OSMAN GAZİ'NİN YENİŞEHİR'DE BASTIRILAN ÜÇÜNCÜ SİKKESİ - 2

Üzerinde durduğumuz üçüncü sikkeyi Osman Gâzî’nin ilk sikkesi ile bir arada değerlendiren Rolf Ehlert, her iki sikkenin bir yüzü ortak olan ve Türk nümismat ve târihçileri tarafından uzun bir süre önce okunan en net kısımlarının dahi çözümü hakkında yersiz ve anlamsız birtakım şüpheler izhâr etmiştir.

Haber Giriş Tarihi: 14.05.2022 15:44
Haber Güncellenme Tarihi: 14.05.2022 15:44
https://www.bursasehrengiz.com/

Hakan Yılmaz - Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı

İKİNCİ BÖLÜM

Sikke İle İlgili Farklı Okuyuş Önerilerinin Târihî ve Filolojik Açıdan Tenkid ve Değerlendirmesi

Üzerinde durduğumuz üçüncü sikkeyi Osman Gâzî’nin ilk sikkesi ile bir arada değerlendiren Rolf Ehlert, her iki sikkenin bir yüzü ortak olan ve Türk nümismat ve târihçileri tarafından uzun bir süre önce okunan en net kısımlarının dahi çözümü hakkında yersiz ve anlamsız birtakım şüpheler izhâr etmiştir. O, iki sikkenin de tek bir kalıptan çıkarılan arka yüzünde, sikkelerin Sultan Osman’a âidiyetini belgeleyen en can alıcı ve en okunaklı kısımlar olan: عثمان ʿO­­mānve بن “bin” ifâdelerini okunamayan yerler olarak gösterip üzerlerine soru işâretleri yerleştirirken, aksine bunlardan çok daha silik ve zor okunur durumdaki: ضرب “ḍarebe” ortak ibâresini -yine aynı kalıptan çıkmış olmasına rağmen- üçüncü sikkede ض “ḍaḍ”ı noktasız bırakmak sûretiyle: صرب ; ilk sikkede ise ilâveten bir ه “hū = onu” eklentisiyle: ضربه “ḍarebehū” şeklinde okuyarak büyük bir tutarsızlık örneği sergilemiştir. Tek bir kalıptan basılmış aynı ortak metinden iki ayrı okunuş biçimi çıkaran Ehlert’in, diğer kısımlara kıyasla daha çok zorlanması gerekirken her nasılsa okumayı başarabildiği (!) bu silik ibârelerle birlikte, iki sikke üzerindeki onca net yazı arasında çözümleyebildiği diğer bir kelime ise, ikinci ر “rı”sı mevcut olmayan: ارطغل “Erṭuġul”dur. Bunlara ek olarak Ehlert, bu üçüncü sikkenin ön yüzünün sağ alt köşesinde yer alan, ikinci sikkedeki سگود “Sögüd” ibâresinin bulunduğu noktaya daha farklı bir içerikle konumlandırılan yeni darp yerinin adını da, “Osmanlılar’ın başlangıçta diğer beyliklere tâbî olduğu” mesnedsiz anlayışının bir yansıması olarak “Kermiyān” isminin ilk hecesi olduğunu iddiâ ederek, tarihî gerçekliğe tamâmen aykırı bir yorumla: كر “Ker-” biçiminde okumuş; üzerindeki darp tarihi metninin ise kalan son iki heceyi temsil eden: ميان “-miyān” ibâresi olması gerektiğini savunmuştur[1].

