SON DAKİKA
Hava Durumu

İzinsiz Mezar Açtırtan Merak! Öldü mü, Öldürüldü mü?

Sultan Cem vakası Osmanlı tarihinde Yıldırım Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir kafese hapsedilmesinden sonra ikinci büyük hadisedir. Peki ağabeyi ile taht kavgasına tutuşup, sonrasında Rodos Şövalyelerinin tuzağına düşen Sultan Cem öldü mü, öldürüldü mü?

Haber Giriş Tarihi: 23.06.2023 12:50
Haber Güncellenme Tarihi: 23.06.2023 12:50
Kaynak: Kerim Bayramoğlu- Araştırmacı
https://www.bursasehrengiz.com/
İzinsiz Mezar  Açtırtan Merak! Öldü mü, Öldürüldü mü?

Bursa’da 1961 yılının en büyük olaylarından birisi de Muradiye Külliyesi’nde bulunan Fatih Sultan Mehmed’in Çiçek Hatun’dan olma en küçük oğlu ve II. Bayezıt’ın küçük kardeşi Sultan Cem’in izinsiz mezarının açılması hadisesi olmuştur. Olay yerel ve yaygın basında büyük ses getirmiş, dönemin gazetelerinde “Sultan Cem öldükten 466 yıl sonra da bir talihsizliğe uğramıştır” başlığı altında konu halka duyurulmuştur.

62 yıl önce Muradiye Külliyesi’nde yatan Fatih Sultan Mehmed’in talihsiz oğlu Sultan Cem’in mezarı neden açılmıştı?

Fatih Sultan Mehmed’in Şehzade Mustafa ve Şehzade Bâyezid’den sonra dünyaya gelen üçüncü ve en küçük oğlu olan Cem, 27 Safer 864 (23 Aralık 1459)’da Edirne Sarayı’nda dünyaya geldi. Annesi hakkında bazı kaynaklarda Sırp bir cariye, bazı kaynaklarda ise Türkmen bir beyin kızı olduğu bilgileri mevcut olan Çiçek Hatun’dur. İlk eğitimine; küçük yaşlarından itibaren Edirne Sarayı’nda özel dersler alarak başladı. Arapça ve Farsçanın yanı sıra annesi Çiçek Hatun’dan İtalyanca ve Rumca öğrendi. Dokuz yaşına geldiğinde Kastamonu Sancak Beyliği’ne (İsfendiyar tahtına) gönderildi. 1474’te Veliaht Şehzade Mustafa’nın ölümü üzerine, merhum ağabeyinin yerine “Karaman Tahtı” denilen Konya Valiliği’ne atandı. Fatih Sultan Mehmed son seferine çıkmak üzereyken, bir kuvvetle Suriye sınırına gönderildi. 3 Mayıs 1481’de Fatih Sultan Mehmed’in Gebze ovasında vefatının ardından, Şehzade Cem’in saltanat mücadelesi başlıyordu.

