA YENİŞEHİR  

Öğretmen, Araştırmacı Dr. Salih Erol Yenişehir, Osmanlı kuruluş ve yükselme devirlerinde öne çıkan özellikli bir şehirdir. Burada kuruluşun ve yükselişin önemli olayları cereyan etmiştir. Dr. Salih Erol ilk Osmanlı tarihçilerinin, eserlerinde Yenişehir’e ne kadar ve ne suretle yer verdiklerini araştırdı…  Ondördüncü yüzyılın başında ortaya çıkan Osmanlı Devleti’nin Türk tarihçiler tarafından tarihinin yazılmasına -Ahmedî istisnasını saymazsak-

Haber Giriş Tarihi: 19.04.2022 00:00
Haber Güncellenme Tarihi: 19.04.2022 00:00
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursasehrengiz.com/
OSMANLI TARİH KAYNAKLARINDA YENİŞEHİR   

Öğretmen, Araştırmacı Dr. Salih Erol

Yenişehir, Osmanlı kuruluş ve yükselme devirlerinde öne çıkan özellikli bir şehirdir. Burada kuruluşun ve yükselişin önemli olayları cereyan etmiştir. Dr. Salih Erol ilk Osmanlı tarihçilerinin, eserlerinde Yenişehir’e ne kadar ve ne suretle yer verdiklerini araştırdı…

 Ondördüncü yüzyılın başında ortaya çıkan Osmanlı Devleti’nin Türk tarihçiler tarafından tarihinin yazılmasına -Ahmedî istisnasını saymazsak- ancak bir sonraki yüzyılın ikinci yarısında başlanmıştır. Osmanlıların ortaya çıkışlarını, mücadeleleri, ilk fetihleri ve yükselişlerini yazan ilk tarihçiler ekseriyetle Fatih -II.Bayezid- Yavuz Selim ve Kanunî devri adamlarıdır. Yazdıkları eserleri günümüze ulaşan bu tarihçilerin bazılarının adları ve yaşamları hakkında bilgiler bulunurken, bazılarının sadece eserleri kalmıştır. Bu meçhul tarihçilerin bıraktıkları eserleri: “Anonim Osmanlı Tarihi” şeklinde nitelendirmekteyiz.

Biz bu yazımızda ilk Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde Yenişehir’e ne kadar ve ne suretle yer verdiklerini tespit etmeye ve aktarmaya çalışacağız. Yazının sonunda görülecektir ki Yenişehir, Osmanlı kuruluş ve yükselme devirlerinde ön planda olan özellikli ve önemli bir şehirdir. Osman Gazi’den başlayarak birçok padişahın ikamet ettiği ya da sıklıkla uğradığı bir şehir olmuştur Yenişehir. Burada kuruluşun ve yükselişin pek mühim hadiseleri cereyan etmiştir.

 

Ahmedî

AHMEDÎ’NİN ESERİNDE YENİŞEHİR

Devrinin en büyük yazarlarından Ahmedî, Yıldırım Bayezid (1389 – 1402) zamanına kadar Germiyan Beyliği merkezi olan Kütahya’da yaşamaktaydı. Bu şehrin Osmanlı Devleti’ne katılması ile birlikte Ahmedî de Osmanlı sultanının iltifatlarına mazhar oldu ve Osmanlı tarihi ile ilgilenmeye başladı. Onun tarihle ilgili asıl büyük eseri olan İskendernâme’nin sonuna küçük bir ilave halinde Osmanlı Tarihi eklenmiştir. Ahmedî, “Dâsitan-ı Tevârih-i Mülûk-i Osman” başlıklı bu ilaveyi, 15. Yüzyılın başlarında Fetret Devri (1402 – 1413) şehzadesi Emir Süleyman Çelebi’nin ricasıyla yazmıştır. Türk tarih yazımının elimizdeki ilk örneği sayılan bu eserde Osmanlıların yüz yıllık tarihleri manzum (şiirsel) bir tarzda özetlenmiştir. Bu önemli eser Nihad Sami tarafından yeni Türk harflerine çevrilmiş ve çevirmenin değerlendirme yazılarıyla birlikte kitap halinde yayımlanmıştır. (Ahmedî,  Dâsitan-ı Tevârih-i Mülûk-i Osman, Yayına hazırlayan: Nihad Sami Banarlı, Burhaneddin Matbaası, İstanbul, 1939).

