SON DAKİKA
Hava Durumu

OSMAN GÂZÎ’NİN 700/1300-1301’DE YENİŞEHİR’DE BASTIRDIĞI ÜÇÜNCÜ SİKKESİ

Sözü edilen sikkenin net renkli fotoğrafından; bu sikkenin ikinci sikke ile aynı olmayıp ona çok yakın bir mizanpajda tasarlanan, ancak iki yerinde önemli değişiklikler bulunan üçüncü bir Osman Gâzî sikkesi olduğunu kuşkusuz bir biçimde anlamış olduk.” diyen Hakan Yılmaz, Osman Gazi’nin yirmi beş yıl Osmanlı’ya başkentlik yapmış olan Yenişehir’de bastırdığı sikkeyi, bilinmeyen yönleri ve tüm detayları ile kaleme aldı. 

Haber Giriş Tarihi: 11.05.2022 12:57
Haber Güncellenme Tarihi: 14.05.2022 15:43
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursasehrengiz.com/
OSMAN GÂZÎ’NİN 700/1300-1301’DE  YENİŞEHİR’DE BASTIRDIĞI ÜÇÜNCÜ SİKKESİ

Hakan YILMAZ 

Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı, e-posta: hakanyilmaz.makale-iletisim@hotmail.com.

BİRİNCİ BÖLÜM

Osman Gâzî’nin ismi, atalarının kimliği, bağımsızlığına ilişkin rivâyetlerin sıhhat ve niteliği, İstiklâl-i Osmânî’nin gerçek tarihi ve Osmanlılar’ın dinî-tasavvufî kökeni… gibi konularda Osmanlı kroniklerinde verilen bilgilerin güvenilirliğine yönelik tartışmaları aydınlatacak ve tarihî açıdan kesin bir sonuca bağlayacak bilimsel delillerin başında az sayıdaki çağdaş maddî kanıtlar gelmekte, onları ise sağlam ve kesin kanıtlar içeren yazılı belge ve kaynaklar tâkip etmektedir. Özellikle Osmanlı bağımsızlığının gerçekleşme târihi, ne zaman kemâle erdiği, bu süreçte “hutbe” ve “sikke” şartlarının yerine getirilip-getirilemediği, ilk Osmanlı sikkelerinin darp yerleri ve Osman Gâzî’nin ilk pâyitahtı Yenişehir’in ne zaman saltanat yurdu hâline geldiği konularında çağdaş bilimsel materyaller yok denecek kadar az olduğundan, bu dönemden günümüze intikâl etmiş her türlü maddî kanıt târihî açıdan büyük bir önem arz etmektedir.

İstiklâl-i Osmânî’nin târihi, ilân ediliş şekli ve Osman Gâzî’nin sikke bastırdığını gösteren rivâyetlerin bilimsel gerçekliği; daha önce Halil Edhem (Eldem)’in İstanbul Arkeoloji Müzeleri İslâmî sikkeleri arasında bulduğu ve bilâhare İbrahim Artuk’un 1977’de sunduğu bir tebliğle bilim dünyasına duyurduğu[1], her iki yüzünde ضرب “Ḍarebe” ibâresini tâkiben  عثمان بن ارطغرل ʿO­­mān bin Erṭuġrul” ismi ve ilâveten arka yüzünde ارطغرل“Erṭuġrul”dan sonra -Osman Gâzî’nin gerçek dedesinin ismini de aydınlatacak şekilde-:  گندز الپي “Gündüz Alpī” ibâresi yer alan bir sikke[2] sâyesinde nisbeten aydınlanmaya başlamış; ancak üzerinde darp yeri ve târihine ilişkin hiçbir bilginin bulunmaması ve her iki yüzünün de birbirine benzer tarzda iki farklı hakkâk tarafından tasarlanması; bu kez sikkenin orijinal olmadığı ya da “bir antikacı tarafından uydurulduğu” yönünde bâzı iddiâların[3] ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Uzun süre benzeri olmayan ünik bir sikke olarak kalan ilk Osman Gâzî sikkesinin, gerçekte kurucu hükümdârın bastırdığı tek sikke olmadığı, aksine ortak ya da farklı mizanpajlarda tasarlanmış daha başka örneklerinin de mevcut olduğu, ancak 1980’lerde Nicholas Lowick’in elinde bulunduğu söylenen ikinci bir sikkenin çok net bir fotoğrafının ele geçmesi sayesinde ortaya çıkmıştır. 2018 yılında bir Armağan kitabının içinde neşredip kuruluş tartışmaları açısından önemine işâret ettiğimiz bu ikinci sikkenin[4] bilimsel analizi, her şeyden önce Osman Gâzî’nin sikke bastırmadığı, ya da bastırdığı sikkenin orijinal olmadığı yönündeki farazî iddiâları tamâmen ortadan kaldırmıştır. Her iki yüzü içeriği itibâriyle birbirine benzeyen ilk sikkeden farklı olarak, ön yüzünde Kelime’-i Tevhîd, Dört Halîfe’nin isimleri, ايده الله “eyyedehū’llāh” duâsı, Kayı damgası, 699/1300 târihi ve سگود “Sögüd” yer adı bulunan bu sikkenin darp yeri, basım târihi ve şeklî özellikleri itibariyle de İlhanlı sikkelerine benzer bir tarzda tasarlanmış olması, merhum Artuk’tan beri tarihçi ve nümismatlar tarafından tekrarlanıp duran “İlhanlı korkusu” spekülatif yaklaşımını sona erdirmekle kalmamış; buna ilâveten önceki sikke ile aynı olan arka yüzü, Osman Gâzî’nin bu ikinci sikkesinin de aynı hakkâkın elinden çıktığını kuşkusuz bir biçimde kanıtlamıştır.