Cem Sultan Yazı yazarken

YENİŞEHİR’DEKİ TAHT SAVAŞI

Vezir-i Azam Karamanlı Mehmed Paşa, Cem’in tahta geçmesini istiyordu. Fakat Amasya’da bulunan Veliaht Şehzade Bayezid, İstanbul’a daha önce gelip tahta oturdu. İstanbul’da çıkan olaylarda Karamanlı Mehmed Paşa öldürüldü. Cem bir yandan imparatorlukta ve Konya’da yüksek şahsiyetiyle uyandırdığı iyi intibadan cesaret alarak, bir yandan da saltanat ihtirasına kapılarak ağabeyi Bâyezid ile mücadeleye karar verdi. Konya’dan Bursa üzerine yürüyen Şehzade Cem, 6 bin kişilik kuvveti dağıttıktan sonra Osmanlı Devleti’nin ilk başkentine girdi ve adına hutbe okutup sikke bastırarak hükümdarlığını ilân etti. Kardeşi Bayezid ise, İstanbul’a ulaşıp babasının tahtına oturdu. Lakin Cem’in Bursa’daki saltanatı 18 gün sürdü. Sultan Cem, Bursa’da bulunan büyük halası (Çelebi Sultan Mehmed’in kızı) Selçuk Hatun’u II. Bâyezid’e göndererek, Anadolu’nun kendisine verilmesi, Bâyezid’in ise Rumeli ile yetinmesi teklifinde bulundu. Fakat Osmanlı’nın parçalanması anlamına gelen bu teklifi, II. Bâyezid kabul etmedi ve Gedik Ahmet Paşa komutasındaki kuvvetleri Cem’in üzerine sürdü. İki kardeşin orduları 20 Haziran 1481’de Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin şehri olan Yenişehir’de savaşa tutuştu. Nihayetinde Cem’in ordusu ağır yenilgiye uğradı. Sultan Cem yaralı olarak, Eskişehir yoluyla Konya’ya kaçtı. Fakat ağabeyi II. Bâyezid’ın baskınla kendisini ele geçirmesi korkusu ile Konya’da ancak 3 gün kalabildi. Ailesi ve 40 kişilik maiyetiyle 28 Haziran’da Konya’dan ayrılarak Adana’ya geçti. Adana, o tarihlerde Memlûklere tabi Türkmen Ramazanoğulları Beyliği’nin merkeziydi. Sultan Cem burada, Mısır-Suriye Türk Memlûk İmparatoru Sultan Kayıtbay’dan siyasi mülteci olarak kabulünü rica etti. Ricası kabul edilince 25 Ağustos’ta hükümdarlara mahsus bir alayla Kahire’ye girdi.

BAYEZİD’İN KUDÜS TEKLİFİ

Sultan Cem ve kafilesi, uğradıkları her yerde şehrin ileri gelenleri ve halk tarafından büyük bir muhabbetle karşılandı. Annesi Çiçek Hatun ve eşi Gülşirin Hatun ile hacca gidip, ardından tekrar Kahire’ye döndü.

Sonrasında iletişime geçtiği Ankara sancak beyi Mehmed Bey’in teşvikleri neticesinde Anadolu’daki taraftarlarının desteğini alarak kardeşiyle yeni bir saltanat mücadelesi teşebbüsünde bulunduysa da başarılı olamadı. Kuşattığı Konya’yı almaya çalışırken ordusu geri püskürtüldü, taraftarları dağıtıldı. Konya’yı da Ankara’yı da alamayan Sultan Cem, 18 Haziran 1482’de Taşeli Yaylasından Akdeniz kıyılarına indi. Bu sırada II. Bâyezid’in gönderdiği elçiler, Sultan Cem’e “siyasetten el çeker Kudüs’te ailesi ve maiyetiyle birlikte oturmayı kabul ederse, şehzadeliğindeki bütün tahsisatının her yıl kendisine muntazaman ödeneceği teklifini” iletti. Sultan Cem, bu teklifi reddetti. Anadolu’da kalmasının mümkün olmadığını anlayınca otuz kadar adamıyla Rumeli tarafına geçmek maksadıyla Rodos Şövalyelerine iltica etti. Rodos’tan Rumeli’ne gidip oradaki akıncı beylerini kendi tarafına çekmek niyetindeydi. Lakin Rodos’ta Saint-Jean askeri-dini tarikatının hükmettiği bir devlet bulunuyordu. Bu tarikat devletinin başkanı Pierre ďAubusson, Sultan Cem’i değerli bir esir olarak bırakmadı. Bu olayı başta Papa olmak üzere, Avrupa’ya müjdeledi.

Cem Sultan'ın Avrupalılar tarafından yapılan resmi.

HATASINI SONRADAN ANLADI

Sultan Cem durumun vahametini anlayınca ağabeyi Bâyezid’a bir mektup yazarak yardım istedi. II. Bâyezid, Rodos Şövalyelerine bir sulh anlaşması yapılmasını teklif etti. Bunun yanında bütün Avrupa devletlerine Sultan Cem’in iade edilmesini bildiren mektuplar yazdıysa da Avrupalılar ellerine geçen bu kozdan vazgeçmek niyetinde değildi. Pierre ďAubusson, Sultan Cem’in Rodos’ta kalmasını uygun görmedi. Cem’in adada kalmasının Osmanlı’nın bir Rodos seferi düzenlemesine neden olacağından korkuyordu. Bunun üzerine 15 Ekim 1482’de Sultan Cem’i 300 asker muhafazasında Fransa’nın güneyindeki Villefranche‘ye gönderdi. Sultan Cem buradaki veba salgını nedeniyle Nice şehrine aktarıldı. Burada dört ay kaldıktan sonra Sultan Cem, bölgenin hükümdarı olan Savoie Dukasının merkezi Chambery’ye gönderildi. Bir süre sonra Genç Duka I. Charles’ın, Sultan Cem’i kurtaracağına dair söz verdiğini öğrenen şövalyeler, hemen hareke geçti ve O’nu başka bir bölgeye nakletme kararı aldı. Tam bu sırada Fransa Kralı’nın vefatı üzerine bu ülkede bir taht kavgası yaşanabileceği ihtimali üzerine şövalyeler, Sultan Cem’i önce Fransa’nın içlerindeki Rochechinard Şatosu’na ardından daha batıdaki Sassenge Şatosuna nakletti.