Ehlert’ten sonra Türk nümismatlar arasında yalnız Metin Erüreten, sikkeye önce 2016’da Osmanlı akçalarının darp yerlerini listelediği bir araştırmasında küçük bir atıfla işâret ederek, burada sâdece Ehlert’in darp yeri olduğunu düşündüğü kısma getirdiği önerinin tatmin edici olmadığını belirtmekle yetinmiş[2]; bir yıl sonra yayına hazırladığı Bazı Sahte Paralar isimli kitabında ise sikkeyi Ehlert’in yayınladığı fotoğrafıyla birlikte daha ayrıntılı bir şekilde inceleyerek, metnindeki bâzı kısımların çözümüne ilişkin yeni birtakım görüşler serdetmiştir[3]. Ne var ki Erüreten’in buradaki yeni okuyuş önerileri de, Ehlert’in önceki isâbetsiz tahminlerinden daha mâkul ve tutarlı değildir. Sikkenin “ön yüzü” olarak tanımladığı, Artuk sikkesi ile aynı kalıptan çıkarılan yüzün ilk satırında ضرب “Ḍarebe” ifâdesi bulunduğu için, bu yüzün Ehlert’in çözemediği en alt satırının “darp yeri” olması gerektiğini savunan[4] Erüreten, daha önceki iki sikkede târihçi ve nümismatların şimdiye dek ittifakla “Gündüz Alpī” diye okudukları bu satırın “Gündüz”e tekabül eden kısmının, “ü” sesini verecek bir “vav”ı bulunmadığı hâlde “Sögüd”, yâhut başında -olmamasına rağmen- “olası elif ve nun harfleriyle “İnegöl” olarak da okunabileceğini” öne sürmüş[5]; bunun sol tarafındaki “Alp”e denk gelen ibârenin ise “690” yâhut “720”ye benzeyen, ancak kesin olarak çözümlenemeyen “basım yılı” olabileceği yönünde tahmin yürütmüştür[6]. Sikkenin diğer yüzünde Kelime’-i Tevhîd ifâdeleri ve dört halîfe adlarının yazılı bulunduğunu doğru olarak tespit eden yazar, Ehlert’in bu yüzün alt köşesindeki ibâreden “Germiyān” çıkarma çabasının ise çok zayıf bir ihtimal olduğunu isâbetle belirtmiş[7]; son olarak ise, bu yüzeyin en üst kısmındaki motife benzeyen şeklin süslü bir “Ali” ibâresini çağrıştırdığına dikkatleri çekerek, Lowick sikkesinden haberdar olmadığı için “ikinci sikke” olarak isimlendirdiği bu üçüncü sikkenin ortaya çıkışı ile birlikte “her şeyden önce Osman beyin sikkesinin sahte olmadığı ve ilk Osmanlı parasının Osman Bey zamanında basıldığının kesinlik kazandığını” vurgulayarak sözlerini nihâyete erdirmiştir[8].