İşte burada neşredeceğimiz Osman Gâzî’ye ait üçüncü sikke, ikinci sikkenin bir yıl sonra küçük değişikliklerle yeniden dizayn edilmiş formatıyla, “sikke” ve “ḫuṭbe” rivâyetlerini yeni bir bulguya ihtiyaç bırakmaksızın kalıcı bir çizgide sonuca ulaştırmakla kalmayacak; Osman Gâzî’nin biat ve istiklâl sürecinin yalnız başlangıç değil, tamamlanış zamânın da bilinmeyen arka plânını aydınlatan nümismatik bir kanıt olarak literatürde yerini almış olacaktır.

Yenişehir’de Darp Edilen Üçüncü Osman Gâzî Sikkesi

Osman Gâzî’nin kayıp ikinci sikkesinin bilinmeyen fotoğraf ve çizimlerini bilim dünyasına tanıtmak ve tarihî açıdan önemini vurgulamak amacıyla kaleme aldığımız önceki makalemizde, bu sikkenin fotoğraf ve çizimlerinin tasnifine yönelik bir karışıklığı düzeltmeye çalışırken, “sikke çiziminin fotoğraflardakinden farklı üçüncü bir sikkeye âit olduğu” iddiâsının tam aksine, bu çizimin de ikinci sikkeye âit olduğunu delilleriyle göstermiş ve mevcut verilere bakarak görsel kanıtları kesin olarak ortaya çıkan ikinci sikkeden sonra, Osman Gâzî’ye ait üçüncü bir sikke örneğine henüz hiçbir yerde rastlanmadığına dikkati çekmiştik[5]. Bu makalemiz yeni baskıya girdiği sırada, Kuruluş devri darp yerleri üzerinde yapılmış son çalışmaları gözden geçirirken, bir buçuk yıl önce konu üzerine hazırlanmış güncel bir çalışmanın[6] hemen başında; iki yıl kadar önce Almanya’da yayımlanmış son kataloglardan birinde Osman Gâzî’nin, merhum İbrâhim Artuk tarafından bulunan ilk sikkesine benzer yeni bir sikke örneğinin daha neşredildiğine, ancak oradaki okunamayan ibârenin darp yeri olup-olmadığının kesin olarak çözümlenemediğine ilişkin önemli bir atıfla karşılaştık[7]. Üzerinde “darp yeri”nin de mevcut olduğu bilgisinden yazarın öne sürdüğü gibi ilk sikkenin yeni bir örneği olamayacağını peşinen anladığımız, ancak o esnâda neşretmek üzere olduğumuz ikinci sikke olup-olmadığından da tam olarak emin olamadığımız bu yeni sikkenin yayımlandığı küçük kataloğu bizzat yazarından temin ettiğimizde, sözü edilen sikkenin net renkli fotoğrafından; bu sikkenin ikinci sikke ile aynı olmayıp ona çok yakın bir mizanpajda tasarlanan, ancak iki yerinde önemli değişiklikler bulunan üçüncü bir Osman Gâzî sikkesi olduğunu kuşkusuz bir biçimde anlamış olduk. Katar’da, Doha İslâm Eserleri Müzesi’nde yer aldığı bilinen[8] bu üçüncü sikke, ilk kez dört yıl önce ünlü Alman nümismat Rolf Ehlert tarafından hazırlanan Umlaufgeld im Osmanischen Reich adlı sikkeler kataloğunun içinde yayımlanmış[9]; ne var ki varlığı birkaç yıldır bir-iki Türk nümismat tarafından bilinmesine rağmen, tıpkı ikinci sikkenin fotoğraf ve çizimleri gibi târih câmiâsına tamâmen gizli kalmıştır.