Bu şatolarda yaklaşık ikişer yıl kaldıktan sonra Bourganeuf kasabasındaki Lastice kulesine götürüldü. Temmuz 1484’te Boislamy isimli hisara nakledilse de güvenli olmadığı gerekçesiyle Sultan Cem’i daha emniyetli olan Tour de Zizim (Cem Kulesi) isimli yedi katlı, kalın duvarlı, on metre yükseklikte her tarafı gözetleme imkânına sahip tek kapılı bir zindan kule yapıldı. Özel olarak yapılan bu kuleden Sultan Cem’in firar etmemesi için her türlü tedbir alınmıştı. Sultan Cem Osmanlı devletine karşı bir tehdit olmasının yanında Avrupa devleri tarafından mutlak suretle elde olması gereken bir rehine olarak görülüyordu.

RODOS ŞÖVALYELERİNİN VELİ NİMETİ

Sultan Cem, Rodos Şövalyeleri için ise bir veli nimetti. Çünkü II. Bâyezid, kardeşinin muhafaza ve bakım ücreti olarak yılda 45 bin Venedik Dükası (altın) ödüyordu. Yeni Fransa kralı VIII. Charles, Papa ile yaptığı 5 Ekim 1488 antlaşması ile Sultan Cem’in Papa tarafından muhafazasını kabul etmişti. Sultan Cem’in esaretine son vermek isteyen samimi dostları da vardı. Onlardan biri de Savoie Dükası I. Charles idi. I. Charles’ın Sultan Cem’i kaçırmak için gönderdiği yirmi kadar silahlı adamı, Fransa hükümeti tarafından yakalanınca bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. Kaynaklarda yakın adamı olarak geçen Hüseyin Bey ve Celal Bey de Sultan Cem’i özgürlüğüne kavuşturmak için iki yıl boyunca mücadele verseler de başarılı olamadı. II. Bâyezid da kardeşinin sağ olarak kendisine verilmesi için çeşitli girişimlerde bulunuyor diğer taraftan gizlice gönderdiği adamları vasıtası ile Sultan Cem’in durumu hakkında bilgi alıyordu. Papa VIII. Innocente ve Napoli Kralı, Milan Dükası ve Floransa Cumhuriyeti gibi devletlerin dahil olduğu büyük bir haçlı seferi düzenlemek için Sultan Cem’den faydalanmak istiyorlardı.

Bu sırada Rodos şövalyelerinin reisi, Sultan Cem’in Roma’ya götürülmesi ve Papa’nın kontrolünde kalmasına karar verdi.13 Mart 1489’da Roma’nın tüm ileri gelenleri tarafından hükümdarlara yakışır bir törenle karşılandı. Papanın oğlunun da bulunduğu kortejle şehrin sokaklarından büyük bir coşku ile geçen Sultan Cem, Vatikan’da krallara mahsus bir daireye yerleştirildi. Papa tarafından resmi bir törenle kabul edildi. Papa ile defalarca görüşen Sultan Cem, Mısır’a gidip ailesine kavuşmak istediğini söylese de Papa onu Macaristan Kralına göndermeyi teklif etti. Macar kralı kendisinin Rumeli hududunda bulunmasını arzu ettiğini ve her şeyden evvel de Hıristiyanlığı kabul etmesini söyledi. Sultan Cem bu teklifi sert bir ifade ile reddetti. Ne Osmanlı padişahlığı ne de dünya saltanatı için dinini terk edeceğini kesin bir dille Papa’ya söyledi.

