SON DAKİKA
Hava Durumu

BURSA’YA KURBAN OLMAK İSTEYEN BİR ANADOLU ERENİ: ALİ KOÇ BABA

Niğbolu Savaşı’ndaki zaferle; dönemin Hristiyan Avrupa ordularının temelini oluşturan dinî-askerî tip şövalyelik kurumunun çözülmesini sağlayan Türkmen baba ve dedelerinin iz bırakan alperenlerinden Ali Koç Baba ve hikayesini İbrahim Öge kaleme aldı.

Haber Giriş Tarihi: 14.09.2022 17:10
Haber Güncellenme Tarihi: 14.09.2022 17:10
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursasehrengiz.com/
BURSA’YA KURBAN OLMAK İSTEYEN BİR ANADOLU ERENİ:  ALİ KOÇ BABA

Sanıyorum geçen yıldı. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaşi Veli Araştırma Merkezi’nin yayını olan Hacı Bektaşi Veli Araştırma Dergisi'nin Güz/2004 Dönemi 31. sayısında; “Ali Koç Baba veya Ali Koç Baba Ocaklılar” başlığıyla neşredilen makaleler dikkatimi çekmişti.

Hala yayında olan hatta internetten pdf belge şeklindeki dijital haline de ulaşabileceğiniz derginin zikrettiğim sayısında yer verilen; Alemdar Yalçın-Hacı Yılmaz imzalı "Balkanlarda Bir Bektaşi Süreği: Ali Koç Babalılar”, Refik Engin'in “Bir Madalyon Bir Tarih, Ali Koç Baba ve Yaşayan Erkanı”, Coşkun Kökel'in “Büyükyayla, Salihler ve Aydınlar Köyleri Ali Koç Baba Ocaklıları”, Hamza Aksüt'ün “Ali Seydî ve Seyit Ali Ocakları” ile çevirisini Bilge Uluğların yaptığı Bojdar Alexsiyev’e ait “Ali Koç Baba Hakkında İki İzlenim” başlıklı çalışmalarını keyifle okumuştum. Hele Refik Engin makalesinde yer verdiği bir menkıbe konuya ilgilimi daha da derinleştirmişti. Çünkü bu makalede şöyle bir cümle geçiyordu:

"Bursa 1388 yılında fethedildiği zaman, Hakk'a şükür ifadesi için koç kesmek isteniyor. O an Ali Koç Baba, elinde olmayarak: 'Beni kurban edin, ben kurban olayım” demiş. Orada bulunan bir yetkili kişi, 'Ali Koç sen bize daha lazımsın" deyip, onun bu gönüllü kişiliğini güzel sözle almış. Bu, Koç lakabı Ali Baba'ya oradan kalmış…”

İlerleyen bölümde yer verileceği üzere Engin’in kaynak kişisini de belirterek aktardığı menkıbede; Bursa’nın 1326 olan fetih tarihi, 1388 olarak ifade edilmiş de olsa sonuçta bugünün gözü dönmüş rantiyecilerinin aklına bile getirmediği, tanımadığı, bilmediği bir Anadolu ereninin şu toprakların asırlar öncesinden kıymetini bilip de kurban olmak istemesi ve “Koç” lakabını alması oldukça kıymetliydi. Haliyle “Kimdi bu Ali Koç Baba?” dedik ve konuyu Şehrengiz sayfalarına taşıma kararı aldık. Araştırmacı Yazar Refik Engin’in anlatımıyla; Ali Koç Baba 14. yüzyılda yaşamış bir Alp-Eren… Seyit Ali Sultan’ın oğlu ve Bulgaristan’da Nikopol yani Niğbolu yakınlarında bugün hala ayakta ve adıyla anılan bir tekkesi mevcut. Üstelik Ali Koç Baba Tekkesi hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar tarafından kutsal kabul ediliyor, yılın belli dönemlerinde adeta ziyaretçi akınına uğruyor. Hristiyanlar bu tekkede Bulgar Çarı İvan Şişman’ın, Müslümanlar ise Ali Koç Baba’nın mezarının bulunduğuna inanıyor.

PEYGAMBERİN EMRİYLE!