Rolf Ehlert yayımladığı küçük katalogda, Osman Gâzî’ye ait 16 mm. çapında ve 0.623 gr. ağırlığındaki bu sikkenin[10] 1973 yılına kadar merhum Şerafettin Erel’in koleksiyonunda bulunuyorken, ünlü nümismatın daha sonra onu dört yüz Anadolu sikkesi ile birlikte elinden çıkardığını, uzun süre İsviçre’de dolaplarda saklandıktan sonra 1990’ların başında “K.” (?) tarafından Katar’lı “Şeyh H.İ.A” (?)’ya satıldığını ve şimdi Katar’ın başkenti Doha’da bulunan İslâm Eserleri Müzesi’nde yer aldığını söylemektedir[11].

İkinci sikke hakkında kaleme aldığımız makâlemizde, sikkenin darp yerinin arka yüzünün sağ alt köşesine istiflenen سگود “Sögüd”; basım tarihinin ise aynı yüzün üst kısmına rakamlarla hakkedilen ٦٩٩ = “699” tarihi olduğunu göstermiştik[12]. Bu üçüncü sikkenin ön yüzü ana hatları itibâriyle ikinci sikke ile tıpatıp aynı olduğu gibi; arka yüzü de hem ilk, hem ikinci sikkeyi tasarlayan tek bir hakkâkın elinden çıkmıştır. 699/1300’de hazırlanan ikinci sikke kalıbının her iki yüzünün darp yeri ve târihi dışında aynen korunduğu bu üçüncü sikkede, diğer sikkede rakamla yazılan ٦٩٩ = “699” (1300) târihinin yerini bu kez yazı ile سبـ؏ مايہ  “Sebʿa-mīye = 700” (1300-1301) târihi; darp yerinin işlendiği en son satırın sağ alt kenarındaki سگود “Sögüd” isminin yerini ise يكيشار “Yeñi-şār” ibâresi almıştır[13].

Osman Gâzî’nin sağlığında Bursa kuşatmasının sonlarına doğru yazıldığı anlaşılan ʿO­­mān (Otmān) Tārīḫi’nde, Osman Gâzî’nin Kaya Alp/Kayır Hânlılar’ın biatini tâkiben kavmin başına “Ġāzīler Sulṭānı” seçilişinin anlatıldığı kısımda da, Yenişehir’in adının sikkedeki gibi يكيشار “Yeñi-şār” olarak verilmiş olması her iki çağdaş metni aynı noktada birleştirmekte ve “Yeñi-şehir” isminin “Yeñi-şār” şeklindeki kullanımının orijinalliğine açık bir delil teşkil etmektedir:

“Ġāzīler başı olup itdi ġazā

Dīni düşmānlarına ḳıldı cezā

Eynegöl, Göynük’le İzniḳ, Yār-ḥiṣār

Bilecik, İrmeni, daḫı Yeñi-şār

Fetiḥ itdi ol diyāruñ küllīsin

Dutıcaḳ öldürdi küffār bellüsin…”[14]

Sultan Osman’ın üçüncü sikkesini darp ettirdiği سبـ؏ مائہ “sebʿa-mīʾe” (700/1300-1301) yılı, onun istiklâl faaliyetlerini ve saltanat sistemini Yenişehir’de tamamlayıp kemâle erdirdiği döneme tekabül eder. XIV. yüzyıl kaynaklarına ağırlık vererek Yazıcı-zâde Ali ve Anonim-Hamzavî kronikleri temelinde bir Tevārīḫ-i Āl-i ʿO­­mān yazmış olan Lütfi Paşa, Osman’ın istiklâlini ilân edip Bilecik ve çevresini fethettiği 699/1300 yılından sonra Yenişehir’de bir saray inşâ ettirip burasını bir Saltanat yurdu hâline getirdiğine işâret ederek şöyle der:

“Çün ʿOs̱­­mān atası yirine geçdi, yigit-yegil ḳatına cemʿ olup çok ġazālar itdiler ve Köprü- | ḥiṣārı’n ve Eynegöl’i ve Yeñi-şehr’i fetḥ itdi, hicretüñ sene altı yüz ṭoḳsān ṭoḳuzında. …ʿOs̱­­mān Yeñi-şehr’e gelüp ġāzīlerle bir sarāy yapdı, anda ṭuraḳlandı ve adını ‘Yeñi-şehir’ ḳodı.”[15]

Lütfi Paşa burada Bilecik’in ardından, aralarına Yenişehir’in de dahil olduğu etrâfındaki diğer üç beldenin de 699/1300’de fethedildiğini bildirdikten sonra, Osman Gâzî’nin bilâhare Yenişehir’e yerleşip burada bir saray inşâ ettirdiğine işâret etmekle, Yenişehir’in saltanat merkezi hâline getiriliş zamânı hakkında oldukça önemli bir ipucu vermiştir. Nitekim XVI. yüzyılın ikinci yarısında bu sarayın kalıntılarını görmüş olan Rahmî Çelebi (ö. 975/1567), Şehrēngīz-i Yeñi-şehr’inde onun “ṭāḳ-ı Kisrā’dan nümūne” olduğunu belirtir[16]. Lütfi Paşa ile aynı kaynak grubunu tâkip eden diğer kroniklerde, yukarıdaki bilgiyi müteâkip Osman’ın 701/1302’de Yenişehir’de gâzîlere evler yaptırıp, ailesine ve nökerlerine askerî iktâ‘lar dağıttığının bildirilmesi; Yenişehir Sarayı’nın inşâ ve Saltanat evresinin tamamlanış zamânını doğrudan 699/1300’le 701/1302 yılları arasında kalan 700/1300-1301 yılı civârına yerleştirir.