Osmanlı tarihinin en eski Türkçe kaynaklarının başında gelen Ahmedî’nin Dâsitan’ında “Yenişehir” adı geçmiyor. Oysa ki Ahmedî, söz konusu tevârihi yazdığı sırada (15. Yüzyıl başlarında) Yenişehir, kuruluşunun üzerinden bir asır geçmiş olan önemli bir Osmanlı şehriydi. Yazarın neden kuruluşun bu önemli şehrini zikretmediğinin nedeni bilinmez. Adı geçen eserdeki bir başka ilginç husus da Osman Gazi’ye çok az yer verilmesidir. Osman’ın babası olan tarihsel bilinirliği daha az olan ve Ahmedî’ye zaman olarak daha uzak bulunan Ertuğrul’a Osman’dan çok daha fazla yer verilmesi Ahmedî’nin bir başka ilginç özelliği olarak dikkat çekmektedir.

“Emâret-i Osman ve Sıfat ve Sîret-i O” başlığı altındaki Osman Gazi bölümü şöyledir:

Gitdi Ertuğrul cihandan yirine / Oğlı Osman kaldı anun yirine

Oldı Osman bir ulu gazi kim ol / Nireye kim vardıyise buldı yol

Her yana virdiydi bir bölük çeri / Ki il uralar katledeler kâfiri

Bilecüği feth itdi ol nâmdâr / İnegöl ile dahi Köprihisar

Durmadı her yana leşker saldı ol / Az zamanda çok vilâyet aldı ol

Kâfiri yıkıb yakıb ol nâmdâr / Bursa vü İznik’i eyledi hisar

Öyle takdir etdi Hakk azze ve cel / Ki almadan ol ikisin irdi ecel”.

Ahmedî’nin eserinin tümünde olduğu gibi manzum biçimde yazdığı Osman Gazi ile ilgili bu kısa bölümü düzyazı tarzında özetleyerek şöyle aktarabiliriz: Ertuğrul’un vefatı üzerine yerine Osman’ın geldiğini; Osman’ın yaptığı fetihler sonucunda bir ulu gaziye dönüştüğünü; Bilecik, İnegöl gibi çok vilayetleri aldığını ve Bursa ile İznik’i kuşattığını belirtir. Osman Gazi’nin fethettiği “çok vilâyetler” içinde yalnızca üç yer ismi zikreden Ahmedî’nin adını verdiği üçüncü yer Yenişehir’in on beş kilometre doğusunda bulunan ve günümüzde Yenişehir’e bağlı bir köy konumunda bulunan Köprühisar’dır.

Köprühisar, Doğu Roma’nın son asırlarında, bilhassa İznik Rum İmparatorluğu döneminde (1204 – 1261) oldukça güçlendirilmiş; İznik’ten Anadolu’ya uzanan Roma yolunun üzerinde yer alan stratejik bir yerleşimdir. Osman Gazi, konumu gereği alınması zor bir mevki olan bu yere saldırdığında burası önemli bir Bizans tekfurluğu olarak, büyük bir direnç göstermiştir.

Ahmedî’nin eserinde Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa’ya büyük övgülerle epeyce ayrıntılı yer verilmiştir (s.118 – 121). Ancak adı geçen şehzade Yenişehir’de kendi adıyla büyük bir külliye inşâ ettirdiği halde Ahmedî buna rağmen Yenişehir adını belirtmemiştir. Son bir hususu daha şöyle zikredebiliriz: Kuruluş devrini anlatan bütün Osmanlı kronikleri Yıldırım Beyazıt’ın rüşvet alan kadılara toplu sert bir ceza vermek için onları Yenişehir’de bir eve hapsettiğini yazmaktadır (s.131). Ahmedî de bu özel olaydan söz etmektedir. Ancak burada bile Yenişehir’in adını zikretmez.