Şevki Nezihî Aykut ise ikinci sikkenin çizimini yayımladığı “Osman Gâzî’nin Sikkeleri” başlıklı son makâlesinde, bu sikkenin üçüncü sikke ile aynı olan arka yüzünün en alt satırındaki گندز الپي “Gündüz Alpī” ifâdesinin Osman Gâzî’nin dedesinin adına işâret ettiğini isâbetle belirtmişse de[9]; “O zamanki terminolojiye göre” الپ  “Alp” değil, الپي “Alpı” kullanımının doğru olduğu şeklindeki iddiâsı[10] tarihî gerçekliğe uygun değildir. Hâl-i hazırda zâten “Alp” kelimesinden doğmuş olan sikkedeki “Alpı/Alpī” ibâresi, aslında devrin mutlak terminolojisindeki yaygın kullanımı temsil eden ilk kelimenin standart söylenişinin dışında nâdir rastlanan özel bir kullanım şekli olup[11], sikkedeki biçiminin iddiâ edildiği gibi o zamânın terminolojisine uyum ya da uyumsuzlukla hiçbir ilgisi yoktur. “Alp” vasfı Türkler arasında en eski devirlerden beri “kahraman, cesur, yiğit, zorlu” anlamlarında askerî bir unvan olarak kullanılagelmiş[12] ve bu kullanım şekli özellikle Batı Anadolu’da XIV. yüzyılın ortalarına kadar devâm etmiştir. الپي “Alpī” ya da “Alpı”ya gelince; bize göre Türkler arasında İslâmiyet’in yayılışından sonra Arapça ي “ī” nisbet ekinin klasik الپ “Alp” unvânına eklenmesi sonucu ortaya çıktığı aşikâr olan bu terimin, “Alp”lik vasfını kişiye bağlama, yani verildiği kişinin “Alp”lik özelliklerine sâhip olduğunu vurgulama anlamı taşıdığı çok açık olmakla birlikte[13]; Aykut’un iddiâsının tam aksine bu ifâdenin o dönemdeki kullanımı “Alp” kelimesi kadar yaygın değildir[14]. Bu nedenle erken Osmanlı kroniklerinden bâzıları, nâdir olarak “Gündüz”ün ve hattâ oğlu Ertuğrul’un “Alp” unvânını sikkedeki gibi açıkça “Alpı” şeklinde zikretse bile[15], büyük kısmı daha ziyâde “Alp” unvânını tercih etmişlerdir ki, anlam itibâriyle bu iki terimden birinin diğerinden hiçbir farkı olmadığı izahtan vârestedir. Kısacası “Alpı” ya da “Alpī” teknik terimi sikkedeki ibârenin okunuşu için tamâmen doğrudur; ancak çok eski asırlardan beri ondan daha yaygın bir şekilde kullanılan “Alp” terimi de zamânın yerleşik terminolojisine tamâmen uygundur. Nitekim Ertuğrul Gâzî ve ‘Osmân Gâzî’nin çağdaşları olan sûfî müellif ‘Âşık Paşa (ö. 733/1332), Ġarīb-nāme’sinde bu unvânın sikkede görülen sıradışı şeklini değil, öteden beri ondan çok daha yaygın olan: اَلْپ “Alp”, اؘلْپ اؘرْ “Alp-er” ve اؘلْپ اؘرؘنْ “Alp-eren” şekillerini tercih ettiği gibi[16]; bu devirde başta Gündüz “Alp”in babası: الپ قير “Alp Ḳayır”[17] ya da قيا الپ “Ḳaya Alp”le ağabeyi گوك الپ “Gök-Alp” olmak üzere, gerek Ertuğrul Gâzî’nin gerekse oğlu Osmân Gâzî’nin yakın akrâbaları, emir ve nökerleri arasında da الپ “Alp” unvânını taşıyanların sayısı bir hayli çoktur.

Makalenin devamı için: https://www.bursasehrengiz.com/arastirma/osman-gazi-nin-700-1300-1301-de-yenisehir-de-bastirdigi-ucuncu-sikkesi-3-851

