SON DAKİKA
Hava Durumu

Çakıldan bir halıyla döşenmiş tarihi bahçe

Podima kelime anlamı olarak “yürüme yolu” anlamına geliyor. Çakıl mozaik zemin taşlarının tarihteki ilk örneği M.Ö. 9 yüzyıl da Erken Phyrig (Frig) dönemi Gordion'unda (Yassıhöyük) bulunmuştur. Günümüzdeki en güzel örneği ise adeta bir halıyı andıran tasarımıyla Hünkar Köşkü’nün bahçesindedir.

Haber Giriş Tarihi: 03.01.2024 17:07
Haber Güncellenme Tarihi: 03.01.2024 17:18
Kaynak: Sanat Tarihçisi Zehra Anbartepe
Çakıldan bir halıyla döşenmiş tarihi bahçe

HÜNKÂR KÖŞKÜ MÜZESİ, TARİHE ATILAN İLK ADIM…

Hünkâr Köşkü, Bursa’nın güneyinde, Yıldırım ilçesine bağlı Uludağ (Keşiş dağı) eteklerindeki, Mollaarap semtinin üst kesimlerinde şehre hâkim bir noktada yer alır. Yapı 1844 yılında 31. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecit  (Salt.1839-1861) adına dönemin Bursa Valisi Mehmet Salih tarafından “Av Köşkü” olarak yaptırılmıştır.

Hüsamettin Dergâhı yakınında ve Gökdere’nin doğusunda kalan köşkün, Ebu Şahme Şeyhi Hasib Efendi’nin bazı kaynaklarda da Şerif Efendi’nin bahçesinde 19 gün gibi kısa bir sürede acele inşa edildiği bilinmektedir. Ahşap sıvama yöntemiyle yaptırılan ve o dönemde “Kasr-ı Hümayun” adıyla bilinen köşkte, 29 Haziran-2 Temmuz 1844 tarihleri arasında Sultan Abdülmecit, 18 Nisan 1862 tarihinde Sultan Abdülaziz, 23 Ağustos 1909 tarihinde ise Sultan Mehmet Reşat konaklamışlardır.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ünde çeşitli tarihlerdeki Bursa ziyaretlerinde kaldığı köşkün, Bursa’da bilinen diğer bir adı da Atatürk Köşkü’dür. Atatürk’ün bu köşke geliş tarihleri, 1922, 1925, 1931 ve 1935 yıllarına rastlar. Ayrıca, 1925 yılındaki Bursa gezisi esnasında, köşkün hemen yakınlarında oturan Sabiha Gökçen ile köşkün bahçesinde tanışan Atatürk, henüz 12 yaşında olan Gökçen’in anne ve babasının vefat ettiğini öğrendikten sonra kendisini manevi kızı olarak burada tanıyıp yanına aldığı bilinmektedir.

Hünkâr Köşkü 1995-2003 yılları arasında Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin restorasyon çalışmalarının ardından 29 Mayıs 2003 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır.

 

DERİN MAZİSİYLE “PODİMA NEDİR?”

Podima kelime anlamı olarak “yürüme yolu” anlamına geliyor. Çakıl mozaik zemin taşlarının tarihteki ilk örneği M.Ö. 9 yüzyıl da Erken Phyrig (Frig) dönemi Gordion'unda (Yassıhöyük), büyük bir resmi bina ya da megaronun içerisinde bulunmuştur. Renkli çakıl taşlarının kullanıldığı zeminin, geometrik desenlerle kaplandığı görülüyor. Daha sonra sırasıyla Assos, Teos, Erythrai, Tarsus ve Bergama'da izine rastlanan çakıl mozaik döşemenin birçok farklı ismi de var. Bu isimlerden ilk akla gelenler, Rodos bezemesi, karfato, çivileme ve Ege adalarında kullanılan adıyla timsah sırtı (krokalia) sayılabilir.

Rodos’a dair bir yaşanmışlık “Podimacı Kadınlar”: Bir zamanlar Rodos'un kenar mahallelerinde oturan fakir Rumların, bilhassa işi olmayanlar ile çeyiz parası (drahmi) biriktiren genç kızların, kendilerine özgü bir geçim kaynağı olduğu ifade ediliyor. Şöyle ki, lodos zamanı geldiğinde deniz kenarına inerler, dalgaların dinmesini beklerlermiş. Nihayet deniz yatışınca, lodosun etkisiyle dalgaların kumsala taşıdığı çakıl taşlarını toplarlar, bilhassa siyah ve beyaz renkte, eş büyüklükte ve biçimli olan çakıl taşlarını seçerlermiş.

Sürekli podima taşına ihtiyaç duyulmasından anlaşılan o ki, Rodos'ta podima zengin konaklarından başka orta halli herkesin bahçesinde, evinin holünde olan bir peyzaj süslemesiymiş.

PODİMA USTASI BULMAK ÇOK ZORMUŞ!

Peyzaj mimarisinde, siyah-beyaz çakıl taşlarıyla yapılan süsleme sanatının, nakışa, resme ve hele uygulamalı geometriye dayandığı için ustası da öyle kolay bulunmuyormuş. Çakılın altına dökülecek olan harcın karışımını hazırlamak da ayrı bir hünermiş ancak esas olan zeminin pekliğini ve sağlamlığının devamlılığını sağlamak için yeterli bir mimarlık bilgisi gerekliymiş.

Döşenmiş olan bu podima taşlarının, zamanla aşınıp düz bir satıh haline gelinceye kadar yerlerinden oynayıp bozulmaması ustalığın en önemli göstergesi kabul edilirmiş. Bir diğer dikkat edilecek hususta, çakılların arasında asla ot yetişmemesiymiş. Çünkü bunların kökleri zamanla güçlenerek çakılları yerlerinden oynatabilirmiş. Bunu da, formülü kendilerinde saklı olan bir zırnık zehrini harca katarak hallederlermiş o dönemde ki maharetli ustalar…

Ustalardan Tılsımlı Olduğuna İnanılan Desenler İstenirmiş… Ustalar, gösterilen yerin genişlik ve kabiliyetiyle orantılı nakışları genellikle kendileri tayin ederlermiş. Ancak müşteriler tarafından konusunu mitolojiden, dini masallardan alan tılsımlı desenler çok istenirmiş. Fakat bu tarz desenlerde çok daha küçük çakıl taşı kullanmak mecburiyeti olduğundan daha pahalıya mal olmaktaymış.

Yazının devamı P. Şehrengiz Dergisi Kasım Aralık 2023 (144) sayısında...

Kaynak: Sanat Tarihçisi Zehra Anbartepe

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.