 

Aşıkpaşazâde

ÂŞIKPAŞAZÂDE TARİHİ’NDE YENİŞEHİR

Ahmedî gibi küçük bir ilave şeklinde değil, doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’nin tarihini yazan ilk şahsiyetlerden birisidir Derviş Ahmed Aşıkî ya da daha bilinen mahlasıyla Aşıkpaşazâde. Ünlü Türk şairi Aşık Paşa’nın soyundan geldiği için bu mahlası kullanmış olan tarihçimiz, 15. Yüzyılın neredeyse tamamını yaşamıştır. Hem yaşadığı yüzyılı ve hem de Osmanlı’nın kuruluş yüzyılı olan 14. Yüzyılı zengin kaynaklar ve duru bir Türkçe ile yazdığı eserine: “Menâkıb-ı âl-ı Osman” demişse de bu eser hep “Aşıkpaşazâde Tarihi”olarak adlandırılmıştır. Dönemindeki ve daha sonraki birçok Osmanlı tarih kitabına kaynaklık eden bu eserde iki yüz yıllık Osmanlı tarihi olayları yer almaktadır.

Sonraki yüzyıllarda matbaalarda defalarca basılan Aşıkpaşazâde Tarihi en son Prof.Dr. Necdet Öztürk tarafından değerlendirme, çeviri yazı ve tıpkıbasım şeklinde hazırlanmış ve 2013’te İstanbul’da Bilge Kültür Sanat Yayınları arasından çıkmıştır. Bizim bu yazıyı hazırlarken dikkate aldığımız yayın budur. Aşıkpaşazâde’nin eserinden Yenişehir ile ilgili aldığımız notlara bakalım şimdi. Tırnak işareti içindeki alıntılar doğrudan onun, dışındaki notlar bizimdir. Notların sonunda parantez içinde o notların hangi sayfada yer aldığı (s.) kısaltması ile numarası ile belirtilmiştir.

Hayli cemaati olan Samsa Çavuş’un yoldaşlığa yarar bir karındaşı dahi var ki, ona Sülemiş derler. Bunlar Ertuğrul Gazi ile birlikte Söğüt’e gelmişlerdir” (s.21). Günümüzde resmî devlet kayıtlarına bile geçirdiğimiz (Söylemiş Köyü/ Mahallesi) adının aslı esası Aşıkpaşazâde’nin bahsettiği tarihî şahsiyet Sülemiş’e dayanmaktadır. Zaten halkın telaffuzuna dikkatle bakarsanız Sülemiş derler.

Bilecik tekfurunun oğlunun Yarhisar tekfurunun kızıyla düğünü Çakırpınarı denilen Bilecik – Yarhisar arasındaki bir düzlükte yapılacaktı. Tekfurlar dost suretinde görünüp, çağırdıkları Osman’ı ortadan kaldırmayı planlamışken, Osman bu hileyi önceden haber alıp, tekfurları bastı. Yarhisar tekfurunun kızı Lülüfer, Orhan’a verildi  (s.24 – 27).

O ana dek (1300’e kadar) aldığı her bir yeri bir adamına veren Osman Gazi, kendisine yeni bir şehir kurdu. Yanındaki gazilere evler yapıverdi; orada durakladı ve oranın adını “Yenişehir” koydular (s.31, bâb:16). Yanında oğlu Alaaddin de bulunmaktaydı.

Yenişehir’in alınmasından sonra Köprühisar, yağma ile fethedildi(s.32). İznik kuşatıldı.

Aşıkpaşazâde’nin 17. Bâbı (s.32 -33) Koyunhisar Savaşı’na ayrılmıştır. Osman Gazi’yi ortadan kaldırmak isteyen tekfurlar bir araya gelerek, ortak bir ordu çıkarmışlar ve Osman Gazi üzerine, Yenişehir’e doğru ilerlemişler. “Koyunhisarı’nda küffar ile buluştular; cenk ede ede Dinboz’a geldiler”.