Peki Seyit Ali Sultan kim idi? TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 Baskısı 37. cilt, 48-50 numaralı sayfalarında Haşim Şahin'in kaleme aldığı bölümde Seyit Ali Sultan hakkında şu bilgiler aktarılıyor:

“Kızıl Deli adıyla da bilinir. Hayatına dair bilgilerin temel kaynağı olan Velâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan’da, Horasan civarında yaşamakta iken bir gece rüyasında gördüğü Hz. Peygamber’in emriyle Balkan fetihlerinde Yıldırım Bayezid’e yardım etmek için yanında kırk arkadaşıyla birlikte yola çıkışından söz edilmektedir. Hacı Bektâş-ı Velî Âsitanesi şeyhi Çelebi Cemâleddin Efendi Müdâfaa’sında babasının Hacı Bektâş-ı Velî, annesinin Kadıncık Ana olduğunu kaydeder (Birdoğan, Çelebi Cemâleddin, s. 40). Ancak Hacı Bektâş-ı Velî’nin hiç evlenmediği pek çok tarihçi tarafından kabul edilen bir gerçektir. Bedri Noyan ise Ahmed Hamdi Zaza Paşa’nın Mısır’da basılmış Arapça kitabında yer alan bazı ifadelerden hareketle onun Horasan erlerinden Seyyid Hüseyin Ata’nın oğlu olduğunu söyler. Ancak Seyyid Ali Sultan’dan bahseden belgelerde ve Velâyetnâme nüshalarında bu konuda bilgi bulunmamaktadır.

Velâyetnâme’nin Kahire nüshası dışındaki nüshalarında Seyyid Ali Sultan’ın Yıldırım Bayezid döneminde yaşadığı ifade edilmekte, Kahire nüshasında ise Yıldırım Bayezid’in yerini Orhan Gazi almaktadır. Eserdeki olaylar dikkate alındığında onun Orhan Gazi, I. Murad ve Yıldırım Bayezid devirlerini idrak ettiği söylenebilir. Velâyetnâme’ye göre Seyyid Ali Sultan ve arkadaşları Horasan’dan yola çıkarak önce Hacı Bektâş-ı Velî’nin dergâhına uğramış, burada bir süre onunla görüştükten sonra Hacı Bektâş-ı Velî’nin emriyle Seyyid Ali Sultan başlarında olduğu halde Osmanlı topraklarına gelmişlerdir (s. 4-6). Seyyid Ali Sultan ve arkadaşlarının Hacı Bektâş-ı Velî ile görüşmeleri kronolojik olarak mümkün değildir. Velâyetnâme’de böyle bir rivayetin yer almasını onun sonraki dönemde Bektaşîlik içindeki konumuyla ilişkilendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

BALKAN FÜTÜHATI

Abdal Mûsâ Velâyetnâmesi’ndeki bazı ifadelerden (s. 147), Abdal Mûsâ ile Seyyid Ali Sultan’ın Hacı Bektâş-ı Velî ocağında iken birbirlerini tanıdıkları, Seyyid Ali Sultan’ın Abdal Mûsâ’nın müridi olduğu ve onun emriyle Gazi Umur Bey ile birlikte Balkan fetihlerine katıldığı anlaşılmaktadır. Bu bilgiler doğru kabul edilecek olursa Seyyid Ali Sultan’ın Abdal Mûsâ ile beraber Osmanlı topraklarına Bursa’nın fethinden önce geldiği ileri sürülebilir…

Seyyid Ali Sultan, Osmanlı ülkesine geldikten sonra Orhan Gazi’nin Balkanlar’daki fetih programını belirlemek amacıyla yaptığı toplantıda hazır bulunmuş, ardından Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın yanında fetihlere katılmıştır. Velâyetnâme’de Seyyid Ali Sultan ve arkadaşlarının Lapseki-Çardak üzerinden Rumeli tarafına gemiyle geçişlerine dair ilginç bir menkıbe yer alır (s. 10). Onun Gelibolu ve Bolayır’ın fethine iştirak etmesinin ardından I. Murad döneminde Gazi Evrenos tarafından kumanda edildiği bilinen ve Keşan, İpsala, Dimetoka üzerinden Edirne’ye ulaşan ikinci kolda faaliyet gösterdiği, bilhassa bu güzergâhta yürütülen fetihlerde aktif rol üstlendiği anlaşılmaktadır.