Nitekim Müneccimbaşı Ahmed Dede Cāmiʿu’d-Düvel adlı Arapça İslâm târihinin Osmanlılar’la ilgili kısmında daha açık ve net bir kronoloji tâkip ederek, Osman Gâzî’nin 699/1300’de saltanatını ilân etmesinin hemen ardından, 700/1300-1301’de Yenişehir’i “Saltanat makarrı” yapması ve 701/1302’de akrabâ ve nökerlerine ilk kez Askerî timârlar dağıtmasına kadar uzanan üç yıllık süreci şöyle özetler:

ولما انقرضت دولة السلاچقة عن الروم انف امراء التركمان من اطاعة امراء مغل فجتمعوا على عثمان الغازى وكان قد عظم شانه جدا وقلده الملك السلطان علاء الدين كما سبق آنفا فبايعوه بالسلطنة بوضع الركنه يديه على الأرض تورة اغوز خان واعطا السلطان كل واحد منهم قدها من اللبن الحامض فشربوه على طاعته فتم امر البيعة فى سنة ٦٩٩ او رأس السبعمائة وآندا الخطبة بالسمه فكانت قبل ذلك بعدة سنتين ولما بويع بالسلطنة اتخذ بلدة يكيشهر دار الملك لنفسه في سنة احدى سبعه مائة وقسم البلاد الفتوحة بين اولاده وامرائه ...

“Rūm Selçuḳluları Devleti inḳıraż bulunca Türkmen emīrleri Moġol ümerāsına iṭāʿatten yüz çevirip ʿOs̱mān Ġāzī’nin etrâfında toplandılar. Cidden o, büyük bir şān ve şöhrete ulaşmış; yukarıda geçtiği üzere Melik Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn de ona kılıç bağışlamıştı. Oġuz Ḫān töresi üzere her biri önünde yere doğru eğilip diz çökerek, Sulṭān’lığını tanıyıp ona bīʿat ettiler. Sulṭān ise onlardan her birine birer ḳadeh kımız sundu, iṭāʿat üzere onu içtiler. Böylece 699 yılında veyâ yedi yüzün başında bīʿat işi tamāma ermiş oldu. Bundan önce iki yıldan beri ḫuṭbe zâten onun adına okunuyordu. Salṭanat için bīʿat da alınca, yedi yüz bir yılında Yeñi-şehir’i kendisine Dārü’l-mülk edinerek, fetḥedilen beldeleri oğulları ve emirleri arasında taḳsim etti.”[17]

Kuruluş ve istiklâlin ortaya çıkış ve tamamlanışını, Mâhân’dan göçüp zamanla Batı Anadolu’nun farklı bölgelerine yerleşen Kayır Hân’lı emirlerin Sülemiş isyânını müteâkip, 699-700/1300-1301 aralığında Osman Gâzî’ye gelerek biat etmelerine odaklandıran[18] müellif, burada saltanat şartlarının 700/1300-1301’de Yenişehir’deki Saray’ın inşâsı ile tamamlandığını[19] ve 701/1302’de onun kumandanları ve aile efrâdına dağıttığı iktâ‘larla bürokratik açıdan tam bir ivme kazandığını Lütfi Paşa’dan daha net ve vurgulu bir biçimde ifâde etmiştir.

Gelibolulu Mustafâ ‘Âlî Künhü’l-Aḫbār’ında diğer müverrihlerden farklı olarak, Osman Gâzî’nin “ḫuṭbe”nin ardından tüm beylikler üzerine “bīʿat”inin tamamlandığı bu yıl içinde “Sikke” de bastırdığına ilişkin ayrıntı vermek üzere: “Nerre-şīrān-ı Meġāzī, Ebū’n-Naṣr ʿO­­mān-ı Ġāzī’nüñ Taḫt-ı Salṭanat’a Cülūs ve Mertebeʾ-i Taʿyīn-i Ḫutbe ve Sikkeʾ-i Bülend-Rütbe Mezāyāsıyle İştihār-ı Meʾyūsı Beyānında” açtığı önemli Bâb’da, Sultan Osman’ın “taḫta cülūslarında sinn-i şerīf’leri ḳırḳ üçde bulınup, reʾs-i sebʿa-mīʾede vāḳıʿ” olduğunu belirterek, onun 699/1300’de istiklâlini ilânı sırasında Söğüt’te bastırdığı ilk sikkeden sonra, Yenişehir tahtına oturduğu  سبع مائه “sebʿa-mīʾe”, yâni “yedi yüz” yılı başlarında da sikke bastırdığına açıkça işâret etmiştir[20]. Burada Osman Gâzî’nin 700’de “taḫta cülūs”u ile kastedilen, onun Yenişehir Sarayı’nı inşâ ettirip burada kalıcı bir şekilde “Sulṭān’lık” tahtına yerleşmesi ve Saltanat kurum ve şartlarını bütünüyle tamâma erdirmesidir ki; üzerinde durduğumuz üçüncü sikke de -‘Âlî’nin sarâhatle gösterdiği üzere- bu şartların tamamlanışının bir sonucu olarak, Osman’ın Saltanat kariyerinin zirveye ulaştığı 700/1300-1301 yılı civârında Yenişehir’de darp edilmiştir.