Küffar dağa arka verdi, durdu. Gayet de azim bir kırgın oldu. Osman Gazi’nin karındaşı Gündüz’ün oğlu Aydoğdu’yu şehid ettiler. Koyunhisarı’na giden yolun üzerinde yatar. Mezarına taş çevirip dururlar ve ol vilâyette at yankulansa (sancılansa)anın mezarına iletirler; üç kez dolandırırlar. Allah ü teâlâ şifa verir” (s.33)

Aşıkpaşazâde, bizim bugün (Kocasu) dediğimiz suya: “Yenişehir Suyu” demiştir: “Yenişehir Suyu Sakarı’ya akar”(s.36).

Gazadan gazaya koşan Orhan, ne vakit atası Osman’ı görmek dilerse Yenişehir’e gelir (s.41). Çünkü Osman’ın merkezi orasıdır. Osman, hayatının son yirmi beş yılını çoğunlukla Yenişehir’de geçirmiştir.

Bursa fethinin tarihi Hicri 726 /1325- 1326. “Bu fetih olurken Osman hayatta idi” der Âşıkpaşazâde, hem de bunu: “essah bir kavl (gerçek bir söz)” olarak vurgular (44). Osman, Söğüt’te vefat emiş. O sırada Bursa’da olan Orhan gelip babasının cenazesini Bursa’ya götürdü, vasiyet ettiği yere koydu (s.50).

Orhan Gazi (1326 – 1362), İznik’i 1331’de teslim almak için Yenişehir’den hareket etmiş. İznik surlarının güney yönünden şehre dahil olduğu kapıya o günden bugüne Yenişehir Kapısı denilmiştir. Âşıkpaşazâde: “Orhan Gazi, Yenişehir kapısından içeri girdi, bir ulu kiliseyi Cuma mescidi etti, Yenişehir kapısının çıktığı yerde bir imaret yaptı” diyerek yaşananları ayrıntılı işlemektedir(s.58 – 59).

Aydos’u fetheden Gazi Rahman, ganimetlerle birlikte döner ve Yenişehir’de oturan Orhan Gazi’nin ayaklarının dibine serer zaferinin ganimetlerini. Osman Gazi’nin vefatından sonra ve hatta Bursa ile İznik’in alınmasından sonra bile Orhan Beg, Yenişehir’i merkez olarak kullanmaya devam etmiştir (s.49).

Padişahların hasletlerini (şahsiyet – karakter – huy), eserleri üzerinden ifade etmeye çalışan Âşıkpaşazâde, Sultan I. Murad Hudavendigar’ın (1362 – 1389) ziyade mahabbet ettiği dervişlere zaviyeler yaptırdığını; bunlardan birinin Yenişehir’de Baba Postum-puş Zaviyesi olduğunu belirtir (s.301).

Âşıkpaşazâde Tarihi’nde, ‘I. Murat Hudavendigar’ın, adı geçen zaviyeyi ne zaman hangi olaylar sırasında ya da sonrasında yapmıştır?’ sorusunun cevabını da buluyoruz. Edirne’nin fethinden kısa bir süre sonra gerçekleşen ilk Osmanlı-Haçlı Savaşı, 1363-1364 tarihli Sırpsındığı Savaşı’nda kazanılan zaferin hemen dönüşünde padişah Bursa’ya gelmiş; oradan Yenişehir’e geçmiştir. Oğulları için Yenişehir’de görkemli sünnet düğünü-şöleni tertip etmiş ve bu arada Postin-puş dervişleri için bir zaviye yapıvermiştir. (Burada Osmanlılar için 1360’larda bile Yenişehir’in ne kadar mühim olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. I. Murat’ın çocuklarını Bursa’da ya da İznik gibi yerlerde değil de Yenişehir’de yaptırması; bu sünnet olayından yaklaşık yirmi yıl sonra (Hicri 783/1381-1382) oğlu Yıldırım Beyazıt’ın düğününü Yenişehir’de yaptırması(81) Yenişehir’in Osmanlı tarihindeki merkez rolü açısından çok önemlidir).