Seyyid Ali Sultan ve arkadaşları Balkanlar’da Gelibolu, Bolayır, Kavak, Varmacin, Mürted Kalesi, İpsala, Fere, Dimetoka, Edirne, Şumnu, Rusçuk, Silistre, Yanbolu’nun fethine katılmış ve fetihlerde büyük pay sahibi olmuşlardır (Velâyetnâme, s. 25-29). Seyyid Ali Sultan uzun süre Balkan coğrafyasında fetihler yaptıktan sonra gaziler ordusunun başına Gazi Evrenos’u tayin etmiş (a.g.e., s. 31), ardından Dimetoka yakınlarına Kızıl Deli isimli çayın kenarındaki bir derbendin yanına yerleşerek bir tekke kurmuştur.

MUSA ÇELEBİ BERATI

Yıldırım Bayezid, fetihlerde büyük yardımını gördüğü Seyyid Ali Sultan’ın tekkesine gelir olarak 804 (1402) yılında Darıbükü, Büyükviran ve Tıfulluviranı adlarında üç köyü temlik etmiştir (BA, Ali Emîrî [Mûsâ Çelebi Evrakı], nr. 1). Bir süre sonra evlâtlık vakıf haline getirilecek olan bu bölgenin beratları Mûsâ Çelebi tarafından yenilenmiştir.

Seyyid Ali Sultan’ın hayatının bundan sonraki dönemi hakkında bilgi bulunmamaktadır. Mûsâ Çelebi tarafından beratın bizzat kendisine verildiğinin ifade edildiği belgeden 1412’de hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Türbesi Dimetoka’da Darıbükü’ndedir. Sonraki dönemlerde oldukça faal olan tekke aynı zamanda bir derbend vazifesi görmekteydi…

Malatya’nın Şeyh Hasanlı köyünde Seyyid Ali’ye izâfe edilen bir ocağın mevcudiyeti ve İskilip, Samsun, Kırıkkale, Malatya, Maraş, Adana yöresinde bu ocağın mensuplarının bulunması, onun sadece Balkanlar’da değil Anadolu’da da saygı duyulan bir şahsiyet olduğunu göstermektedir.”

İşte Ali Koç Baba, Anadolu’da bugün bile saygı duyulan böylesi bir önemli şahsiyetin oğluydu. Yukarda da değinildiği üzere kimi kaynaklara göre Hacı Bektaş-i Veli, kimi kaynaklara göre de Seyyid Hüseyin Ata’nın torunu olan Ali Koç Baba’nın da birçok yazılı belgede değinildiği üzere babası Seyit Ali Sultan’la birlikte Rumeli’ye geçtiği biliniyor. Nihayetinde Ali Koç Baba gibi daha nice isimler, Balkanlardaki girişilen fütuhat hareketinin temelini oluşturuyordu.

TÜRKMEN BABA VE DEDELERİ

Konuyla ilgili Coşkun Kökel'in “Büyükyayla, Salihler ve Aydınlar Köyleri Ali Koç Baba Ocaklıları” başlıklı makalesinden bir bölüme tam da burada yer vermemiz gerekiyor. Şöyle diyor Kökel:

“Rumeli'de, Balkanlarda ilk prototipini Sarı Saltık'ın şahsında ifade eden Türkmen baba ve dede kimliği daha sonra Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli), Otman Baba, Akyazılı Sultan, Demir Baba, Gül Baba gibi yüzlerce Türkmen dervişi tarafından temsil edilecektir. Rumeli'de, Balkanlar'da Türkmen baba ve dedelerinin etkinliklerini, Sarı Saltık'ın etkinliklerini anlatan Saltukname'den, Seyyid Ali Sultan, Otman Baba, Demir Baba'nın adlarıyla anılan vilâyetnamelerinden analiz etmek mümkündür. Bu bağlamda Rumeli'de, Balkanlar'da etkinlik gösteren Türkmen baba ve dedelerinden biri de Ali Koç Baba'dır. Ali Koç Baba'nın adı özellikle Niğbolu Savaşı ve Niğbolu yöresinin fethiyle birlikte anılır.