Osman Gâzî’nin bu üçüncü sikkesini darp ettirirken ön yüzünü kısmen değiştirmesine rağmen, arka yüzünde ilk ve ikinci sikkede de olduğu gibi: ضرب عثمان بن ارطغرل [ بن ] كندز الپى “Ḍarebe ʿO­­mān bin Erṭuġrul [bin] Gündüz Alpī” mizanpajını korumaya devâm etmiş olması; Türkmen beyleri arasında “Primus inter Pares = Benzerleri arasında birinci” olduğu bilinen Osman’ın[21], babası Ertuğrul Gâzî ve dedesi Kayır Hân-oğlu Gündüz Alp’in Oğuzlar üzerindeki umûmî liderliğini[22] onlara hatırlatma ve zihinlerinde canlı tutma amacına yöneliktir. Şu kadar var ki, bu sikkenin her iki yüzünün tasarımında da basım kalitesi yönünden köklü bir değişikliğe gidildiğine ve ikinci sikkedeki gibi önceki kalıbı tesviye etmek yerine, ana mizanpajın aynen korunarak eski kalıbın yeniden düzenlendiğine delil sayılabilecek belirgin işâretler[23]; geçen bir yıllık zaman zarfında saltanat kurumlarının gelişimine paralel olarak, Osman Gâzî’nin Yeni-şehir’de kurduğu ikinci darp-hânesinin de sikke darp tekniği konusunda öncekine nisbetle daha mükemmele doğru bir gelişme kaydettiğini gösterir. Dolayısıyla sikkedeki bu gibi ipuçlarından, Osman Gâzî’nin 699/1300 yılı sonunda Yenişehir’i taht-gâh edinmeye karar verip 700/1300-1301’de burada bir Saray inşâ ettirdiği sırada, Söğüt’tekinden daha mükemmel ve işlerlikli bir darphâne de kurdurup sikkelerini burada öncekinden daha nitelikli bir hâle getirdiği tespit edilebilir.

Osman Gâzî’nin Üçüncü Sikkesinin ön ve arka yüzleri:

ضرب

عثمان بن

ارطغرل [بن]

كندز الپي

عمر

سبـ؏ مايہ

لا اله الا الله

عثمان     محمد رسول الله     ابو بكر

۷   ايده الله

يكيشار    على         

Gerçekten de bir yıl önce basılan ilk sikkenin ön yüzünde: لا اله الا الله محمد رسول الله “Lā ilāhe illā’llāh, Muḥammedün Resūlu’llāh” Kelime-i Tevhîd metnini meydana getiren harfler ilkel bir yöntemle, aşırı derecede dağınık, çapaklı ve derin kırıklar içerecek şekilde darp edildiği[24] hâlde; aynı sikkenin 700/1300-1301’de yeniden tasarlanan bu ikinci versiyonunda târih ve darp yeri kısımları değiştirilirken, sikkenin hattındaki dağınık ve çapaklı kısımlar da giderilerek harfler daha belirgin bir hâle getirilmiş; ilk versiyonda zemini kaplayan çizikler, pürüzler ve kalıptan taşan noktalar büyük ölçüde temizlenerek, sikke çağdaş İlhanlı ve erken Orhan Gâzî sikkelerinin kalitesine yakın bir seviyeye yükseltilmiştir.

Makalenin devamı için lütfen linke gidiniz: https://www.bursasehrengiz.com/arastirma/osman-gazi-nin-yenisehir-de-bastirilan-ucuncu-sikkesi-2-848 

Dipnotları

[1] İbrahim Artuk, “Osmanlı Beyliği’nin Kurucusu Osman Gazi’ye Ait Sikke”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920): ‘Birinci Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi’ (11-13 Temmuz 1977) Tebliğleri / Papers Presented to the ‘First International Congress on the Social and Economic History of Turkey, ed.: O. Okyar - H. İnalcık, Hacettepe Üniversitesi, Ankara 1980, s. 27-33.

[2] İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü, İslâmî Sikkeler, DN. 1081.