Âşıkpaşazâde, eserinin başka bir yerinde (s.305), Baba Postin-puş’un “kerâmetleri zâhir ve duâları müstecâb” (kabul olan) azizlerden biri olduğunu belirtir.

Aslında Postin-puş Baba ya da günümüzde Yenişehirlilerin deyimiyle “Baba Sultan” ağırlıklı Osman Bey ve Orhan Bey dönemlerinde yaşamıştır. Muhtemelen I. Murad, onun adıyla ve dervişleri için bir armağan olarak zaviye binasını yaparken o hayatta değildi yahut hayatının son senelerini yaşamaktaydı. Buhara’dan Yenişehir’e gelen bu ulu, âlim zât, Osmangazi’nin ve Orhan’ın fetihlerinde aktif bir şekilde yer almış; gazilere moral kaynağı olmuştur. Baba Sultan’ın gelip Yenişehir’de postunu serdiği ve günümüzde zaviyenin bulunduğu yer, eski bir höyük ve Roma devrinden kalma bir Hıristiyan manastırı olmalıdır.

Âşıkpaşazâde Tarihi’nde, Orhan Gazi devri azizlerinden ya da onun deyimiyle “fukarâdan” Karaca Ahmet’in  adı anılmaktadır (s.305). Aslında Karcaahmet, Osman Gazi devrinde yaşamış ve 1300’lerin başlarındaki Tekfurlar Savaşı’nda (Koyunhisar Muharebesi) şehit düşmüş ve naaşı günümüzdeki Karacaahmet Köyü’ndeki türbesine defnedilmiştir. Âşıkpaşazâde’nin ona Orhan devrinde yer vermesinin nedeni, mezarı başına türbe Orhan tarafından yaptırıldığı içindir.

1390’larda almış başını gitmiş olan rüşvetin pençesinde yozlaşan adalet sistemi dönemin padişahı Yıldırım Beyazıt’ı öfkelendiriyor ve gazaba gelen padişah, bütün kadıları Yenişehir’de bir eve hapsederek: “Varın, ol eve od urun; kadılar yansın” diye emrediyor (95). Neyse ki, kadılar, Çandarlı Ali Paşa ve padişahın sevimli maskotunun marifetiyle canlarını zor kurtarıyorlar; bu ders adaletin kendisine biraz çekidüzen vermesine bir ölçüde katkıda bulunmuş olmalıdır.

Karaca Paşa/Bey/Dayı eserlerinden biri de Yenişehir’dedir. Âşıkpaşazâde’nin deyimiyle: “Yenişehir nevâhisinde bir zaviye yaptırmıştır”(s.296). Bahsedilen bu zaviye Ebeköy’de olmalıdır.

Sultan II. Murad (1421 – 1451), Kastamonu’da hüküm süren İsfendiyar beyliği üzerine çıktığı ilk sefer için Yenişehir’i karargâhının toplanma merkezi yapmıştır: “Sultan Murad yürüdü, Yenişehir’e çıktı” (s.138). II. Murad memleketini zapt ettiği İsfendiyar Beyi İsmail’i bağışlıyor ve ona Yenişehir, Yarhisar, İnegöl’de ikamet etme iznini veriyor. Ve İsmail Bey: “Malını, oğlanlarını, kızlarını kendü davarlarına yükletti. Bursa vilayetinde Yenişehir’e geldi, mütemekkin oldu” (219). Her ne kadar Karaman Beyi arada bozgunculuk yapıp, İsmail Bey’e: “Dön, gel, Yenişehir’e varma” deyip (s.220) onu kendi safına çekmeye çalışmışsa da İsmail Bey Yenişehir’e gidip ikamet etmiştir. İsmail Bey, 1440 başlarından 1460’a kadar geçen yirmi yıllık süreyi Yenişehir’de geçirmiştir. Anadolu Türk siyasi birliğini kesin olarak sağlamaya kararlı Fatih Sultan Mehmed (1421 – 1481) düşük de olsa bu birliği bozma potansiyeli olan İsfendiyar’ın eski beyi İsmail’i ve ailesini Yenişehir’den Filibe’ye sürgün etmiştir. Tarihçimiz Âşıkpaşazâde bu sürgünün sebeb-i hikmetini şöyle ifade etmiştir: “Padişah, bunu dahi kaça deyü Yenişehir’den göçürdü, tâ ölünceye kadar Filibe’de oldu” (s.226).