PAPA TEKRAR HAPSETTİ

II. Bâyezid kardeşinin Roma’ya getirildiğini öğrenince Papa ile aralarındaki dostluğu kuvvetlendirmeye çalıştı. 1490’da Roma’ya gönderilen Mustafa Ağa vasıtası ile Sultan Cem’in muhafazası için üç senelik tahsisatı birden gönderdi ve her sene için kırk bin altın verileceğini söyledi. 1492’de VIII. Innocente ölünce yerine Papa IV. Aleksandra Borjiya geçti. Sultan Cem’in Vatikan’dan alınarak başka bir şatoya nakledilmesine karar verildi. Sultan Cem bu değişiklikle daha rahat bir hayat yaşamaya başladı. Roma sokaklarında serbestçe geziyor, Vatikan’da verilen ziyafetlere katılıyordu. Hal böyle iken Aleksandra Borjiya, bir taraftan Cem’i böyle serbest yaşatırken diğer taraftan II. Bâyezid’a elçi yollayarak her sene verilecek tahsisatın devamı suretiyle zehirletilerek öldürülmesini teklif ediyordu. Bu teklifin yapıldığı dönemde Fransa Kralı VIII. Charles da Cem’i kendi ülkesine getirtmek istiyordu. Bunun üzerine papalık, başına bir iş gelmesinden çekinerek Sultan Cem’in tekrar hapsedilesinin daha uygun olacağını düşündü. Fransızların amacı Napoli krallığını elde ettikten sonra Sultan Cem’i yanlarına alarak Kudüs’e doğru bir haçlı seferi yapmaktı. Ordusuyla beraber Roma’ya giren Fransa kralı ile Papa arasında Cem’in Napoli’ye sevk edilmesi konusunda anlaşma sağlandı. Fakat yolda iken (16 Şubat 1495) Sultan Cem hastalandı ve hastalığı süratle ilerledi; yüzü gözü ve boynu şişti, ata binemez hale geldi ve seyahatine araba ve sedye ile devam etti. 22 Şubat 1495’te Fransa hükümdarı ordusuyla Napoli’ye girerken Sultan Cem son olarak zorlukla ata bindiyse de bundan sonra bir daha kalkmamak üzere yattı. İyi olamayacağını anlayınca yanındakilere ailesinin himaye edilmesini, ağabeyi II. Bâyezid’a da cesedinin Osmanlı topraklarına naklini vasiyet etti. Hastalığı sırasında sık sık ziyaretine gelen Fransa Kralı, O’na artık serbest olduğunu söylese de Sultan Cem’in özgürlüğü en çok iki gün sürüyordu. Sultan Cem, 25 Şubat 1495 Çarşamba günü sabaha karşı vefat ediyordu. Cenaze için gerekli dini vecibeler, Sultan Cem’in ilk günden beri yanında bulunan arkadaşları Celâl ve Sinan Bey’ler tarafından yapılıyor, kralın müsaadesi ile cesedi tahnit yapıldıktan sonra kendilerine teslim ediliyordu.

II. Bâyezid kardeşinin ölümünü duyunca Osmanlı ülkesinde Sultan Cem için gıyabi cenaze namazı kıldırılıyor, 3 gün yas ilan ediliyor ve yüz bin akçe sadaka dağıtılıyordu. Sultan Cem’in cenazesi uzun bir süre Napoli’de kaldıktan sonra II. Bâyezid’ın talebi üzerine 1499 yılı başlarında Napoli Kralı Frederik tarafından Osmanlı topraklarına gönderiliyordu. Sultan Cem’in cesedi, adına hutbe okutup tahta çıktığı Bursa’da, Muradiye’de Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Şehzade Mustafa’nın yanına defnediliyordu.

ÖLDÜ MÜ ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?

Sultan Cem’in ani ölümü gerek Osmanlı tarihçileri gerekse Avrupa tarihçileri tarafından her zaman gündemde tutuldu. Otuz altı yaşında hayata veda eden talihsiz Sultan Cem’in ölümü hastalıktan mı kaynaklıydı, yoksa bir suikasta kurban mı gitmişti?  Bu sorunların cevabını tarihçiler şöyle açıklık getiriyor.