[3] Halil İnalcık, Söyleşiler ve Konuşmalar, I, haz.: Birsen Çınar, İstanbul: Profil Yayıncılık, 2013, s. 142-143; a.mlf., Osmanlılar: Fütühat, İmparatorluk, Avrupa ile İlişkiler, Timaş Yayınları, İstanbul 2010, s. 95, vb.

[4] Hakan Yılmaz, “Osman Gâzî’nin Kayıp İkinci Sikkesi ve Osmanlı Kuruluş Tartışmalarına Etkisi”, Âb-ı Hayât’ı Aramak: Gönül Tekin’e Armağan, haz.: Ozan Kolbaş-Orçun Üçer, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2018, s. 763-788.

[5] Yılmaz, “Osman Gâzî’nin Kayıp İkinci Sikkesi…”, a.g.e., s. 777-778.

[6] Metin Erüreten, “Osmanlı Akçe ve Medini Darb Yerleri”, Türk Nümismatik Derneği/The Turkish Numismatic Society, Bülten no.: XLVI, İstanbul 2016, s. 19-26.

[7] Krş. Erüreten, a.g.m., s. 21.

[8] Katar, Doha Devlet Müzesi, E. nr.: 3.848.

[9] Rolf Ehlert, Umlaufgeld im Osmanischen Reich, Band I: von den Anfagen bis Selim I, Heidelberg 2014, p. VIII, 13-17. Bu katalog aracılığıyla, sikkenin renkli fotoğrafının Ehlert’ten temini konusunda değerli yardım ve katkılarını benden esirgemeyen İskender Targaç’a teşekkür ederim.

[10] Ehlert, a.g.e., I, p. 13.

[11] Ehlert, a.g.e., I, p. 15. Ehlert burada sikkeyi Şerafettin Erel’den satın alıp İsviçre’de muhâfaza eden koleksiyonerin ve bilâhare sattığı Katar’lı Şeyh’in isimlerinin sadece baş harflerini vermiştir ki; bu durum, ikinci sikkeye benzer şekilde üçüncü sikke sâhiplerinin de nâdir bir bulgu olduğu için ya da bilemediğimiz daha başka sebeplerle, tarihî açıdan büyük bir önemi hâiz olan bu materyali bilim dünyâsından saklamayı ya da kendilerinde bulunduğunu hiç kimseye duyurmamayı tercih ettiklerini gösterir.

[12] Yılmaz, “Osman Gâzî’nin Kayıp İkinci Sikkesi…”, a.g.e., s. 780-781.

[13] Sikkenin ön yüzünde ikinci sikkede yer alan “Kelime’-i Tevhîd” ve diğer ortak ifâdelerin bu kez daha temiz ve belirgin şekilde çıkarıldığı metnin üst kenarında, daha önce rakamla ٦٩٩ “699” târihinin bulunduğu kısma bu kez yazıyla سبـ عہ مايہ “Sebʿa-mīye” ibâresi; س “sin” harfi ve altında küçük noktasıyla ب “be” harfini müteâkip, ع “ʿayın”ın üstteki küçük yarım dâiresi -bâzı hat istiflerinde olduğu gibi- tam olarak gözükecek şekilde, altındaki diğer yarım dâirenin kuyruğu ise daha büyük olması lâzım gelirken yer darlığı nedeniyle ہ “he”yi anımsatacak biçimde, kısa ve kesik bir çıkıntı şeklinde tasarlanmıştır. مايہ “mīye” ibâresinin م “mim”e bitiştirilen ا “elif”i de yine aynı sebeple, dâiresel çerçevenin yuvarlak üst kenarını tâkiben oval yarım bir eğri şeklinde: ﻋﹳ “ʿayın”ın üst yuvarlağının arka kısmına doğru uzatılmış ve kalan ي “ye” harfi -belirsiz iki noktasıyla birlikte- bu ما “mim-elif” bileşkesinin hemen sol tarafına; ﹳ “he” harfi ise hilâli anımsatan bir kıvrım şeklinde “ye”nin uç kısmına konumlandırılmıştır.

[14] Firdevsî-i Rûmî, “ʿOs̱mān Tārīḫi” (Manzum Özet), Vilāyet-nāmeʾ-i Ḥacı Bektāş-ı Velī içinde, İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet Yz. nr.: K.5, vr. 163b, st. 5-7; Ankara Millî Ktp. Yz. nr.: A-7544, vr. 94a, st. 5-7. Yukarıdaki dizeler bu iki nâdir nüshanın edisyon kritiğini yansıtmaktadır.