Niğbolu Savaşı, genel Türk tarihi, Osmanlı tarihi ve Avrupa tarihi açısından bir askerî realitedir. (Uzman tarihçi) Zuhuri Danışman, 1396 yılında gerçekleşen Niğbolu Savaşı'nın analizini şu şekilde yapmaktadır:

"Niğbolu muharebesi, Osmanlı tarihinin olduğu kadar Avrupa tarihinin de en mühim safhalarından birisini teşkil eder. Niğbolu'da büyük bir hezimetle neticelenen ehlisalip, sade buna iştirak eden milletlerin ve tarihi şahsiyetlerin ehemmiyetleri dolayısıyla değil, belki ve daha ziyade orta zaman Avrupası'nın en bariz karakterini teşkil eden şövalyeliğin en son ve beynelmilel teşebbüsü olması itibariyle de şayanı dikkattir. Binaenaleyh orta zamanın sonlarına doğru, bu devrin de kapanmak üzere olduğunu belirten tarihi bir vakıadır.'

ŞÖVALYELİK-ALP-ERENLİK

(Merhum) Tarihçi Danışman'ın Niğbolu Zaferi'nin kritiğini yaparken ön plâna çıkardığı Avrupa şövalyeliği ile ilgili değerlendirme önem taşımaktadır. Ortaçağ Avrupa toplumunda toplumsal hayatta sınıfsal bir soyluluğu tanımlayan şövalyelik aynı zamanda askerî bir unvan olarak Hristiyan teolojisiyle ilişik dinsel bir kavramdır. Şövalyelik, Ortaçağ Avrupa'sında şu şekilde tanımlanmaktadır:

"Soylular sınıfına özgü ve üyeleri dinsel olarak kutsanan feodal askeri kurum" (Büyük Larousse, 1986: 1104).

Şövalye dinî-askerî tipi, Niğbolu Savaşı'nda Hristiyan Avrupa ordusunun temel birimini oluştururken karşıtını Osmanlı ordusunda dinsel-askerî tip olarak Türkmen baba ve dedelerinde bulur. Niğbolu Savaşı'nın neticesinin Avrupa aleyhine sonuçlanması bir yerde Avrupa şövalyelik kurumunun çözülmesini, alp-eren, gazi-eren gibi unvanlarla anılan Türkmen baba ve dedelerinin yükselişini ve başarısını ifade eder. 14. yüzyılda Türkmen baba ve dedelerinin karizmatik bir kimlik kazanmalarını Fuad Köprülü şu şekilde tartışır:

"Bazı tarihî membalarda Horasan erenleri namıyla da zikredilen bu zümrenin, bilhassa XIV. asırda mühim bir dinî-içtimaî rol oynadığı, Osmanlı Devleti'nin bu asrına ait bütün membalarda Abdal veya Baba lakabını taşıyan ve ilk Osmanlı hükümdarıyla beraber harplere iştirak eden tahta kılıçlı, cezbeli birtakım dervişlerden bahsetmesiyle de anlaşılır.”

Ali Koç Baba da bir Türkmen dervişi olarak işte Niğbolu Savaş’ında bünyesinde görev almış bir Türkmen dedesidir. Popüler tarih geleneğimizin bilinen ismi Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde Niğbolu Kalesi ve Ali Koç Baba Ziyareti ile ilgili şu bilgileri vermektedir:

ÇAR İVAN ŞİŞMAN

"Niğbolu, Tuna kıyısında göğe baş çekmiş çakmak taşlı bir kızıl kaya üzerine kurulmuştur. Dörtgen biçiminde sağlam bir kaledir. Genişliği çepeçevre dört bin adımdır. Tuna'ya yönelik yanı gayet yalçın kayalar olmakla o yanda duvar yoktur. Evlerin pencereleri Tuna Irmağı'na açılmıştır... Kıble tarafından şehre bakan bağlar arasında Ali Koç Baba ziyareti vardır.