Âşıkpaşazâde ile Hoca Sedettin Efendi, Papa tarafından gönderilen bir berberin zehirli ustura ile Cem’i tıraş ederek ölümüne sebep olduğu fikrindedirler. O devrin İtalyan ve Fransız Vak’a-Nüvisleri, Papa’nın Sultan Cem’i zehirledikten sonra Fransa Kralı’na verdiğini ifade ederler. Joseph von Hammer ise aynen şunları yazmaktadır:

 “İtalyanların rivayetine göre, Sultan Cem’in kullandığı şekere beyaz bir toz karıştırmakla tesmin olunmuştur. Borjia kardinalleri bu suretle yolcu ettiği gibi kendisini de o toz ile zehirlemiştir.”

Avrupa tarihçileri Sultan Cem’i öldürmekle papanın eline bir şey geçmeyeceğini öne sürerek Papa’yı savunurlar. Tarihçilerin genel kanaati ise Sultan Cem’in zehirlenip öldürüldüğü yönündedir. O dönemlerde tesirini epeyce zaman sonra ve yavaş yavaş gösteren bir zehrin olduğu biliniyordu.

SEBEBİ HEP SORGULANDI

1961 yılı başlarında Topkapı Sarayı Müze Müdürü Haluk Şehsuvaroğlu türbeler hakkında yerinde araştırma yapmak üzere Bursa’ya gelir. Dönemin Müze Müdürü Vahit Armağan, Haluk Şehsuvaroğlu’na bu gezilerde eşlik eder. Muradiye Külliyesindeki türbeleri beraber gezerler. Bu sıralarda Sultan Cem’in mezarında bir çökme yaşanır. Aynı gün çökmeyi tamir edecek usta türbeye gelir. Ertesi günü türbenin onarılması için anlaşma yapılır. O dönemlerde Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü olan Haluk Şehsuvaroğlu da onarılacak kısım söküldüğünde kabrin içi açılırsa Sultan Cem’in naaşı’nın tahnid edilip edilmediğini görmek için türbede kalmak istediğini söyler. Müze Müdürü tamir işlemleri yapılırken imkân olursa mezara bakılmasında bir sakınca görmez. Mezar açılır. Haluk Şehsuvaroğlu, Sultan Cem’in iskeletlerini görür. Bu olay kimse ile paylaşılmaz. Ta ki Bursalı Gazeteci Necati Akgün’ün Muradiye Külliyesinde bulunan Sultan Cem türbesine gitmesine kadar. 1994 yılında yayımladığı “Son 100 Yılın Bursa Olayları ve Anılarım” isimli kitabında ‘Sultan Cem’in Mezarı’ açılıyor başlığı altında şu şekilde anlatıyor gördüklerini:

1 Mart 1961 tarihli Yeni Ant Gazetesi

MEZARIN İZİNSİZ AÇILMASI

1961 yılının başlarındaki önemli olaylardan birisi de Fatih Sultan Mehmed’in küçük oğlu Sultan Cem’in Muradiye’ deki türbesindeki mezarının izinsiz açılmasıdır.

Şimdi pek hatırlamıyorum ama bir vesile ile Muradiye’deki Külliyeyi geziyordum. Sultan Cem’in türbesine girdim. Mezarının üstündeki mermerlerin bir yanında sanki yeni yapıştırılmış gibi çizgiler gördüm. Laf olsun diye, türbe görevlisine “Ne o Sultan Cem’in mermerleri mi değişti?” diye sordum. Görevli “Hayır değiştirilmedi mezar açıldı ve yeniden kapatıldı. Onun için bu çizgiler var” cevabı beni şaşırttı. Fakat, işin aslını öğrenmek için telaşa kapılmadan, görevliye “Kimler açtı, herhalde bir heyet geldi?” diye sordum. Görevli “Hayır beyim, heyet falan gelmedi, sadece Topkapı Müzesi Müdürü mü ne imiş, o geldi. Yanında da bizim müdür vardı, açtılar” dedi. Ben “Nasıl ve neden açtılar biliyor musun?” soruma görevli “Vallahi neden açtıklarını bilmiyorum. Fakat mermerleri kırarak açtılar. Olduğu gibi duran iskeletten ve topraktan birer parça aldılar. Resimler çektiler ve kapattılar” derken yanımıza gelen diğer bir görevli, arkadaşına “Ne anlatıyorsun, bu bey gazetecidir, başımız belaya girer” diye çıkıştı. Görevlide sustuğundan ağzından başka söz alamadım. Fakat ben alacağımı almıştım. Konuyu derinleştirdim ve Topkapı Müzesi Müdürü Tarihçi Haluk Şehsuvaroğlu, Bursa’ya gelerek “Sultan Cem’in mezarını açtırmış. Amacı da Fatih’in ölümünden sonra taht kavgası için ağabeyi II. Beyazıt ile Yenişehir yakınlarında yaptığı savaşı kaybettikten sonra, sığındığı Vatikanlılar tarafından 36 yaşında zehirlenerek öldürüldüğü iddiasının, doğru olup olmadığını belirlemekmiş.