[15] Lütfi Paşa, Kitābu Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Ktp. Şevket Rado, nr.: 248, vr. 13b, st. 16-17; vr. 14a, st. 1-4. Osman Gâzî’nin Yenişehir’i beyliğinin ilk “dārü’l-mülk”ü ve “taḫt-gāh”ı edindiği bu safha, Kemâl Paşa-zâde Tārīḫ’inin I. Defter’inde de benzer ifâdelerle şöyle tasvir edilmiştir: “Kendüye maḳām olmaġa Burūsa ile İznīḳ arasında bir şehr bünyād itdi, içinde ġāzīler ṭurmaġiçün evler yapdurı-virüp ol diyārı ābād itdi. Meẕkūr diyār-ı maḳām-ı maʿmūrı dārü’l-mülk [ü] taḫt-gāh idinüp ‘Yeñi-şehr’ diyü ad urdı.” Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., I. Defter, nşr.: Şerafettin Turan, Ankara: TTK Yayınları, 1970, s. 140.

[16] Rahmî Çelebi, Şehrēngīz-i Yeñi-şehr, Berlin Staatsbibliothek, MS Diez, nr.: A.O. 57, vr. 4b.

[17] Müneccim-başı Ahmed Dede, Cāmiʿu’d-Düvel, II, Nûruosmâniye Ktp., nr.: 3172, vr. 272b, st. 26-34; Ahmed Nedîm Tercemesi: Ṣaḥāʾifü’l-Aḫbār fī Veḳāyiʿü’l-Aʿṣār, III, Matba‘a’-i ‘Âmire, İstanbul 1285, s. 278. Müneccim-başı’nın Arapça kroniğinin 1142/1730’da Şâir Nedîm öncülüğünde tamamlanan Türkçe tercümesi, orijinal metninde sık sık yapılan atlamalar ve yanlış anlamlandırmalar nedeniyle kullanılacak durumda olmadığından, buraya aldığımız tüm metinleri müellifin kendi hattıyla yazdığı orijinal nüshadan aslına daha uygun şekilde yeniden tercüme etmeyi tercih ettik.

[18] Yukarıda aktardığımız parçada Müneccim-başı’nın: وآندا الخطبة بالسمه فكانت قبل ذلك بعدة سنتين “Bundan önce iki yıldan beri ḫuṭbe zâten onun adına okunuyordu.” şeklinde verdiği bilgi (Cāmiʿu’d-Düvel, II, vr. 272b, st. 31-32), Osman Gâzî’nin Oğuzlar arasında umûmî bî‘atin tamamlandığı 700/1300-1301 yılından önce, 698/1298’deki Sülemiş İsyânı’ndan beri Batı Anadolu’daki diğer beyliklerle birlikte artık müstakil hareket etmeye başladığına ilişkin tarihî gerçekliğe uygun önemli bir ipucu sunar.

[19] Hicrî 700 yılı mîlâdî 16 Eylül 1300 târihinde başlar, 5 Eylül 1301 târihinde sona erer. Buna göre Osman Gâzî’nin saltanat îlânının başlangıcı 1300 yılı yaz aylarına tekabül etmekte olup, rivâyetlerden anlaşıldığına göre bu süreç onun Yenişehir’de umum Türkmen beylerinin bî‘atlerini kabul ettiği ve kendisine bir saray inşâ ettirdiği hicrî 700 başı / mîlâdî 1300 yılı sonlarında nihâyete ermiştir. İşte yayınladığımız yeni sikke, Sultan Osman’ın saltanat şartlarını tamâma erdirdiği bu altı aylık zaman dilimi içinde, 700 hicrî yılına denk düşen son üç aylık zaman zarfında veyâ bunun hemen sonrasında, en geç 1301 mîlâdî yılı başlarında darp edilmiş olmalıdır.

[20] Gelibolulu Mustafâ ‘Âlî, Künhü’l-Aḫbār, Kayseri Râşid Efendi Ktp. nr.: 920, vr. 9b, st. 25-27, 31-32; Matbû nüsha, V, Takvîm-hâne’-i ‘Âmire, İstanbul 1277/1861, s. 25. Onun burada Osman Gâzî’den ابو النصر “Ebū’n-Naṣr” künyesiyle söz etmiş olması kayda değerdir. Sultan Osman’ın bu tarihten yirmi iki yıl sonra, 723/1323’te adına düzenlenen Asparuça Hâtûn Vakfiyesi’nde de aynı şekilde نصير الحق والملة والدين “Naṣīru’l-ḥaḳḳi ve’l-milleti ve’d-dīn” nisbesiyle anılmış olması (Bursa Şerʿiyye Sicilleri, Ankara Millî Ktp. nr.: 4121, vr. 82, st. 7-8), diğerleri gibi ‘Âlî’nin de bu bilgiyi doğrudan çağdaş bir kaynaktan aktardığına delâlet etmektedir.

[21] Georges Pachymérès, Relations Historiques, IV. Livres, X/25, édition, traduction Française et notes: par Albert Failler, Institut Français d’Etudes Byzantines, Paris 1999, p. 366-367.