Ali Koç Baba, Alevi-Bektaşi geleneğinde bugün Alevi dede ocakları içinde adıyla anılan ocağın piridir. Ali Koç Baba Ocağı, tarihsel süreçte özellikle Bulgaristan coğrafyasında temel bulmuş bir Alevi ocağıdır. Ali Koç Baba ocaklıları 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren (93 Harbi ile birlikte) oluşan siyasal ortam neticesinde yoğunluklu olarak başta Doğu Trakya olmak üzere Anadolu topraklarına göç etmişlerdir”

Köken’in aktardığı bilgilere ilave olarak hem menkıbelerden hem de bazı kaynaklardaki bilgi kırıntılarından hareketle Ali Koç Baba, 1396 tarihindeki Niğbolu Savaşı’nda kalenin fethinde önemli bir rol oynayan alperen kimliğiyle öne çıkıyor. Ölene kadar Niğbolu Kalesi’nin komutanlığını yapan Ali Koç Baba’nın türbesi ise aynı kalenin kıble yönüne bakan kapısında bulunuyor.

TÜRBEDE KİM YATIYOR?

Yazının girişinde de değinmiştik. Ali Koç Baba Tekkesi, Müslümanlar gibi Hristiyanlar tarafından da saygıyla ziyaret ediliyor. En ilginci ise Müslümanların Ali Koç Baba Tekkesini Hıristiyanların “Tanrı Mezarı” olarak anması…

Konunun bölümüyle ilgili Refik Engin, makalesinde şu bilgileri aktarıyor:

“Tekkeyi ziyaret etmenin birçok derde deva olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Tekkenin tamirinden sonra mezara şu kayıt düşülmüştür:

‘Ali Resul Hacı Bektaş Torunu Rumeli Fatihi Seyit Ali Oğlu Ali Koç Baba Paşa Ruhuna Fatiha 25.09. 1396’

Bu tarih Niğbolu Savaşı’na yakın bir tarih olarak görünmektedir. Mezar üzerindeki ay ve gün ise onun soyundan gelen Hamza Koçerdin tarafından belirlenmiş ancak belgelenmemiş bir tarihtir. Georgi Neşev'in Pro-Anti Gazetesi’nde yayımladığı makalede yer alan bilgilere göre, Çar Şişman'ın mezarı olduğu iddia edilen mezarın Ali Koçlular tarafından Ali Koç Baba olarak gösterilmesi, bize 1930'lu yıllarda bazı Bulgar yazarların Hasan Demir Baba'nın aslında Omurtag Han'a ait olduğunu söylemeleri ile örtüşmüştür.

Bilindiği gibi Hasan Demir Baba Tekkesinde bulunan mezar, açılmış ve içinden çıkan kemiklerin 400 yıl kadar eskiye gittiği anlaşılmıştır. Bu durum Hasan Demir Baba'nın yaşadığı tarihle örtüşmektedir. Bu gelişmeler üzerine, Ali Koçlularla ilgili elimizde bulunan bilgilerin yayımlanmasının bir gereklilik olduğunu düşündüm. Ali Koçlularla ilgili olarak yıllardır yaptığım derleme çalışmalarında Bulgaristan'dan göç eden ve halen Anadolu ve Trakya' da birçok bölgede yaşayan Ali Koçluların sözlü geleneklerinde bulunan bilgileri topladım. Ayrıca ailenin elinde bulunan belgeleri bir araya getirdim…

ŞİŞMAN’A AİT MADALYON

Bilindiği gibi Bulgaristan'dan Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra dalgalar halinde göçler olmuş, bu göçler sırasında değişik tarihlerde Bulgaristan'da Ali

Koçlular ve Ali Koç Baba'nın soyundan gelen aileler, Türkiye'ye göç etmişlerdir.

Geride kalanlar ise Bulgaristan'da geleneklerini büyük bir çaba ile halen sürdürmeye çalışmaktadırlar. Ali Koçlular içinde, aileye ait bilgi ve belgelerin canlı olarak yaşadığı kişi İbrahim Ercan'dır.