Hürriyet Gazetesi’nde bu haberin çıkması yurt çapında büyük yankılar yarattı. Yetkili kişilerden ve mahkemeden karar almaksızın Sultan Cem’in mezarını açan Haluk Şehsuvaroğlu ve ona açması için göz yuman Bursa Müzesi yetkilileri hakkında Bakanlık ve savcılık takibata geçerek, kendilerini mahkemeye sevk etti. Sultan Cem’in açılan mezarında iskeletin olduğu gibi durduğu, fakat alınan topraklardan zehirlenip zehirlenmediğinin belirlenemediğini Şehsuvaroğlu açıkladı.”

UZUN BOYLU GENİŞ OMUZLU

1 Mart 1961 tarihli Yeni Ant Gazetesi’nde “Sultan Cem’in mezarı 466 yıl sonra açıldı” başlığı altında konu şöyle anlatılıyor:

Haluk Şehsuvaroğlu tarafından resimleri çekilen cesedin sırt üstü ve uzun boylu olduğu bildiriliyor.

Fatih Sultan Mehmet’in sevgili fakat talihsiz oğlu Sultan Cem öldükten 466 yıl sonra da uğramıştır. Son talihsizliği de Muradiye Külliyesinde bulunan mezarının bir meraklı tarafından usulsüz olarak açılması olmuştur. Yaptığımız tahkikata göre Sultan Cem’in mezarının açılması hususu şöyle olmuştur. Topkapı müzesi müdürü Haluk Şehsuvaroğlu yanına aldığı bazı adamları ve fotoğrafçısı ile şehrimize gelmiş ve Müze müdürüne giderek Sultan Cem’in 36 yaşında İtalya’da zehirlenip öldürüldükten sonra cesedinin mumyalanarak mı yoksa mumyalanmadan mı? getirilerek Muradiye’ye gömüldüğünü anlamak istediğini söylemiştir.

Müze müdürü de Vekâletin ve müzeler umum müdürlüğünün yazısı ve şifahi bir emri olmadığı halde mezarın açılmasına izin vermiştir. Ameleler çağrılmış lahdin üzerinde bulunan mermerler söküldükten sonra alt tarafta bulunan kısım kazılmak suretiyle ceset meydana çıkarılmıştır. Görenlerin anlattıklarına göre Sultan Cem mezarında konulduğu gibi sırt üstü durmaktadır. Oldukça uzun boylu ve geniş omuzlu olan cesedin kafa kısmındaki dişleri de tamamen durmakta imiş Cesedin birçok resimleri çekildikten sonra mezar tekrar kapatılmıştır.

Talihsiz Sultan Cem’in mezarının izinsiz açılması müze idaresince çok gizli tutulmaktadır. Dün bu hususu tetkik için Muradiye Külliyesine giden arkadaşımızla konuşan bekçi “Ben bir şey söylemem” demiş daha sonra da “Belki ben izindeyken açılmıştır” şeklinde konuşmuştur. Mezarın açıldığı bir sırada görenlerin başında Doktor Arif Sözen bulunmaktadır.

500 senelik bir mezarı açtıranlar hakkında alâkalıların takibata geçecekleri ümit edilmektedir. Mezarın açılması ve iskeletin resimlerinin çekildiği haberi şehirde büyük bir üzüntü ile karşılanmıştır. Halk “Talihsizlik 500 sene sonra da Cem’i mezarında buldu” demektedir.

Muradiye Külliyesi içinde yer alan Cem Sultan Türbesi.

 CEM’İN KABRİ NASIL AÇILDI?