Âşıkpaşazâde, kendi yaşadığı döneme denk gelen Sultan Beyazıt-Şehzade Cem kavgasının detaylarına -muhtemelen henüz sıcak bir olay olduğu ve herkesçe bilindiği için- girmeyerek özetle geçmiştir. Bu özette Yenişehir’in ismi olayın yaşandığı mekân olması hasebiyle geçmektedir. Sultan Beyazıt büyük bir ordu ile İstanbul’dan Bursa’ya doğru yürüyünce kardeşi Cem, Bursa’yı bırakıp Yenişehir’e çekilmiştir. Burada yapılan savaşı kaybeden Cem kaçarak: “Yenişehir’den Konya’ya altı günde vardı, anası ve cariyelerinin bazısını aldı, Ka’betullah’a gitti” (s.278 – 279).

Yenişehir Kadimhane

SELÂTÎN-NÂME’DE YENİŞEHİR’İN FETİH TARİHİ

On beşinci yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Kemal, kuruluş ve yükseliş devri Osmanlı padişahlarını merkeze alarak “Selâtîn-nâme” başlıklı bir eser kaleme almıştır. Başlığın günümüz Türkçesiyle çevirisini: “Sultanlara Mektup” şeklinde yapabiliriz. Bu eserde Osman Gazi’den Sultan II. Bayezid’e kadar gelen yaklaşık iki yüz yıllık (1299 – 1490) Osmanlı tarihi işlenmiştir. Osmanlı sultanları ile ilgili bu mühim ve özel yazma eser Türk Tarih Kurumu tarafından basılmıştır. (Bakınız: Selâtîn-nâme (1299-1490), Kemal, Hazırlayan: Necdet Öztürk, TTK Basımevi, Ankara, 2001).

Selâtîn-nâme’nin Yenişehir açısından en önemli özelliği, Yenişehir ve civarının fethinin tarihini açıkça yazmasıdır. Bu önemli kayda göre hicretin altı yüz doksan dokuzuncu yılında (Hicrî 690 senesi) Yenişehir diyarı fethedilmiştir. Sadece yıl olarak belirtilse de bu tarih yazımı oldukça kıymetli bir bilgidir. Yenişehir’in fetih tarihi olarak belirtilen Hicrî 690 senesi, 1299-1300 yıllarına denk gelmektedir. Bu tarih günümüze kadar yapılan bilimsel tarih çalışmalarınca da doğrulanmış durumdadır. Bu bakımdan Yenişehir Ovası’nın 1300 yılında fethedildiğini söylemek en doğrusudur ve biz bu doğrulamayı Tarihçi Kemal’in Selâtîn-nâme’sine borçluyuz.

Tarihçi Kemal, erken devirlerin birçok Osmanlı tarihçisi gibi eserini şiirsel formda kaleme almıştır. Şimdi bu eserden Osman Gazi ve arkadaşlarının Yenişehir ve civarını fethetmeleri ile ilgili kısmı orijinal şekliyle aktaralım:

Durup andan alur Köprühisar’ı / Yenişehr, İynegöl’i ol diyârı

Ki hicret altı yüz hem oldı doksan / Dahi dokuzı vardır sâlun iy cân

Bunları fethidüp ol şâh-ı gazî / Yüz urup Hakk’a çok kıldı niyâzı

Ol iller oldı şâha bende – fermân / Getürdı hayli kâfir anda îman” (s.43).

Bu fetihleri gerçekleştiren, bizlere içinde Yenişehir’imizin de bulunduğu bu güzel beldeleri kazandıran cennet-mekân Osman Gazi, Selâtin-nâme’ye göre Söğüt’te vefat ettikten sonra Bursa’ya getirilip gömülmüştür(s.47).

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.