İbrahim Ercan, Ali Koçluların Türkiye' de uzun yıllar temsilcisi olan Hamza Koçerdin'in damadıdır. İbrahim Ercan bize kayınpederinden kalan emanetleri de gösterdi. Bu emanetler halen Hamza Koçerdin'in küçük kızı Fatma Koçerdin’de bulunmaktadır. Bunlar, Ali Koç Baba'ya ait olduğu söylenilen taç, mızrak ucu, yüzük, tennure ve ayakkabıdan ibarettir…

Çar Şişman ile Ali Koç Baba arasındaki ilişkiyi araştırırken aynı aileden Hamza Koçerdin'in yeğeni fotoğrafçı Mustafa Marangoz'un elinde bulunan bir madalyona ulaştık. Bu madalyon Ali Koç Baba ile bir ilişkisi olmayan Veli Küçük tarafından Mustafa Marangoz'a ulaştırılmıştır. Bu madalyonun üzerinde bulunan yazı, Çar Şişman'ın ölümü ve gömüldüğü yerle ilgili olarak bize ayrıntılı bir bilgi vermektedir. Bu yazının orijinali ve çevirisini sizlere sunuyoruz:

T.C. Muratlı Noterliğinin Verdiği Belge:

"İşbu tercüme işlemi 32 mm çapında, 1,8 mm kalınlığında 14,28 gr. ağırlığında bakır madeninden yapılma, arka yüzündeki Bulgarca yazının gerçek ebadından büyütülmüş renkli fotokopisinden tercüme edilmiştir.

Tercüme:

Samakov'dan Rilsi Manastırı’na kadar dağlık bölgeden mesafe 10 saattir. Dıbnıtsa'dan Samakov'a ise 16 saattir. Samakov'dan çıktığında İskir Deresi boyunca gittiğinde şehre yarım saat uzağında Saravi Kladentsi (Mısır sulama kuyuları) yanı bulunmakta ve bu yerde Bulgar padişahı İvan Şişman öldürülmüş olup buraya yakın yüksek bir yerde mezarı bulunmaktadır.

İş bu Bulgarcadan tercüme işlemi dairemiz yeminli tercümanı Ehliman oğlu

Mustafa Kılalı tarafından aslına uygun olarak tercüme edildiğini onaylarım.

08.09.2003."

Hamza Koçerdin Baba'nın Ali Koç Baba ile ilgili olarak şahsıma anlattığı ve elimizde bant kaydı da bulunan bilgileri buraya aktarıyoruz:

"Bursa 1388(1326) yılında fethedildiği zaman, Hakk'a şükür ifadesi için koç kesmek isteniyor. O an Ali Koç Baba, elinde olmayarak: 'Beni kurban edin, ben kurban olayım’ demiş. Orada bulunan bir yetkili kişi, 'Ali Koç sen bize daha lazımsın’ deyip onun bu gönüllü kişiliğini güzel sözle almış. Bu, Koç lakabı Ali Baba'ya oradan kalmış. Ali Koç Baba'nın mezarı şimdi Bulgaristan'da Niğbolu'da bulunmaktadır.’”

BEYHUDE ÇABALAR

Sanıyorum yazımızın bu bölümünde yukarıda Refik Engin’in de dikkat çektiği Bulgar tarihçilerinin veya gazetecilerinin Türkmen baba ve dedelerine ait izleri Bulgarlaştırma çabalarının bir mahsulü olarak Hasan Demir Baba'nın mezarının da aslında Omurtag Han'a ait olduğu iddialarının üzerinde de durmak gerekiyor. Gerçi kemik yaşı testi bile Bulgar tezini çökertmeye yetiyor. Üstelik bu iddialar tarihin akışıyla da ters… M. Baha Tanman TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 9. Cilt, Sayfa 150-151’de Demir Baba Tekkesi başlığıyla kaleme aldığı metinde şu bilgileri aktarıyor:

“XIX. yüzyılda tekkeyi ziyaret eden F. Kanitz ve K. J. Jirecek gibi Batılı müelliflerin eserleri birbirleriyle çelişen, belirli bir coğrafî ve kronolojik çerçeveye oturtulmayan büyük ölçüde menkıbevî bilgiler ihtiva etmektedir. Bu bilgilerin değerlendirilmesinden Demir Baba’nın XV. yüzyıl sonlarında doğduğu, babasının Akyazılı Sultan dervişlerinden Hacı Dede, annesinin yine bu yöredeki tekke şeyhlerinden Turan Halife’nin kızı Zâhide Dürdane Hatun olduğu, babası gibi kendisinin de Akyazılı Sultan’a intisap ettiği, hilâfet aldıktan sonra tekkesini kurduğu, Kanûnî Sultan Süleyman devrinde dervişleriyle beraber Rumeli serhadlerinde gazâlara katıldığı, bu arada Budin’in fethinde (1539) bulunarak burada bir tekke tesis ettiği, çevre halkı tarafından çok sevilip sayılan, velâyetine inanılan bir kişi olduğu söylenebilir. Ayrıca Deliorman bölgesinin Osmanlı güreşçilik tarihinde çok önemli bir yere sahip olması, yöreden çok sayıda ünlü pehlivanın yetişmesi, Demir Baba’nın da menâkıbnâmelerde ve halk arasında yaygın rivayetlerde çok güçlü kuvvetli olduğunun belirtilmesi ve ‘Pehlivan Baba’ lakabı ile anılması, tekkesinin bir tür güreşçilik merkezi niteliği de taşıdığını, Demir Baba’nın Deliorman’daki pehlivanlık geleneğinin pîri olarak kabul edildiğini düşündürmektedir.”