Yıllar sonra dönemin tarih dergisi ‘Hayat Tarih Mecmuası’ muhabiri Adil Fahri Zeren, Sultan Cem’in mezarının açıldığı dönemde Bursa Müzesi Müdürlüğü görevinde bulunan emekli bürokrat Vahit Armağan’la 1975 yılında bir röportaj yapıyordu.

Emekli Müdür Vahit Armağan, Bursa Müzesi’nin tanzimi ve yeni yapılan arkeoloji müzesi hakkında konular konuşulurken konu Sultan Cem’in mezarının açılmasına geliyor ve muhabir sorusunu yöneltiyordu. “Merak ettiğim bir konu da Sultan Cem’in türbesinin nasıl açıldığı”ydı. Çünkü bu işi kendisi yürütmüştü. Şöyle anlattı:

“Çok yıl geçti aradan. Hatırladığıma göre bazı gazetelerde yazmıştı bu olayı. O tarihlerde rahmetli Haluk Şehsuvaroğlu, Bursa türbelerine ait bazı vesikaları yerinde incelemek üzere Bursa’ya gelmişti. Kendileri ile bazı anıtları dolaşırken, Sultan Cem’in yan yana yattığı Şehzade Mustafa’nın türbesine uğramıştık. O sıralarda Sultan Cem’in yattığı kabrin kenarında bir çöküntü hasıl olmuştu. Daha evvel bu çöküntünün onarılması için bir duvarcı ustası ile görüşmüştük. Bu çöküntüyü yerinde görmek üzere gelen duvarcı ustası ile türbenin önünde karşılaştık. Sonra da hep beraber türbenin içine girdik. Çöküntünün biran evvel onarılması için usta ile anlaştık. Adam ertesi günü işe başlamak üzere yanımızdan ayrıldı. Rahmetli Haluk Şehsuvaroğlu, yapılacak tamir sırasında türbede bulunmak arzusunu izhar etti ve şunları söyledi:

“Sultan Cem hakkında uzun zamandan beri bazı araştırmalar yapıyorum. Asırlar önce, tahnid edilerek İtalya’dan buraya gönderilen ceset şimdi acaba ne haldedir, bir fikir edinmek üzere görmek istiyorum.”

Ben de “onarılacak kısım söküldüğü zaman, şayet kabrin içi görünürse bakmanızda bir sakınca yoktur” dedim.

Ertesi günü usta geldi, çöküntü olan kısmı söküp açtı. Ben, Şehsuvaroğlu ve diğer arkadaşlar lahdin önünde bekliyorduk. Tahmin ettiğimiz gibi o kısım açılınca kabrin derinliği göründü...

Ben merakla sordum:

-Cem’in naaşını görebildiniz mi?

-Hayır, o anda bir şey göremedik

Kabrin aşağı kısmı karanlık olduğu için bir şey fark edilmiyordu. Sonradan bir ipe bağladığımız feneri aşağıya sarkıttık. O zaman dip kısmı iyice görebildik. Uzunca bir boya malik olduğu tahmin edilen rahmetli Sultan Cem’in kemikleri hiç dağılmamış, iskelet halinde upuzun duruyordu... Baş kısmına doğru dikkatlice bakınca ağzındaki 32 dişin de sapasağlam olarak durduğunu gördük. (Hayat Tarih Mecmuası Sayı:2 Şubat 1975 Röportaj: Adil Fahri Zeren)

                                                         

KAYNAKÇA:

*Hayat Tarih Mecmuası,2  Şubat 1975,Sayı:2,Röportaj: Adil Fahri Zeren

 “Sultan Cem’in Kabri Nasıl Açıldı?”

*Akgün Necati, Son 100 Yılın Bursa Olayları ve Anılarım, Mayıs 1994, s.127,128

*Yeni Ant Gazetesi,1 Mart 1961,Çarşamba

*Resimli Tarih Mecmuası, Sayı:49,Ocak 1954

*Osmanlı Tarihi II. Cilt, Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı -İstanbul’un Fethinden Kanuni Sultan Süleyman’ın Ölümüne Kadar, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara,1995

*Sultan Cem ve Dönemi(Sultan Cem ve Dönemi Sempozyumu)Editör: Bilal Kemikli-Olcay Kocatürk, Bursa Osmangazi Belediyesi Yayınları, Mart 2018

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.