[1] Ehlert, a.g.e., I, s. 13, 15. Ehlert de dâhil nümismatların bir kısmının Osmanlılar’ı bir Germiyan vasalı gibi göstermesine zemin hazırlayan bu konudaki en belirgin makale için, bk. Yılmaz İzmirlier, “Osmanlı Beyliği Başlangıçta Başka Bir Beyliğe Bağlı Oldumu?”, Türk Nümismatik Derneği Bülteni: Sevgi Gönül Hatıra Sayısı, İstanbul 2005, s. 155-159. İzmirlier’in tarihî tüm verileri göz ardı ederek, Murad Hüdâvendigâr’a ait bir sikkedeki “Sulṭān” kelimesinden sonra gelen, tüm nümismatların “el-Aʿẓam” yâhut “el-ʿĀdil”in yarım şekli olduğu noktasında birleştikleri “ لعا ” ibâresinin “(E)l Aaliş” (!) olabileceği varsayımı üzerinden çıkardığı Osmanlılar’ın Germiyan atası “ʿAlī-şīr”e bağlı oldukları iddiâsı, bu okunuşun doğruluğunu kanıtlayacak tek bir delile dahi istinad etmediğinden hem tarihî hem de nümismatik anlamda geçersizdir. Onun büyük bir yanılgıdan öteye geçmeyen bu çıkarımı, XIV. yüzyıl müelliflerinden Ahmed Eflâkî’nin Aydın-oğlu Mehmed Beg’i ولد عليشير “ʿAlī-şīr-oğlu”na چند سوار وپياذه خدمتكار “bir miktar süvār u piyāde ile ḫiẕmet eden” bir سوباشي “sü-başı” olarak gösteren kayıtları ile (krş. Ahmed Eflâkî, Manāḳib al-ʿĀrifīn, II, yay.: Tahsin Yazıcı, 2. Baskı, TTK Yayınları, Ankara 1980, s. 947), Germiyan halkından Ceneve’li Balaban’ın kendi beyliğini diğerlerinin tümünden üstün gösteren taraflı anlatısının (krş. Şihâbüddîn b. Fazlu’llâh el-‘Ömerî, Mesālikü’l-Ebṣār fī Memāliki’l-Emṣār, Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr.: 3416, vr. 105a, st. 3; vr. 105b, st. 10-vr. 107a, st. 15; D. Ahsen Batur, Şihabeddin b. Fazlullah el-Ömeri: Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, Selenge Yayınları, İstanbul 2014, s. 155, 157-160) etkisi altında kalan bâzı modern târihçilerin abartılı yorumlarına dayanır. Dönemin gerçek tarihî perspektifinden bakıldığında; bu beyliklerden herhangi birine mensup olmadığı için haklarında daha tarafsız bir bakış açısı sunabilen İbn Battûta’nın açık ifâdesine göre, o târihte bu beylerin: ٲكبر ملوك التركمان وٲكثرهم مالاً وبلاداً وعسكراً “en büyüğü ve māl, şehir ve ʿasker bakımından en üstünü” Sulṭān ʿO­­māncuḳ oğlu Orḫān’dır (İbn Battûta, Rıḥletü İbn Baṭṭūṭa, I, Matba‘atü’l-Ezher, Kâhire 1346/1928, s. 197). İzmirlier’in bu iddiâsını filolojik ve târihî teâmüller açısından da kabul etmeye imkân yoktur, çünkü müellifin zannettiği gibi, Arapça’da kişi adlarının yazımında ismin önüne “-el” eki getirilmez ve Eflâkî’den aktardığımız kayıtta da görüldüğü üzere عليشير “ʿAlī-şīr” isminin yazımında ع “ʿayın” direkt ل “lām”a bağlanır, “ عا ” şeklinde uzatılarak ا “elif”le çekimlenmez. Bu durumda da sikkedeki ibârenin şahıs ismiyle alâkalı olduğu iddiâ edilemez. Yazarın tarihî teâmülleri yeterince bilmemesinden kaynaklanan en bâriz hatâsı ise, sözde bir Germiyan vasalı olduğunu savunduğu Sultan Murad’ın “devrin hâkimi adına” bastırdığını savunduğu sikkesinde, o hâkimin kendi adı yerine ölmüş dedesinin adının var olduğunu kanıtlamaya çalışmasıdır. Oysa I. Murad döneminin Germiyan hâkimi “ʿAlī-şīr” değil, beşinci kuşaktan torunu Süleymân Şâh’tır (ö. 1387) ve onun -öne sürülenin tam aksine- I. Murad döneminde Osmanlılar’a bir üstünlük atfederek beylik topraklarının tamâmına yakınını “çeyiz” adı altında Şehzâde Bâyezîd’e bıraktığı da bunu çürütecek bâriz bir delil olarak önümüzde durmaktadır. Beyliklerarası askerî işbirliğine odaklı basit ve değişken bir hiyerarşiyi temsil eden Germiyan ve Aydın-oğlu beylikleri arasındaki bu münferit durumun, Germiyan-oğlu ile Osmanlılar arasında da var olduğunu ispat edecek tek bir târihî delil gösterilemeyeceği gibi; aksine başta Pachymeres olmak üzere Osman Gâzî’nin çağdaşı tüm kaynaklar: “Primus inter Pares” (Eşitler arasında birinci) olarak, beylikler üzerinde genel liderlik statüsünü Osman Gâzî (Ἀτμάν /Atman) ve atalarının elinde bulundurduğunu açık bir biçimde belirtmişlerdir. Nitekim Chalkokondyles’in kroniğine çağdaş bir metinden eklediği yukarıdaki parçada, Batı Anadolu Oğuzları’nın umumî lideri “Ἰουδουζάλπην” / Duzalpes (Gündüz Alp)’ten oğlu “Ὀϱϑογϱοὑλη / Orthogules (Ertuğrul)” ve bilâhare torunu Ὀτουμάνον / Osmân”a dek uzanan süreçte, tüm sikkelerde adları tekrarlanan bu üç ismin umum uç Oğuz emirleri üzerine hâkimiyetleri açıkça gözler önüne serilmiştir ki (Chalkokondyles, a.g.e., s. 15-21), bunların arasına Κερμιαλὸν/Kermianos (Germiyan) da dâhildir (krş. a.g.e., s. 20-21). İzmirlier’in ve onu izleyen Ehlert’in dönemin gerçek siyâsî ortamını bilmeden öne sürdükleri bu iddiâ, bu çağdaş verilere göre tarihî açıdan tamâmen isâbetsiz ve geçersizdir.