Tanman’ın bu bilgilerinin ışığında 15. yüzyılda yaşayan Demir Baba’nın mezarına “814–831 yılları arasında hüküm süren I. Bulgar İmparatorluğu Hanı Omurtag’a aittir” demek, Ali Koç Baba örneğinde olduğu gibi hiçbir anlam ifade etmiyor.

ALKOÇLAR AİLESİ

Konuyla ilgili kaleme alınan bütün makale ve araştırmalarda “Bursa’ya kurban olmak” isteyen Ali Koç Baba’nın soyundan gelenlerin bir kısmının da 93 Harbi yani 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Bursa’ya yerleştirildiğine vurgu yapıyordu. Açıkçası “bu soydan gelenlerle yolumuz kesişir mi? diye düşünürken, “hayatta tesadüf yoktur, tevafuk vardır” sözünün ne kadar doğru olduğunu bir kez daha yaşayarak öğrendim.

Çünkü bu yazının hazırlıklarını yaptığım günlerde Bursa Milletvekili Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu ile birlikte yolumuz Lider Gazetesi’ne düştü. Sayın Vahapoğlu, Neslihan Çelik Alkoçlar’ın TV Programının konuğu olacaktı. Gazete ve stüdyoların bulunduğu FSM’deki binanın girişinde bizi değerli arkadaşım Ahmet Kundakçı karşıladı. Sonrasında medya kuruluşunun sahibi Ender Alkoçlar’ın odasında ağırlayan Ahmet Kundakçı’nın ikram ettiği çayı yudumlarken sehpanın üzerindeki bir kitap ilişti gözüme:

“Arşiv Belgelerine Göre Ali Koç Baba Alperenleri Alkoçlar Soyu Aile Kitabı”

2020 yılında basılan, Dr. Akmandar Demirci’nin hazırladığı çalışmayı okumak üzere emanetime aldım. Ender Alkoçlar’ın proje yöneticiliğinde hazırlanan kitap, için Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinden Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşiv Defterlerine birçok kaynak taranmış ve ortaya 232 sayfalık müthiş bir aile kitabı çıkartılmış.

Bu kitabın hikayesini de ayrıca kaleme almak gerektiği inancıyla, kültür emperyalizminin her çeşidini yaşadığımız şu günlerde köküne/kültürüne bağlı kalan ve bu şuurla dimdik durmanın mücadelesini verenlere selam olsun.

Bu arada Niğbolu Zaferi’ne değinmişken;

Bu savaşta Osmanlı’ya esir düşen Şövalye Jean de Bourgogne (Korkusuz Jean) Bursa’daki günlerine, serbest bırakılması için istenen 200 bin Venedik altını, fidyeyi toplamak için Avrupa’da yaşanan finans krizi, bu fidyeyle Ulucami’yi inşa ettiren Yıldırım Bayezid’in O’nu serbest bırakırken "Yine gelin, yine gelin de yeni zaferler kazanalım" şeklinde kurduğu cümlenin hikayesini de mutlaka kaleme almak gerekiyor.

Tıpkı; Niğbolu Zaferi sonrasında Yıldırım Bayezid’in idam ettirdiği İvan Şişman'ın kız kardeşi ve bugün mezarı Bursa’da olduğu bilinen Tamara Hatun veya Maria’nın Sultan 1. Murad’ın nasıl nikahlı eşi olduğunun hikayesi gibi…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.