[22] Osman Gâzî’nin sikkede kendisinden sonra babası Ertuğrul’la birlikte dedesi Gündüz Alp’in adını da her defasında titizlikle bastırmaya neden özen gösterdiği ve Müneccim-başı’nın “uçtaki tüm Oğuz emirlerinin Osman’a bî‘at ettiğini” belirtmekle neyi anlatmak istediği, ünlü Bizans’lı müverrih Laonikos Chalkokondyles’in Historia’sına çağdaş bir metinden eklediği şu satırlara ilginç nâdir bilgiler eşliğinde açıkça yansımıştır: “Türkler’in, yanlarında başkalarının küçümsendiği asil bir halk olan Oğuzlar'ın da dahil olduğu farklı kabile gruplarına ayrıldıklarını biliyorum. Nihâyetinde Oğuz’dan, Oğuz kabilesinin lideri olan ‘Duz-Alpes’ (Gündüz Alp) ortaya çıkmıştı. Bu şahsın erdeminden ötürü övgüye lâyık olduğu, çok adâletli olduğu ve Oğuzlar tarafından lider olarak seçildiği, onlar arasındaki her türlü hak ve adâletle ilgili durumu karâra bağladığı kaydedilir. …Ve derler ki; Oğuz, yiğit erin niteliğini ayırt ederdi, o günki emirleri olan Duz-Alpes’i kendilerine Hân olarak atadılar ve bundan sonra onlar, onun kendileri için en uygun gördüğü şekilde kendilerini yönetmesine imkân tanıdılar. Oğuz alpi [Alp Kayır]’ın oğlu olması bundan sonra onu Oğuz kabilesinin önderi olmaya muvaffak kıldı. …Oğuz alpi [Duz-Alpes’]in 22 yaşındaki oğlu Orthogules/Er-toğrul da yaptığı her işte güçlü ve dinamik bir kimseydi. Savaşanlarla savaşırken birçok yerde zafere ulaştı. …Onların târihlerinin nasıl başladığını ve bunun başka bir şekilde olup-olmadığını kolaylıkla söyleyemesem de, bu şeylerin başkaları tarafından yazılıp not edildiğini söyleyecek kadar ileri gidebilirim. …Oğuz kabilesinin Osmanlılar’ına gelince, onların şu anki iktidar konumlarına nasıl kavuştuklarını çok iyi anlıyorum. …Ertoğrul'un 26 yaşındaki oğlu Osman, bir lider olarak fazlaca başarılı değildi, ancak oldukça liberal bir eğilime sahipti. …Bir savaş meydana geldi ve yerel Yunanlılar yönlendirildi, bundan sonra o Yunanlılar’ın peşinden gitmeye başlayarak, kendisine büyük övgülerde bulunan Alâeddîn tarafından büyük bir saygınlık içinde tutuldu. Askerî bir komuta makâmına atandı ve önemli işler yaptı. Sultan Alâeddîn ölüp de emirleri kendi aralarında tartışmaya başladıklarında, onların Osman ile görüşmelere başladıkları söylenir. Nihâyet onlarla karşılıklı olarak askerî bir ittifak kurma konusunda ahidleşti ve birlikte ortaklaşa savaşa girişeceklerine dâir söz verdi. Muhtemelen olabildiğince çok bölgeye boyun eğdireceklerdi, ancak fethettikleri topraklar ortak anlaşmalarına göre kendi aralarında bölünecekti. Ve bu şekilde onlar hep birlikte harekete geçtiler, geniş bir bölgeye boyun eğdirdiler; büyük işler yaptılar ve çok mal biriktirdiler, böylece kısa bir süre içinde çok önemli bir alanı ele geçirdiler. Yedi lider vardı; bundan sonra bunların her biri kendi topraklarına, kendi güç bölgelerine çekildiler.” Laonikos Chalkokondyles, The Histories (Historia), Volume I/1, Translated by A. Kaldellis, Harvard University Press, Cambridge and London 2014, s. 15-21. Müverrihin bizzat o dönemde yazılıp not edildiğine tanıklık ettiği bu kayıtların ilk kısmı, Kayır Hân’dan mîras kalan “Büyük Oğuz önderliği”nin onlar arasında daha önce Duz-Alpes (Gündüz Alp) ve Ertuğrul dönemlerinde de mevcut olduğunu belgelemesi; son kısmı ise, Pachymeres’in Atmanes (Osman)’a hasrettiği “Primus inter Pares” vasfının da bu kadîm kavmî statüyü temsil ettiğine açıklık getirmesi bakımından kayda değerdir.

[23] Bu konuda değerli nümismat İskender Targaç da bizimle aynı fikirdedir.

[24] Krş. Yılmaz, “Osman Gâzî’nin Kayıp İkinci Sikkesi…”, a.g.e., s. 778-780.

Makalenin Devamı için lütfen tıklayın: https://www.bursasehrengiz.com/arastirma/osman-gazi-nin-yenisehir-de-bastirilan-ucuncu-sikkesi-2-848

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.