[2] M. Erüreten, “Osmanlı Akçe ve Medini Darb Yerleri”, Türk Nümismatik Derneği/The Turkish Numismatic Society, Bülten no.: XLV (İstanbul 2016), s. 21: “Osman Bey’e ait olan İstanbul Arkeoloji Müzesindeki bir kenarı kırık sikkenin farklı bir tipi daha yayınlanmıştır (Rolf Ehlert). Ancak bu sikkedeki okunmayan ve çözülemeyen ibarenin darb yeri olup olmadığı anlaşılamadığından listemizde Osman Beyin akçesini Darb Yersiz olarak gösterdik.”

[3] M. Erüreten, Bazı Sahte Paralar/Some Counterfeit Coins, İstanbul: Türk Nümismatik Derneği/The Turkish Numismatic Society, 2017, s. 64-69.

[4] Erüreten, Bazı Sahte Paralar, s. 65.

[5] Erüreten, Bazı Sahte Paralar, s. 65. Şevki Nezihi Aykut Osman Gâzî sikkeleri ile ilgili son makalesinde (Aykut, “Osman Gazi’nin Sikkeleri”, Abdülkadir Özcan’a Armağan: Tarihin Peşinde Bir Ömür, İstanbul: Kronik Kitap, 2018, s. 495-500) ilk sikkeyi değerlendirirken, bu sikkenin tüm sikkelerle ortak olan bu yüzünü ikinci sikkenin ön yüzüyle birlikte, önceki klasik yorumlarını aynen tekrâr ederek geçiştirmekle yetinmiştir. Daha önce yaptığımız bâriz düzeltmeye rağmen Aykut, ilk sikkenin ön yüzünün alt satırındaki ايده الله “eyyedehū’llāh” açık ifâdesini, anlam tutarsızlığını hesâba katmadan hâlâ ابده الله “ebbedehu’llāh” şeklinde okumaya devam ettiği gibi (krş. Aykut, a.g.m., s. 498-499); aynı çalışmamızda bizim گندز الݒ “Gündüz Alp” şeklinde okuduğumuz arka yüzün kırık en alt satırındaki ibâreyi de, gerek çizimini yayınladığı ikinci sikke, gerekse fotoğrafını Garo Kürkman’dan aldığını söylediği başka bir sikke ile aynı kalıptan çıkarıldıklarını ilginç bir şekilde farketmeyerek, bizim okuyuşumuzu açıkça doğrulamasına rağmen tamâmen yok saymayı tercih etmiştir. Sonuç itibâriyle Aykut’un da merhum İbrâhim Artuk’un sikke hakkındaki ilk görüşlerinin dışına çıkamadığı, bu konudaki yeni tespit ve düzeltmeleri dikkate almadığı görülmektedir.

[6] Erüreten, Bazı Sahte Paralar, s. 66.

[7] Erüreten, Bazı Sahte Paralar, s. 66.

[8] Erüreten, Bazı Sahte Paralar, s. 66.

[9] Aykut, “Osman Gâzî’nin Sikkeleri”, a.g.e., s. 495-496.

[10] Aykut, “Osman Gâzî’nin Sikkeleri”, a.g.e., s. 500.

[11] Krş. Mehmed Fuad Köprülü, “Alp”, İA, I, s. 383.

[12] Köprülü, a.g.md., I, s. 379-384.

[13] Nitekim ikinci sikkedeki “Alpı” ibâresinin anlamına kısaca değinen İsmâil Günay Paksoy da, isâbetli bir tespitle kelimenin “Alpsel” anlamında olduğunu söylemiştir (“Osman Gazi’nin Şimdiye Kadar Yayımlanmış Tek Gümüş Sikkesi Üzerine Düşünceler”, Birinci Uluslararası Anadolu Para Tarihi ve Nümismatik Kongresi (25-28 Şubat 2013) / First International Congress of the Anatolian Monetary History and Numismatics (25-28 February 2013) - Bildiriler / Proceedings, ed.: Kayhan Dörtlük-Oğuz Tekin-Remziye Boyraz Seyhan, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü & Vehbi Koç Vakfı, Antalya 2014, s. 447, dipnot: 14).

[14] Osmanlı kuruluş coğrafyasındaki pek çok bölgeye yer ismi olarak yansıyan الپي “Alpī/Alpı” terimine, Ortaçağ tarihî sîmâları arasında şahıs ismi ya da unvan olarak çok nâdiren rastlanmaktadır. Nitekim XI. yüzyılda Sincar emirliği yapmış olan Arslan-taş’ın oğullarından biri doğrudan الپي “Alpı” ismini taşıdığı gibi; Artuklular’ın Mardin kolu hükümdarlarından Temür-taş’ın oğlu نجم الدين الپى “Necmü’d-dīn Alpı” da (ö. 572/1176) bir sonraki asırda, bu ismi dinî bir unvanla bir arada kullanan nâdir târihî simâlardandı.

[15] Meselâ XIV. yüzyılda yazılmış eski bir Oġuz-nāme zeyline dayanan Tārīḫ-i ʿOs̱­­mān adlı monografiden Hacı Bektâş-ı Velî Vilāyet-nāme’sinin mensur nüshalarından birine (İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, Yz. nr.: K. 349) intikâl etmiş olan satırlarda, “Ḳaya-oġlanları”ndan Gündüz’le Ertuğrul’un Sultanönü’ndeki gazâlarının ve bu havâlîde sırayla beylik alışlarının anlatıldığı kısımda, -metnin sikke ile aynı döneme âit olduğuna da delil teşkil edecek şekilde- her ikisinin isimlerinin dâimâ: گندز الپي “Gündüz Alpı” ve ارطوغدى الپي “Er-ṭoġdı Alpı” şeklinde zikredilmesi; الپي “Alpı”nın الپ “Alp”le aynı anlamı taşıdığına ve bu dönemde ikinci unvânı taşıyan herkes hakkında kullanılabildiğine ışık tutar. Nüshada گندز الپي “Gündüz Alpı” kullanımı için, bk. a.g.e., Vilāyet-nāme içinde, vr. 146b, st. 13; vr. 147a, st. 1 (= “Evsaṭına ‘Gündüz Alpı’ dirler…”) ve vr. 149a, st. 7. ارطوغدى الپي “Er-ṭoġdı Alpı” şekli için ise, bk. a.g.e., vr. 147a, st. 1; vr. 148a, st. 1-2 (= “Er-ṭoġdı Alpı eyitdi…”); vr. 148b, st. 1-2 (= “Er-ṭoġdı Alpı’ya nefes-i rumūzın itdügi vaḳtın…”) + st. 7 ve vr. 149a, st. 5-6. Nitekim çağdaş kaynaklarda Gündüz Alpı ve Ertuğrul’un Batı Anadolu’daki fetih ve faaliyet alanı olarak gösterilen Bithynia, Galatia ve Paphlagonia uçlarından, Karia’da İçel-Alâ’iyye sâhiline kadar uzanan coğrafyaya âit kimi belgeler ve tahrir kayıtlarında da الپي “Alpı” ismini taşıyan yer adlarına açıkça rastlanır. Meselâ, bk. BOA, TAD, nr.: 166 (937/1530), s. 616, 620; TAD, nr.: 438 (937/1530), s. 389; BOA, Ali Emîrî, SMST.II, 85/9197; İbnü’l-Emîn, HAT., 3/256, vb.

[16] Krş. ‘Âşık Paşa, Ġarīb-nāme, II, Süleymâniye Ktp. Lâleli, nr.: 1752/2, vr. 136b, st. 3 / vr. 143b, st. 5; Kemal Yavuz nşr., II/1, TDK Yayınları, Ankara 2000, s. 548-577.

[17] الپ قير “Alp Ḳayır” için, bk. BOA, TAD (937/1530), nr.: 438, s. 623, 627.